Editör: Gülçin Sahilli
Ahmet Günbaş: Güzel İnsanlar Ansiklopedisi!
Yaşar Kemal’in, “O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler,” dediği hep aklımdadır.
Bu, bir roman akışında söylenmiştir, bilirim. Yaşar Kemal de bilir ki, en başta yazmak bir iyimserliktir. Yani güzel insanların izi tozu bitmez. Parmak hesabına da vursam, dünyayı o kadar ıssız tanımlayamam.
Aslına bakarsanız, giderayak bir son kitap düşünsem, Güzel İnsanlar Ansiklopedisi olurdu adı.
Tümüyle bireysele tarihimde yer alan güzel insan çekirdeklerini konu edinirdim bu çalışmamda. Belki de Galeano gibi, öykü ile anlatı arası bir türde karar kılardım. Ancak o güzel insanların içindeki şiiri de yansıtırdım kuşkusuz. Belleğimde saklı tuttuğum ince gözlemlerden yansıyacak insani değerleri öne çıkarırdım. Tüm bunları Nâzım’ın “inadına bir gün fazla yaşamak” ilkesiyle yapardım.
Ne diyeyim?
Hayali olmayanın gerçeği olmaz!
İnsan da tükenmez, yazı da…
Gülçin Sahilli: “…Söyleyin ona, hayat kısa, aşk uzun.” Birleşik krallığın romantik şairi Alfred Tennyson böyle demiş sarayın bir akşam sohbetinde. O zaman madem hayat kısa ve çabucak yanıp tükeniyor. Biz de son kitaba ermişiz. Öyleyse konu aşk, tür de son bir gayret şiir olurdu. İroniyle aşkı iyice çırpıp kadın ve erkeğin varlık savaşlarını altmış sayfa sürecek tek bir şiirle karakomik dilde dizerdim. Kitabın adı da “Biri Beni Severken Durdursun” konurdu. Çocukluktan başlayıp olgunlukta biten uzun aşkın, uzun şiirinde kurgu aşkla okuyanları mutlu edip gülümsetirdim. Mutluluk temel ihtiyaçlardandır. Şiir bile eser miktarda güldürebilmelidir.
Özlem Tezcan Dertsiz: Son kitabım bir şiir kitabı olurdu. Adını da ‘’Çağım Çölüm Sobe’’ koyardım. Yaşadığım günlere ayna tutardım. Acıya, haksızlığa, kadınlığa, sevince, aşka, kedere dair söyleyeceklerim olurdu. Niçin yazıyorum diyerek yazardım. Yanıtlaması en zor soru da bu. Niçin yazıyorum? Başım göğe mi eriyor? Çok okunuyor, bekleniyor muyum? Kendime kendimi mi kanıtlıyorum? Yeryüzünde söylenmemiş hiçbir söz yokken hem de… Hem de Sait Faik “Söz vermiştim kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi,” demişken. Ama işte aynı Sait Faik “Yazmasam deli olacaktım,” da demişti. O yüzden yazıyorum ve yazardım.
İlkiz Kucur: Bir roman yazmak isterdim. Yaşamımın son günlerinde hayali kahramanım kimsenin yerini bilmediği bir dağ köyünde yaşıyordur. Gittiği yerdekiler de onun gerçek kimliğini bilmezler. Yazdığım romanın konusu onun ölümünden sonra ortaya çıkan günlüklerinden oluşur. O da yaşamının sona ermekte olduğunu biliyor. Son günlerini sadece okuyup yazarak geçirmesi, mümkün olan en az sayıda kişi ile kurduğu ilişkiler, ölümü karşılarken kendi içindeki hesaplaşmaları… Son anıma dek o kadının ağzından kendimi anlatırdım. Her günü o köyde ben yaşıyormuşum gibi. Sonunun yaklaştığını kendisinden başka kimse bilmiyordur. Kendisi ve hayatla hesaplaşırken aynı zamanda korkuları ve ölümle de yüzleşmesini okuruz çevirdiğimiz sayfalarda. Kitap harfleri eksik kalmış bir sözcükle sona erer. Belki daha sonra ondan kalan şiirler, mektuplar ve notlar kitabın sonuna günlükleri derleyenler tarafından eklenir. Kim bilir?
Melike Belkız Aydın: Şimdi ne yazıyorsam onu yazmayı sürdürürdüm herhalde. Neyin değişmesi gerektiğini bilemiyorum. Ama belki neleri okumak isterdim hala okumamışsam ya da neleri yeniden okumak isterdim diye yanıtlayabilirim. Sait Faik ve Selçuk Baran’ı yeniden yeniden okurdum. Hala okumamışsam Norbert Elias’ın “Uygarlık Süreci”ni okumak isterdim.
İsmail Cem Doğru: En büyük hayalim yarım bırakılmış bir son kitap. Dolayısıyla böyle bir bilgi bana ulaştığında başladığım bir kitap varsa onu yarım bırakarak en önemli hayalimi gerçekleştirirdim. Ama en kötüsü başladığım bir kitap olmaması. Çünkü bu durumda yazmakla zaman kaybedeceğimi hiç sanmıyorum. Zaten ölümümü anlatan ve son şiirim olduğunu söyleyeceğimiz şiiri daha önceden yazmıştım. Hatta yanlışlıkla yayımlattım galiba. Bu yüzden okumam gereken kitaplara odaklanırdım hızlıca. bazı kitapların özetlerini falan okurdum. okumam gereken yüzlerce kitap var. Öbür tarafta özellikle varoluşçularla karşılaştığım zaman “ben de kitaplarınızı okudum, ben de Nişantaşı çocuğuyum” deme olanaklarından yoksun kalmak istemiyorum. Tabi, canımı sıkan konular hakkında da sorularım olacak elbet… Ama adamın kitabını okumadan da ahkam kesmek biraz garip geliyor. Bu sebepledir ki umarım böyle bir durum önceden haber verilmiş olsun. Hazırlıksız gitmek gibi bir sıkıntıyı hak etmiyorum.