Nâzım bir ağaç olsaydı, salkım söğüt mü, ceviz mi, kavak mı olurdu? Hayır, çınar olurdu, yüzyıllara tanıklık ederdi dimdik, yapraklar yerine şiirleri…
Bir çiçek olsaydı Nâzım, karanfil olurdu, kokusunu unutamazdınız bir de boynunu bükmeden soluşunu.
Kavga olurdu, özgürlük ve barış için bitmeyen bir kavga…
Emek olurdu, bir işçinin yorgun ve çatlamış ellerinde…
Taş olurdu hatta kaya, haksızlığın, adaletsizliğin camlarını indirirdi bıkmadan, putları da yıkardı- yıktı da-…
İpek olurdu kumaşlardan, su gibi fışkırırdı avcunuzdan ya da kılıçta sınanırdı…
Dağ olurdu Nâzım, doruktan şiir çığları yollardı insafsızlara ve insansızlara…
Neyzen olurdu, üfledikçe neyine “ah”lar inci gibi işlenirdi yüreğimize…
Nehir olsa Asi olurdu, hakkını verirdi adının, tersine akardı, hayatı çalanları sürüklerdi…
Çocuk parkı da olurdu, cıvıldardı neşeyle, bir salıncak hep kopuk olsa da bir köşede, içinde tutardı acısını…
Mitolojide Posedion “ Deniz Tanrısı” olurdu, mavi umutlar beslerdi hür bir dünya için…
Bir makam olsa nihavent olurdu, zifiri karanlıkta aydınlatırdı yolumuzu ezgileri.
Peki şehir, hiçbir şehre sığdıramadım ben Nazım’ın ruhunu… İstanbul bana küser mi ?
Bir kızı olsa Hasret olurdu adı…
Ve kendi adının tüm dillerdeki karşılığı aşk olurdu…