Editör: Göksu N. ÇAKIR
KİTAPLAR:
1 – Gulliver’in Gezileri
Kesinlikle çocuk kitabı değil ama bir çocuğum olsaydı okumasını zorunlu tutacağım tek kitap herhalde bu olurdu. Laputa’nın titreyen, sanrılı ölümsüzlerini ne kadar tanıyorsunuz. Hiç mi? O zaman bu kitabı bilmiyorsunuz: Bildiğini sanan birçokları gibi. Kendinize bir iyilik yapıp bu kitabı okuyabilirsiniz.
2- İkiz (Dostoyevski)
Bir zihin yıkıma giden yol(lar)da kimlerle tanışır, gerçek ya da düş, nerelerden geçer? Rus üstadı sevenler herhalde bu kısa romanın onun en iyi eseri olduğunu düşünmezler. Ama çift kişilik temasının bir yüzyılda aldığı yolu anlamak için bile olsa okunmalıdır derim. Bir de Dostoyevski’den pek hazzetmediği herkesin malumu olan Nabokov’un bu kitaba sevgisinin nedeni nedir acaba?
3- Kurgular ve Alef (Borges)
Bu iki kitap arasında bir seçim yapamadım. Arjantinli bu kör adamın günümüz edebiyatına etkisi herkesin bildiği bir şey. Bu iki kitabın toplam sayfa sayısı iki yüzün altında, oysa bunlar bugünün kurgu anlayışının oluşmasında en fazla payı olan metinler. Benim için artık eski ve biraz yavan dostlar olduklarını da söyleyebilirim. Poe, Lovecraft, Kafka, Gaiman gibi sevdiğim yazarların ve daha birçoklarının tıpkı bilye boyundaki Alef’e bütün bir dünyanın görüntüsünün sığması gibi bu iki incecik kitapta yıllardır çoğalıp durduklarını biliyorum.
4- Karanlığın Kalbi ( Joseph Conrad)
Bu kitap, Congo adlı o inanılmaz nehirde haftalarca yol almayı konu ediyor: Bir ülkenin başka bir ülkede işleyebileceği en ağır ve en sistemli kıyımlardan birine tanık olmayı ve doğanın bunun suç ortağı, hatta neredeyse azmettiricisi olduğunu hissetmeyi. Herkesin merak, hayranlık ve korkuyla andığı tüccar Kurtz’ü bulmayı, Kurtz’ün kim olduğunu öğrenmeye çalışmayı. Ve bunları insanın içindeki karanlığı bütün dünya edebiyatında en iyi anlatan yazarlardan birinin rehberliğinde yapmayı. Bu kitap, upuzun bir nehirde karanlığın kalbine doğru yol almayı konu ediyor.
5-Gömülü Dev ( Kazuo İshiguro)
Ortaçağın ilk başlarındaki o kargaşalı, yabanıl dönemde talihsiz, yaşlı bir çift, uzak köylerden birinde yaşayan oğullarını bulmak için uzun bir yolculuğa çıkarlar. Ya da belki, fantastik ve gerçeğin birbirine karıştığı bir kıyım zamanında unutuş ve fedakârlık üzerine acı ve nihai bir deneyim yaşarlar. Hikâyeyi anlatan Kazuo İshiguro’dur. Ve onun ejderhaları bir akarsu kıyısında kendilerine masum ve ölü bir yılan süsü verip hikâyedeki sıralarını beklerler.
FİLMLER
1-King Kong ( Shoedsack – Cooper)
Kesinlikle sinemanın anlattığı en iyi Güzel ve Çirkin hikâyesi. 1933’teki orijinalinden sonra, yani neredeyse doksan yıl boyunca bir çok versiyonu yapılıp durdu. Ama hangi versiyonunu seyretsem rüyayı andıran o atmosferine hayran kalıp dururum. Küçümseyenler, uzak bir Hint Okyanusu adasında sarışın bir kadına aşık olup o kadını Büyük Ekonomik depresyon zamanının New York’undaki en yüksek gökdelenin tepesine çıkarıp orada savaş uçaklarıyla mücadele eden dev bir maymunu hayal etmeyi denesinler…
2- Yurttaş Kane ( Orson Welles)
Rosebud ve Xanadu dersem başka bir şey sorar mısınız? Yıllar önce bir hikâyemi şöyle bitirmişim: “Yaşlı ve çökkün Kane aynaların içinde yansıyıp gidiyordu ve ben o zaman anlıyordum Kane’in bir daha görünmeyeceğini, artık Kane diye birinin olmadığını, çoğalmakla tükenmiş olduğunu, yansıyıp çoğalanın söylediği, yaptığı, olduğu her şeyi tüketeceğini.”
3- Vertigo ( Alfred hitchcock)
Sevdiği kadını trajik bir şekilde kaybeden bir adam, başka bir kadının bedeninde onu tekrar yaratmaya kalkarsa ne olur? Ona tıpatıp benzeyen başka bir kadının bedeninde? Filme kaynak olan kitap Boileau- Narcejac ikilisine aittir ama yine de bir anlamda Edgar Allan Poe’nun akıl durdurucu hikâyesi Ligeia’yı perdede seyrediyor gibi oluruz. Hitchcock’sa onu sevenler için elbette, her zamanki gibi Hitchcock’dur. Biraz sadist, biraz şehvet düşkünü, çokça konformist…
4- Stalker (Andrei Tarkovski)
Kendini sepya tonlarıyla tanıtan yoksul ve depresif bir dünyada, bir yazar ve bir bilim adamını uzaylı yaratıklardan kalma bir “bölgeye” götüren bir rehber. Onun mutsuz karısı ve suskun, sarışın ve sakat kızı. Tuhaf bir göğe karşı dua edercesine okunan şiirler. Issızlığın ortasında ansızın çalıveren bir telefon. Ve rehberin şu acı sözleri: Onlara cenneti gösterdim, ama anlamadılar.
5- Kayıp Otoban (David Lynch)
Kendi evinin karanlıkları içinde, hayatını paylaştığı kadını ararken karşısına çıkan aynaya ürpererek, yadırgayarak bakan bir adam. Gece içinde sonsuza doğru uzanıp giden yol çizgileri. Deliliğin sinemadaki en keskin ve ürpertici tasvirlerinden biri.