Ayşe Özgür Aydoğan: Ulaş Bahadır ile Söyleşi / Özgür sinema
Genç yönetmen Ulaş Bahadır 2014 yılında sinemaya giriş yaptı ve ilk uzun metraj filmini o ana kadar hiçbir yönetmenin çekmeye cesaret edemediği Madımak katliamı ile ilgili çekti. “Madımak: Carina’nın Günlüğü” isimli filmin hem senaryosunu yazdı, hem yönetti, hem de oyuncu olarak yer aldı. Film, 1993 yılında kadının yerini araştırmak adına çalışmalar yapan Carina Cuanna’nın Sivas’da düzenlenen Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak için Madımak Oteli’ne gelişini ve orada yaşanan katliamı anlatıyor.
İkinci filmi “Serseriler” 6 eylül 2019 da vizyona girdi. İlk filmi gibi siyasi ve bağımsız bir değil Serseriler. Bir komedi macera filmi.
Madımak üzerine ilk kurmaca sinema filmi bu. Sizce bu kadar önemli bir olayın filmi neden bugüne kadar çekilmedi?
- Daha önce deneyenler olmuş, fakat bir şekilde başlayamamış. Benim hazırlandığım dönemde yapmak isteyenler hatta hazırlık içinde olanlar vardı. Benim filmimde yer alan bir usta oyuncumuza birden fazla senaryo gelmiş o dönem. Bazıları hazır müşterili hikâye olarak gördüğü, sömürdüğü için reddedildi. Bunu biliyorum.
Madımak yangının filmini çekmeye ne zaman karar verdiniz ? Carinna’nın günlüğü elinize nasıl geçti?
- Filmi çekmeye karar verdiğimde 2012 yılıydı. Aynı yılın sonuna doğru dernekler ve ailelere ulaşmaya çalıştım. Açıkça ifade etmem gerekirse hiçbir dernek destek vermedi. Görüşmeler hiç de beklediğim gibi olmadı. Hatta bu durum bende potansiyel bir öfke de yarattı diyebilirim. Buradan beklentimin maddi olduğu düşünülmesin, üzerine uzun görüşmeler yapacağımızı giderek çok katılımlı olacağını düşünerek çaldığım her kapı, enerjimi ve heyecanımı düşürdü. Devletin bu filme destek vermeyeceğini tahmin etmek zor değil. Fakat dernek ve STK’ların, Alevi kurumları dâhil olmak üzere duyarsızlığı hiç ummadığım bir durumdu. Hatta daha sonra görüştüğüm bazı aile mensuplarının ve dernek yöneticilerinin görüştüğümüzü, mail attığımı, aradığımı hatırlamadığını gördüm. Dönüp bakınca anlayabiliyorum, gencecik bir adamın bunu yapabileceğine ihtimal vermemiş olabilirler. 2013 Gezi direnişi öncesi ve sonrasında senaryo için kolları sıvamış ve Carina’nın ailesi ile yazışmalara başlamıştım.
- Günlük, büyüdüğüm mahallenin ‘’Tuzluçayır’’ Cemevi başkanı Mehmet amcanın bana hediyesiydi. Carina’nın ailesi katliamın 10. Yılında 1000 adet bastırmış ve Türkiye’ye Pir Sultan Abdal derneklerine de göndermiş. Benim şansım mahallesine, kültürüne sahip çıkan bir genç olmam ve tabii ki Mehmet amcanın çok hoş, çok dolu sohbetleriydi. Zira çok enteresan bir adamdır kendisi, boksördür. Çiller döneminde beyaz toroslarla köşe kapmaca oynadığı hikâyelerini çok dinlemişimdir.
Filmi Carinna’nın günlüğünden yola çıkarak çektiniz. Günlüğe ne kadar bağlı kaldınız ?
- Eveeett. Geldik en çok eleştirildiğim konuya… Öncelikle Madımak katliamını anlatmak, hele ki bu yolu yalnız yürümek benim için haddinden fazla zordu. Bunun birden çok sebebi vardı. Günlüklere ne kadar bağlı kalırsam kalayım, ortada kocaman bir katliam, 33 aydın, sanatçı, büyüğümüz, kardeşimiz canımız vardı. Ama neresinden bakarsam bakayım zaman, imkân ve tabii ki olmayan bütçe yetmiyordu. O yüzden olabildiğince Carina’nın günlüğünde anlattığı kendi gözlemlerine sadık kalmaya çalıştım. Fakat samimiyetle bir şey söyleyebilirim ki; iyi ki yapmışım, pes etmemişim. Carina’nın Sivas’ta öldüğünü, katliama çok duyarlı olduğunu düşünen birçok insan benim filmimden öğrendi. Peki eksikleri yok muydu? Tabii ki vardı. Hatta bu filmin yetersiz olduğunu, belki 2-3 part yeni filmlerle anlatmamız gerektiğini söyledim. Sonuçta 90 dakikada anlatamayacağımız aşikâr. Ama maalesef beğenen beğenmeyen kimse devamı ya da daha iyisi için yine elini taşın altına koymadı.
Madımak filmiyle alakalı salon bulma konusunda, basında ve ya farklı alanlarda bir sansüre uğradığınızı düşünüyor musunuz?
- Filmi yasaklamak bir infiale neden olacağı için bunu yapmadılar. İlk olarak dağıtım konusunda kriz yaşadık. Sağ olsun Mahsun Kırmızıgül’ün araya girmesiyle bu krizi aştık. Bakanlık +18 olarak yayınlanmamızı uygun gördü. İşte burası bir sansürdü. Yaş sınırının kaldırılması için dilekçe verirsem filmi yasaklayabileceklerini söylediler. Enteresan bir şekilde genç arkadaşlarımızdan muazzam bir talep vardı filme, bunun önüne geçildi. Sonra sinemalar… Sinema işletmecileriyle o dönem yaptığım toplantıdaki konuşmalarımı ve sonrasında nasıl haklı çıktığımı insanlar görebilse duyabilseydi keşke. Bana yapılan teklif, al sana üç beş salon tutumundaydı. Uzun süren konuşmalar neticesinde filmin yapımcıları ölümü görüp hastalığa razı oldular. Çok az sayıda sinemada gösterime girdi. Ve o yıl (2015) kopya başına en çok izlenen film oldu. Sinemada 100.000 seyirci izleyebildi. Sürecin sonunda bazı sinema yöneticilerinden özür telefonu aldım. Dağıtımcı senin dediğin gibi olsaydı seyirci sayısı beş yüz bin ile bir milyon arasında olacaktı, dedi. Güler misin? Ağlar mısın?
Türkiye yasakların daha da arttığı bir dönemden geçiyor. Film izleyiciyle buluştuktan sonra devam eden süreçte zorluklar yaşadınız mı? Sizce bu film kariyerinizi nasıl etkiledi?
- Evet, maalesef her gelen gün geçen diğer günleri aratıyor ülkemizde. Filmin sinema gösterimleri devam ederken (7 Haziran) seçimlerinden sonraki süreçte FOX TV yetkilileri filmi izledi ve gişe sonrası kanal haklarını alacaklarını söylediler. Filmin Avrupa gösterimleri bittikten sonra Kasım seçimleri yapıldı ve aynı kanal filmi alamayacağını söyledi. Sonra tek tek diğer kanallara gittik görüştük ya da aracılar vasıtasıyla sunduk ama tüm kanallar tek ses, tek yürek oldular. Hatta bize aracılık yapan firmaya, bu filmi sunmayın sizin de üstünüz çizilir diyecek kadar. Bu filmi almayın diyerek telefon açıldığını dahi duydum. İnanması zor ama tam olarak böyle. Size daha garip bir şey söyleyeyim, filmi geçenlerde Blu TV’ye sunduk, bilin bakalım ne oldu? İçerik bize uygun değildir dediler. Kariyerim açısından şöyle bir olumsuz etkisi oldu. Bazı bildiğimiz tanıdığımız yapım firmaları bunu dile dökmüyorlar ama benimle çalışmıyorlar. Proje sunduğumda ki bu komedi filmiydi ve sektörel tabirle şampiyonlar ligi kadrosu olduğu halde, çok sevdiğimiz çok değerli oyuncularımız bunu yapmalısın Ulaş dedikleri halde, 4 yıldır sürekli dolu olduklarını benimle çalışamayacaklarını söylüyorlar. En son Kültür Bakanlığı sinema proje desteğine başvuru yapmıştım çok yeni, iki gün önce aldığım bilgiye göre reddetmişler.
Madımak filmi için siyasi ve bağımsız bir film diyebilir miyiz? Bundan sonra da bu tür filmler mi çekmek istiyorsunuz, bu anlamda aklınızda bir proje var mı?
- Kesinlikle Madımak bir bağımsız filmdi. Biraz önce yapımcılarımız kelimesini kullandım ama her ikisi de gerek Cenk Birben, gerek Hüseyin Kurşun sırf bu filmi yapabilmek, seyirciye ulaştırabilmek için giriştiler. Normalde yapımcı değiller, sinemaya çok uzak işler yapıyorlar. Bundan sonra bu tür filmler çekmek ister miyim? Kesinlikle hayır. Benzer ya da derdi olan, yapmak istediğim filmler tabii ki var ama sinema büyük maliyetlerle yapılan bir iş ki hala Madımak filminin mali zararları hayatımın tam ortasında duruyor. Bu yüzden büyük sıkıntılar yaşıyorum. Diğer taraftan yapımcılar kendilerince ‘haklı” olarak toplumsal konulu filmler yapmıyorlar / yapmak istemiyorlar. Toplumsal olmasa da benimle çalışmıyorlar 🙂
- Diğer taraftan beni uzun zaman sonra heyecanlandıran bir dijital platform dizisi üzerinde çalışıyoruz. İlk sezonuyla birlikte çok konuşulacağını düşündüğüm bir proje. Şu an Corona salgını nedeniyle beklemede.
Mazlum Çimen’in film için “21 yılda 21 kez denenmiş ama başarılı olamamış bir filmi bir genç çıkıyor ve başarıyor, sonra da bunu eleştiriyorlar.” Anladığım kadarıyla filmle ilgili size pek destek veren olmamış. Sanatçı korkarsa sizce onun ne kadar yetenekli olduğunun yine de bir önemi var mı?
- Mazlum abi sağ olsun, Ulaş sana fiili olarak destek veremem. Ben orada babamı kaybettim ama yürekten seni destekliyorum dedi. Galaya geldi yanımda durdu. Kimseden korkmadan filmi çekmiş olmamı ve emeğimi cesaretimi hep takdir etti. Bu benim için çok kıymetli. Bunun dışında projedeki yol arkadaşım Barış Ordu, dostlarım Barış Atay, Umut Kurt. Ustalarım, Füsun Demirel, Rıza Akın, Altan Erkekli, Mustafa Alabora, Meray Ülgen ve rahmetli Erdal Tosun tek kuruş almadan projeye katkı sundular, oynadılar. Dediğim gibi, çok öncesinde görüştüğüm desteğini istediğim insanlar film tam ortaya çıkacağı zaman bizimle görüşmedi diyerek ortaya çıktılar. O yüzden çok net diyebilirim ki kimse başından sonuna bana destek olmadı. Film basında medyada gündem olunca arayanlar oldu eleştirel anlamda. Keşke başından bizleri arasaydın dediler. Ama bunu söyleyenlerin çoğunu aramıştım, dönmemişlerdi hatırlamıyorlardı.
- Etrafımız o kadar kuşatılmış durumda ki, cesur gözü kara sanat sinema yapıcılar hiçbir dönem bu kadar zorda kalmamıştı. Duyduğum en güzel sorulardan ‘’ Sanatçı korkarsa sizce onun ne kadar yetenekli olduğunun yine de bir önemi var mı?’’ net söyleyebilirim ki benim için yok. Ama bu benim ‘’sorunum’’ Yılmaz abinin Yılmaz Erdoğan’ın bir filminde çok sevdiğim bir replik var. ‘’Ben burçlara inanmam. İnsanın karakterini burçlar değil büyüdüğü ortam ve mahallesi belirler.’’ Demem o ki bu benim doğam, benim anlayışım. Bizde kişinin kendisiyle mesleği çoğu zaman birbirine karışıyor. Bu anlamda çoğu zaman birçok korkağın zırhı olabiliyor sanat, ünlülük. Artık sinemanın sanattan çok ticari kısmı ağır basıyor. Ülkede genel büyük bir vasatlık hakim. Yine de her ne olursa olsun hayatta kalmanın, yaşantını idame ettirmenin oldukça güçleştiği bu zamanlarda var olan duruşunu çizgisini çıkarları uğruna terk etmeyenlerle ortak paydada buluşacağımıza daha güzel bir ülke daha güzel bir sektör inşa edeceğimize inanıyorum.
Filmin ilk yarısında Türkiye’de kadın olmak olgusu ele alınmış. Filmde kadına yönelik şiddet, baskı karşısında Hollandalı Carina’nın şaşkınlığını izliyoruz. Carinna hayatta olsaydı sizce bu konuda bugün günlüğüne ne yazardı?
- Bugün ki Türkiye’ye daha az şaşırırdı diye düşünüyorum.
6 Eylül 2019 da “Serseriler” adını verdiğiniz yeni filminiz vizyona girdi. Bize biraz da bu filminizden bahseder misiniz ?
- Aslında tarzımın dışında bir film oldu. Yoksul mahallelerden gelen üç gencin hayata tutunmaya çalışırken başlarından geçen hareketli maceraları konu alıyor film. Girdiği dönem diğer yerli filmler gibi Serseriler’ in de tutunma şansı olamadı gişede. Garip bir şekilde bu filminde TV satışında problem yaşıyoruz. Bunu ben değil bir başkası yaşamış ve bana anlatmış olsaydı paranoya yapıyorsun derdim belki ama net olarak bir fişlenme durumum var. Bunun başka bir izahı olamaz.
Son olarak Ulaş Bahadır’ın bir günü nasıl geçer diye sormak istiyorum. Gün içinde neler yapar, nelerden hoşlanır ?
- Aslında normal şartlarda her fırsatta her boşlukta ailemle olmak ya da sevdiğim arkadaşlarımla vakit geçirmek tercihimdir. Son zamanlarda maalesef herkes gibi endişe içinde geçiyor. Sürekli sosyal medyadan salgını takip etmek zorunda hissediyorum. Salgın harici sürekli bir meşguliyetim vardır, iş üretmeyi uğraşmayı seviyorum.