“Kendini sevmenin telaşsız sınırları bizi içeri almıyordu; sokağımızı da alıp oradan uzaklaştık.”

BAY AKSİ son yıllarda okuduğum hayli ilginç kitapların başında geliyor. Sanatsal anıların, edebiyat ve şiir yaşam geçmişinin bu denli güzel öykülerle anlatılması, anlatırken ince ironilerle düşündürmesi, sarkastik dilin kitabın geneline yedirilmesi ve tüm bunların yanında da kahkahalarla güldürmesi belki de bir ilk.
BAY AKSİ’de aynı anda çoşkuyla akan bir ırmağın yavaşlaması hatta durması mümkün. Duru bir gölün ansızın çoşkulu bir nehre dönüşmesi de. Her şey anlık. Şaşırtıcı ve vurucu.
Kitapta anlatılan anılarda beklenmedik anlardaki gelişmeler; birden duran ve birden ivmelenen şaşırtıcı hikaye akışları insanı çok heyecanlandırıyor ve her bölümde acaba şimdi ne ile karşılaşacağım sorusunu sorduruyor. Bunu bir dilde öyküsel anlatımlarla yakalamak çok da kolay olmasa gerek.
Şiirin içtenlikli dili ve kapsadığı evreni her an duyumsadığınız BAY AKSİ’de; birçok şairle ilgili anı da bulacaksınız. Engin Turgut’tan Haydar Ergülen’e, Vedat Günyol’dan Hüseyin Alemdar’a, Edip Cansever’den Ece Ayhan’a, Can Yücel’den Tolstoy’a, Orhan Veli’den Aziz Nesin’e…Edebiyat her yanınıza nüfuz edecek ve içinize işleyecek. Bir ferahlık hissi gelecek size. Beyninizdeki ve bedeninizdeki ağırlık azalacak. Hafifleyeceksiniz. Bu hayatın ağırlığından, insanın açmazlarından ve çıkmazlarından belli bir süre de olsa uzaklaşacaksınız.
Çocukluğunuza gideceksiniz, anneninizden yediğiniz terlikleri hatırlayacaksınız, bir erkek çocuğunun duygusal manada bir babayla orta yolu bir türlü bulamamasını yaşayacaksınız, Samandağı’nı Hatay’ı kısaca hayatı baştan ele alıp sorgulamalarla, bağdaştırmalarla, kendinizi hatırlamalarla bir yolculuğa koyulacaksınız. Bu yolda çokça gülümseme demiyorum kahkaha garantisi var. Bu yolda zaman zaman susuz, ekmeksiz, soluksuz kaldığınızı hissederek; duygular denizinde boğulacaksınız. Gözlerinizden akan yaş kahkahadan mı yoksa derin hislerin çemberine girdiğiniz anlardan mı tam bunu sorgularken yeniden ve yeniden başka girdaplara ve sarmallara takılacaksınız. İşte size tadımlık iki bölüm. Ağzınızda acı mı kalacak tatlı mı yoksa ekşi mi?
BAY AKSİ’nin kitaplarını (elbette şiir) okuduktan sonra öz teyzesinin konuya yaklaşımı şöyle:
“Evladım kitabın çok güzeldi. Tamamını okudum. Kitaptaki tüm kelimeleri tanıyorum. Anlamını bilmediğim hiç bir kelime yok. Ama yan yana geldiklerinde ne olduklarını pek çıkaramadım. Adın dışında kitaptaki hiçbir yeri anlamadım.”
Tam kahkahayı patlattığınız anda, bakın size ne karşılayacak!
“Derste herkes (anlatılan bir konuya) gülerken dudaklarını dahi kımıldatmadığı için dikkatini çeken öğrencisinin durumunu anlamaya çalışmıştı bir süre Vedat Günyol. Sonunda öğrencisinin dişlerinin çirkin olması dolayısıyla gülümsemediğini öğrenince durumdan çok etkilenmiş. Ancak hadiseye seyirci kalmak yerine parasını kendi cebinden ödeyerek öğrencisinin dişlerini yaptırmayı tercih etmiş.”
BAY AKSİ HAY AKSİ dedirtecek size.
Büyük adam olamamanın!, şair olamamanın!, aileden her nasılsa kabul görememenin (aslında hepsi olmanın), aynı an da komedyen, şair, yayıncı, dergici (edebiyat elbette ama magazini de seviyor HAY AKSİ!) mühendis, iş insanı gibi titreleri nerede nasıl taşıyacağını ya da taşınamayacağını sormanın bir hikayesi.
BAY AKSİ’yi geçen yıl Ankara’da sahnede de izledim ben. Yaklaşık iki saati aşkın bir süre, üstün sahne performansı ile birçok insanı etkilediğini gördüm. Yaşadım. Kendimde bir taraftan şaşkınlıkla bir taraftan gülme krizleriyle birlikte neler olduğunu anlamaya çalıştım. Başka bir boyuta geçtim, kendimden uzaklaştım. Çevremdeki herkeste de aynı etki vardı. Gözlemledim. İnsanları bu derece güldürüp, rahatlatmak kolay bir iş olmasa gerek! Yalnızca gülmenin dışında aynı zamanda ciddi bir kültürel atyapı, bilgilendirme refleksi, entellektüel düzey de beni bu gösterinin ana eksenleri olarak çok etkiledi. Sahte bir dünya ve anlatım yerine, sahici ve içten bir üslup ve inandırıcılık vardı sahnede, elbette yaşanmışlık. BAY AKSİ sanki bir hap gibiydi. İzliyorsun, dinliyorsun, sakinleşiyorsun ve iyi hissediyorsun.
Eğlenceli dil, kemikli bir ironi, şiirsel bir anlatım, yaratılan yeni bir evren,
“Ölünce ya unutulmazsam diye ödüm kopuyordu”.