Zerrin Saral, Aksisanat Portal için yazarlarla Öykü Zamanlığı‘nda bir araya geliyor. Öykü Zamanlığı‘nda Zerrin Saral bu defa Kenan Şahbaz’a soruyor:
Dünya hızla değişirken, sanatın izdüşümü, sanatçının sanatını ortaya koyma şekli de aynı hızla, değişime/dönüşüme uğruyor. Böylesi bir çağda, veri tabanını koruyan, yaratım sürecinize katkı sağlamış, tüm zamanların öyküsü/öykücüsü dediğiniz, öykü(-ler) ve öykücü(-ler) kimler? Bu tercihi, yazınınızda neye/nereye dayandırıyorsunuz?
Kenan Şahbaz: Üzerine kafa yorduğumuz mesele insanın tam da kendisi aslında. Zamanın hızlı akması, yavaşlaması yahut durması değil. İnsanın kendi özü doğal döngüsünü kırmanın peşinde, diğer türlerde olmadığı kadar ölümsüzlük arzusunda. Bu da koşullarda değişimleri beraberinde getiriyor. Teknoloji geliştikçe koşulları değiştiren unsurlar çeşitlendi ve koşullarda değişim-dönüşüm hızlandı. Bütün bu çeşitlenmeler ve değişikliklere rağmen çıkışı da yine insanın doğası sağlayacaktır.
Bugün için baktığımızda iletişim olanaklarının, nüfusun ve tüketimin artması sanat ve edebiyat dünyasında doğal olarak nitelikle ilgili kaygılar oluşturuyor. Bu anlamda nitelikli eserlerin çıkmadığı gibi bir vehme katılmıyorum. Süreç tüketimi artırırken buna bağlı olarak üretim de artıyor. Bunlar içerisinde elbette hızlı tüketilen ve geleceğe aktarılmayacaklar olacaktır. Ama bu, geçmişle kıyaslayarak nitelikli eserlerin üretilmediği anlamına gelmiyor. Hatta bence bu süreçte artan olanaklardan faydalanarak ciddiye alınacak düzeyde üretim var. Belki şunu sorabiliriz. Bu kadar yazar, eser varken hangisine ulaşıp ayrımı nasıl yaparız? Bunu kişilerin tek tek yapma şansı yok. Her yeni kitaba, yazara yetişmek gibi bir şansımız maalesef yok. Bizim yerimize zaman yapacaktır seçimi.
Veri tabanı dediğimiz kalıcı belleğe yerleşecek eserler açısından kullandığımız nitelik tanımlamasını ben şöyle açıyorum. Müzik eserleri için söz-müzik diyerek eser sahiplerini belirtiriz. Edebiyatın da sözü müziği vardır. Ne anlattığımız ve nasıl anlattığımızdır söz-müzik. İnsana, doğaya ve topluma dokunan anlatılar kalıcıdır. Yine insana, doğaya ve topluma dokunan estetik anlatım da kalıcı olur. Ben yazarken de okurken de kurgu içerisinde anlatılana dikkat ederken aynı zamanda sözün nasıl kurulduğuyla çok ilgilenirim. Beni anlattığıyla, üslubuyla doyuruyorsa yarına kalacağına inanırım.
Birçok insan için yazmak bir kendini ifade etme yöntemidir. Günümüzde yaşam o kadar ortaklaştı ki sosyal medya olmadığı kadar ifade araçları üretmeye başladı. Öyle ki herkes kendi ölçülerinde yazarak, fotoğraflar ve videolar paylaşarak kendini ifade etmeye, bunun üzerinden kabul görme ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Hal böyle olunca yazmanın salt kendini ifade etmekten öte amaçları olması gerektiği ortaya çıktı. İnsan yaşadığı andan ziyade bir gözü geçmişte bir gözü gelecekte yaşıyor. Zamanın döngüsü karşısında elinde ne kadar araç olursa olsun silinip gitme korkusunu yenemiyor.
Herkes becerebildiği kadarıyla odağına aldığı şeyleri kontrol etmek ister. Duyguları, davranışları, nesneleri, zamanı… Zamanla hep sorunumuz olmuştur ama. Kontrol edemediğimiz için… Aslında diğer kontrol dışılıklara da zaman sebep olur. Bedenimizi dahi kontrol edemediğimizi aradan geçen uzun zamanla fark ederiz.
Böylesi kaotik bir ortamdan hem beslenip hem ayrışmanın yolu nitelikli eserler üretmek ve bunu geleceğe taşıyabilmektir. İnsan zamanın karşısında çok güçsüzdür. Şimdi yoktur, geçmiş ve gelecek vardır. Gelecekte var olmayı sürdürmek/ölümsüzlük temel dürtüdür.
Geriye dönüp baktığımızda alabildiğine dijital kayıt olmasına rağmen ölümsüzleşen yazarları geleceğe taşımayı sürdürüyoruz. Bunu sağlayan yine insanın doğasına ait bir özelliktir: Uyum yeteneği. Şartlar ne kadar değişirse değişsin uyum sağlama yeteneği en üst düzeydedir insanın.
Tam da dijitalleşen çağ, hızlı akan zaman gibi olgular üzerine kafa yorarken bakıyoruz ki tüm bu olumsuzlukların ortasından kardelen gibi nitelikli eserler, sanatçılar ortaya çıkıyor.
Lise yıllarından başlayarak şiirler yazdım, besteler yaptım. Uzun yıllar amatör ve profesyonel olarak müzikle uğraştım. Hatta edebiyat dergilerinde ilk olarak şiirlerim yayınlandı. Öykü yazmaya daha geç başladım aslında. Öykülerim şiirlerimden daha fazla yayınlanmaya başlayınca şiirde çok başarılı olmadığım fikrine ulaşarak öykü ve ardından roman yazmayı sürdürdüm.
Öykü deyince ilk söyleyeceğim isim dönüp dönüp okuduğum Sait Faik Abasıyanık’tır. Ve elbette Sabahattin Ali’dir, Aziz Nesin’dir, Füruzan’dır, Bekir Yıldız’dır, Muzaffer İzgü’dür, Sevgi Soysal’dır, Çehov’dur, Gogol’dur.
Zemberek, Sırça Köşk, Sizin Memlekette Eşek Yok Mu, Kuşatma, Kaçakçı Şahan, Zıkkımın Kökü, Eskici, Altıncı Koğuş, Palto gibi öyküler çoğumuzun hafızalarında canlılığını korumaktadır.
Tüm zamanlar diyerek birini öncelemem çok mümkün değil. Bizi şekillendiren tek öykü ya da yazar yok. Her eser ve yazar biriciktir. Bu yazarlar ve eserleri zamanın değirmeninde öğütülememiş ve her zaman diliminde insana dokunan yazarlar olacaktır. Bunun en önemli nedeni insanın her zaman diliminde kendini arayışıdır. Sanat bu arayışın yol göstericisidir. Hem geçmişe hem geleceğe ışık tutar. Bu arayışta zamanı aşan eserleri iki kategoriye ayırabiliriz. Bir kısmı bu arayışı temsil eden eserler, bir kısmı insanı bu arayıştan uzaklaştırarak yükünü hafifleten eserlerdir. İki açıdan da nitelik zamana karşı durmayı sağlayan kaidedir.
Benim yazma sürecimde öğretmen yazarlardan olan Sadık Güvenç’in önemli katkısı olmuştur. Hem okuduğum öyküleriyle hem yazma sürecine gösterdiği destekle öğretmenim ve yazar dostum olmuştur.
Özellikle yazmaya başladıktan sonra notlar alarak, üzerine incelemeler yazarak okumaya çalışıyorum. Gözümü kapatıp öykünün içine sızmaktan öte öykülerin tüm unsurlarını görmeye çalışan uzak bir göze dönüşerek okuyorum. Bu süreçte eskilerden ve yenilerden öyle güzel öyküler okudum ki gelecek adına umudum daha da yükseldi.
Yeni yazmaya başlayan arkadaşlarımız da yavaş yavaş modern kültürün boyunduruğundan çıkmaya ve kalıcı olabilecek öyküler yazma başladılar ki bu çok güzel. Bunda motivasyonu artıran ve gelişimin temelini oluşturan dergilerde yayınlanmasının etkisi büyük. Bloglar, e dergiler, internet siteleri, gazete ekleri ve basılı dergiler derken bu olanakların çoğalması olumlu bir etki de yaratmış gözüküyor.
Sözü biraz uzattım ama son olarak, tüm zamanlar dediğimizde öyle nitelikli öyküler yazıyorlar ki günümüz öykücülerinden de bahsetmek gerek bence. Ethem Baran’dan, Abdullah Ataşçı’dan, Jale Sancak, Pelin Buzluk, Mehmet Fırat Pürselim, Türker Ayyıldız, Özgür Çırak, Gamze Arslan, Nurhan Suerdem, Ali Kıvrak ve ismini özür dileyerek sayamadığım yazarlardan en azından ismen bahsetmezsem haksızlık etmiş olurum.
Kenan Şahbaz
1975 Ankara doğumlu olan Kenan Şahbaz, ilkokul birinci sınıfı Yozgat, Başalan Köyü İlkokulu’nda okuduktan sonra öğrenimine Ankara’da devam edip, Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji bölümünü bitirdi. Gazi Eğitim Fakültesinden aldığı pedagojik formasyon eğitimi sonrasında 1996 yılında İstanbul’da öğretmenliğe başladı. Hâlen Ankara’da öğretmenlik yapmaktadır.
Şiir, öykü, makale ve incelemeleri birçok dergi ve internet sitesinde yayımlanmıştır.
Yapıtları:
Sahibi Aynı Kuyular (Öykü, Velespit Yay. 2018)
Kanadı Güvercin (Roman, Klaros Yay., 2019)