Kerime Nadir ve Hayal Odası
İsmail Cem Doğru

Türk edebiyat tarihinin en tartışmalı romancılarından biri olan Kerime Nadir’in yaşamını konu alan Hayal Odası, bünyesinde ayrıntılı içerikler barındıran bir biyografik roman çalışması… Son yıllarda önemli yazarların yaşamını biyografik romanlar aracılığıyla genç kuşaklara ulaştırma tercihinin yaygınlık kazanmış olması bu alanda yapılan çalışmaların derinlik kazanmasını sağlamış görünüyor. Bu anlamda biyografik romanlar güncel olanla geride kalanın bir arada sunulması gibi önemli bir işlevi yerine getiriyor.
Edebiyat ortamının öyküleriyle tanıdığı Göksu Nurten Çakır oldukça çalışkan bir yazar. Romanları ve öyküleri dışında yazdığı inceleme metinlerinin yazı sıra değerli yazarlarla gerçekleştirmiş olduğu söyleşiler ve dergiler için hazırladığı dosyalarla önemli çalışmalar ortaya koyuyor. Göksu Nurten Çakır’ın ilk biyografik romanı olan Hayal Odası, romanın yazılış gerekçeleri ve içerik tercihleri göz önünde bulundurulduğunda, eserin kadın duyarlılığıyla yapılmış bir çalışma olduğunu söylemek söz konusu olabilir. Dönemin koşulları ve bu koşullar içinde bir kadın olarak kendini kabul ettirmenin zorlukları yazarın seçimini etkileyen parametreler olarak öne çıkıyor.
Hayal Odası, Kerime Nadir’in yaşamını kronolojik sıraya da sadık kalarak tüm ayrıntılarıyla anlatmaya çalışıyor. Doğumundan itibaren annesinin anlatıcılığında ailesi, çocukluğu, yazarlık serüveni, yayıncılarla yaşadığı sıkıntılar, kişisel sıkıntıları, aşka bakışı, toplumsal meseleleri yorumlama şekline dek tüm ayrıntılara girildiği söylenebilir.
Kerime Nadir’in edebiyat içinde sürekli sorgulanan yeri, tercih ettiği melankolik konularla toplumun gerçeklerinden uzak bulunan içerik tercihleriyle ve sürekli acıdan beslendiği duygusundan kaynaklanıyor. Ağır romantik havası ve sonu gelmeyen sıkıntıların romanları gerçeklikten kopardığı düşüncesi onu Türk edebiyatında belli isimlerle birlikte anılmasına engel oluyor.
Oysa yaşantısına baktığımızda çocuk hasretini yeğenleriyle bastıran, tüm zamanını ailesiyle geçiren bir yazar portresiyle karşılaşıyoruz. Dönemin edebiyatçılarıyla iyi ilişkiler kurmaya çalışsa da zaman zaman onun da sıkıntılar yaşadığını görüyoruz. Özellikle Yusuf Ziya Ortaç’la yaşadığı sıkıntılar bugünün yayıncılığında ve yayınevi – yazar ilişkilerinin yozluğunda karşılık bulabilecek oylumda sıkıntılar olarak değerlendirilebilir.

Kitabın bize anlattığı en önemli ayrıntı Kerime Nadir’in Türk edebiyatının kendisini koyduğu yerden duyduğu memnuniyetsizliği okurun sevgisiyle bastırdığı… Yazar Göksu Nurten Çakır’ın Kerime Nadir’in ailesiyle diyalog halinde olduğunu gösteren pek çok ayrıntı, onun dilinden anlatılan konuların da gerçekliği konusunda bizleri ikna eder niteliktedir. Bu anlamda her yazarın yaşadıklarından bağımsız bir kaygısı ve içinde biriktirdiği üzüntüleri olabileceğine tanık oluyoruz.
Dönemin önemli sinema oyuncuları tarafından canlandırılan karakterler Kerime Nadir’i ölümsüz bir anlatım karakterine dönüştürdüğü için onunla sanatçılar arasında güzel diyaloglar kurulmuş görünüyor. Kitabın giriş metninde bunun cenazesinde karşılık bulmamasının ailede yarattığı üzüntü ortaya konmuş olsa da önemli sanatçıların yaşam seyrini değiştiren bir etki yarattığı ortada. Ayrıca yaşamı boyunca edebiyatın genç kalemlerine ilgisini azaltmadığını da anlıyoruz. Ancak yine de hasta yatağında ölümünden hemen önceki iki söylemi dikkat çekicidir: “Toplumsal sorunlara hiçbir zaman duyarsız kalmadım; hayal gücüm bana yol gösterdi ve romanlarım topluma bu yönde ışık tuttu. Eserlerimden almak istedikleri mesajı almıştır okuyucularım.” İnsanın yalnızlık duygusunun resmedildiği bu sözlerin devamı da anlaşılmak istemenin tutkusunu işaret ediyor. Kuşkusuz bir yazar için anlaşılmaktan öte her duygu kendi arzusu dışında gelişiyor: “Menfaatimin önünde boyun eğmeden yazdım. Bu yüzden vicdanım rahat. Öldüğümde başımı toprağa rahat koyacağım için mutluyum.”
Duru bir anlatım ve akıcı bir dille Kerime Nadir’in yaşamın ilişkin tüm ayrıntıları aktarmaya çalışan Hayal Odası, biyografik romanların iz bırakmış insanları sonraki nesillere tanıtmak konusunda oldukça etkili eserlere dönüşebileceğini gösteriyor. Biyografik romanların biyografik incelemeler gibi belgesel tadı olması beklenmez ama Göksu Nurten Çakır eserini Kerime Nadir’in ailesinin de desteğiyle belgelerle donatmış ve kitabı bu anlamda daha oylumlu bir çalışma haline getirmiş.
Yazar kimliğinin insanı etrafından soyutlayan ve yalnızlaştıran yanını aktarırken yazarın kaygılarını öne çıkaran Göksu Nurten Çakır, kitabında Kerime Nadir hakkında yazılan yazılara da yer veriyor. Kronolojik sıraya göre Turhan Tan, Behçet Kemal Çağlar, Refik Sönmezsoy, Selim İleri, Doğan Hızlan, Hulki Aktunç ve Fatih Özgüven imzalı yazılarla Kerime Nadir ve eserleri hakkında yapılan incelemeler ve yorumlar Hayal Odası’nı eksiksiz bir esere dönüştürüyor. Özellikle 1964 yılından önceki metinler genç kuşaklara dönemin inceleme ve tanıtım dili hakkında da önemli fikirler verecek nitelikte.
Göksu Nurten Çakır’ın Hayal Odası’nda ortaya koyduğu performans kitabın arka kapağında Selim İleri’nin de belirttiği üzere “Bir yazarın kimsesizliğini acı tahliller deşiyor. Bütün bir hüzün!” Belki de şairin dediği gibi “hüzün ki en çok yakışandır bize”…
Göksu Nurten Çakır – Hayal Odası – Biyografik RomanKlaros Yayınları