Yazar Sercan Leylek’in üçüncü kitabı Duvar ve Adam, iki farklı tarihsel dönemle biçimlenen fantastik bir roman. Roman Norveççe’den sonra Türkçe yayınlanarak raflardaki yerini aldı. Neslihan Perşembe, Aksisanat portal için Sercan Leylek’le görüştü…

Röportaj: Neslihan Perşembe
Norveç’te yaşayan İzmirli yazar Sercan Leylek, Cydonia ile Piri Reis ve Nostradamus adlı kitaplarından sonra bu kez Duvar ve Adam adlı romanıyla okurlarla buluştu. Sercan Leylek’in ilk olarak Sirkel Forlag Yayınevi tarafından Norveççe yayınlanan fantastik, ödüllü romanı Duvar ve Adam (Mannen og muren), Bilgi Yayınevi tarafından da Türkçe yayınlandı. Romanın baş karakterleri göçmen bir Türk genci ile Norveçli Yahudi bir kız. Romanı fantastik kılan en önemli unsursa; Yahudi kızının Nazi kuşatmasından kaçarken bir duvara hapsolup susması ve 75 yıl sonra da bu suskunluğunu bozmasıdır. Suskunluğunu bozduğu kişi, göçmen Türk gencidir. Masalsı bir yönelime de giden Duvar ve Adam’daki karakterlerin çoğu; Yakamoz, Anna Sophie, Teğmen Heinz, Jeanette, Øystein, diyalektik bakış açısıyla yaratılmıştır. Camille Hansen, Tobias ise öyle değildir.
Yazar Sonsöz’de “bir insanın hürriyetine kavuşması”nın önemine dikkat çeker. İşte roman da bu önemle, adalet teması çerçevesinde işlenmiştir. Bu romanı farklı kılan yönlerden biri de ilk olarak uzun metraj bir senaryo olarak yazılmasıdır. İki farklı tarihsel döneme bu romanında da biçim veren yazar Sercan Leylek ile Duvar ve Adam üzerine bir röportaj yaptım.

Duvar ve Adam fantastik bir roman ancak bunu öyle ince bir çizgide vermişsiniz ki, okur, baş karakter Yakamoz’un şizofren olup olmadığı konusunda tereddüte düşüyor. Kitabınızda okuru da merakta bırakan bu gerilimi nasıl kurguladınız?
Duvar ve Adam’ın ana çatışmasını ortaya çıkaran kıvılcım bir gece vakti aklıma düştü. Oslo’da yaşadığım muhitteki eski bir duvarın önünden geçerken bir ırmak sesi duyduğumu zannettim ve bu yanılsama beni çok etkiledi. Daha duvarın tamamını yürümeden de hikâyenin büyük bir bölümü kafamda canlandı.
Duvara hapsolmuş bir kişi olsa ve bu kişinin sesini yıllar sonra bir başka insan duyabilse, acaba nasıl olur diyerek hayal kurdum ve duvardaki kişinin 1942 Yılında Nazi askerlerinden kaçan Norveçli Yahudi bir kız olması gerektiğini düşündüm. Ayrıca, bu çatışma basit ve verimli bir olay olduğu için öykünün devamı çorap söküğü gibi geldi.
Duvar ve Adam’ın diğer önemli karakteri Anna Sophie. Anne Sophie duvar, adam da Yakamoz. Aralarında özgürlük için adeta tutkuya dönüşen bir ilişki var. Bu ilişki, kitap tanıtımınızda da bir videoya da dönüştürüldü. Videonun linkine aşağıda yer verildi. Bilmeyen okurlarımız için kısaca anlatır mısınız?
Kitaplarımı 2012 yılından bu yana takip edenler bilirler. Ben tanıtım filmi çekmeden kitap yayımlamıyorum. Başta bu işi gerçekten de tanıtım için yapıyordum, ama sonradan tanıtım filmi hazırlama işini kitap çıkarmak kadar heyecan verici buldum ve şimdiden bir sonraki romanın tanıtım filmini nasıl çeksek diye ara ara düşünüyorum.
Duvar ve Adam’ın tanıtım filmini çekmek ise pek zor olmadı. Hikâyenin girişindeki olaylar silsilesi yeterince gizemli olduğu için, kitabın ruhunu yansıtan bir kısa film çekmeyi başardık. Norveç’teki yayıncım Sirkel Forlag, her yıl düzenlenen Oslo Kitap Festivali’nin bir tanıtım filmi yarışması organize ettiğini söyledi ve Norveçli yayınevinin desteğiyle filmi yarışmaya soktuk. Duvar ve Adam’ın tanıtım filmi bu yarışmada ikincilik ödülü kazandı.
Romanınızda, II. Dünya Savaşı’ndaki Nazi kuşatması, Norveç’in başkenti Oslo’daki Grini Kampı’nda da anlatılıyor. Ancak bu kampta Yahudi asıllı Norveçliler yerine fabrikada çalıştırılabilecek Hıristiyan Norveçliler esir. Demirci ustası Øystein ekseninde kampla günümüz arasındaki bağı nasıl kurdunuz?
Bence bu soruyla birlikte kitabın en can alıcı noktalarından birine değinmiş oldunuz. Kitapta Grini Kampı’ndakine benzer iki hikâye daha var: Bunlardan biri Antik Mısır’da geçen hikâye, diğeri ise kitabın ana olay örgüsü. Romandaki bu olaylar aslında hep beraber aynı mesajı veriyor. İnsanların karşılarına çıkan duvarları yıkarak, suçsuz kişileri aydınlığa ulaştırma çabası…
Her yazar gibi ben de kitaplarımın aldığı eleştiri yazılarını takip etmeyi çok seviyorum, fakat 1000Kitap.com web sitesindeki okuyucu incelemelerinin yeri benim için bir başka. Okuduğum yorumlar arasında bu ayrıntıyı fark edebilmiş olan sadece bir okuyucuyla karşılaştım. Bu noktayı kitabın sonuna doğru tek bir cümle ile açık bir hale getirebilirdim, ama gizli kalmasını istedim. Çünkü bu şekilde daha kıymetli bir hal alıyor.

Romanlarınızda ele adlığınız konulara ve kitaplarınızın okuyucuyla buluşma sürecine değinelim.
Ben elinden geldiğince farklı konulara ve geniş bir yelpazeye yayılmaya çalışan biriyim. Birçok yakınım İkinci Dünya Savaşı’yla ilgili bir roman yazdığımı duyunca çok şaşırdığını dile getirdi. ‘Sen Piri Reis ile ilgili roman yazmıştın. O konu üzerine gideceğini sanıyordum.’ diyenler oldu. Halbuki, benim için yayımlanmış bir kitap, bitmiş bir mesele demektir. Kitap okuyucuyla buluştuğunda ben çoktan bir başka maceraya ve haliyle bir başka mesaja yönelmiş oluyorum.
2015’te yayımlanan Piri Reis ve Nostradamus adlı bilimkurgu romanınızdaki gibi Duvar ve Adam’da iki farklı tarihsel döneme yer veriyorsunuz. Bu iki kitabınızı bilimkurgu ve fantastik alanda yazsanız da tarihten besleniyorsunuz. Bu beslenmenin okurlara katkısı nedir?
Tarih temalı kitaplar okuyucuya mutlaka o dönemle ilgili bir şeyler öğretiyor. İnsanların o günleri daha iyi algılamasına yardımcı oluyor, ama bence en önemlisi okuyucuya merak duygusu aşılıyor. Bilhassa gençlerin bu tür kitaplar ile bilgiye yöneldiğini düşünüyorum ve internet çoğumuzun tahmin ettiğinden de büyük bir etki ile genç kuşakları şekillendiriyor. Biz ilkokuldayken ‘Şehir kütüphanesine gitmek’ diye bir deyim vardı. Dönem ödevini yapan bazı öğrenciler “Şehir kütüphanesine gittim” diyerek daha ayrıntılı bilgiye ulaştıklarının altını çizerdi. Artık o şehir kütüphanesinin milyon katı büyüklüğünde bilgi çocukların ellerindeki minik cihazlarda saklı tutuluyor. Diğer yandan, ülkemizde Wikipedia gibi önemli bir sitenin yıllardır yasaklı olması büyük bir utanç ama gençler yine de farklı bilgi kanallarına entegre olabiliyorlar.
İnternetin olumlu etkisini ne zaman övmeye kalksam birileri mutlaka ‘Ama bir o kadar da yalan yanlış şey yayınlanıyor o sitelerde!’ diyerek çıkışır. Bu düşünceye karşıt olarak, safsata her zaman vardı ve var olmaya devam edecek diyorum. Önemli olan edindiği bilgiyi sorgulayabilen bireyleri yetiştirebilmekte saklı duruyor. İşte bu neferleri yetiştirebilmemiz için daha kaliteli romanlara ve daha güçlü bir okuyucu kitlesine ihtiyacımız var.
Duvar ve Adam, Norveç Kültür Fonu’nca ödüllendirildi. Oslo Kitap Festivali’nde ikincilik ödülü kazandı. Norveç Kültür Bakanlığı’na bağlı Kültür Konseyi, Norveç’teki kütüphaneler için romanınızı aldı ve bunun karşılığında 110 bin Türk Lirası ödedi. Bu Türkiye’deki yazarlar için hayal değil mi?
Sanırım bu durum bir süre daha hayal olarak kalmaya devam edecek. Duvar ve Adam’ın Türkiye’deki fiyatı 20 TL, ama Norveççesi (Mannen og muren) ise yaklaşık 200 TL. Diğer yandan, Türkiye’de kütüphanelere ayrılan bütçe ile Norveç’te ayrılan bütçe arasındaki kıyaslama kaç kattır onu bilemiyorum.
Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunusunuz. 2009’dan bu yana Norveç’te yazılım mühendisi olarak çalışıyorsunuz. Romanınızın kahramanı da sizin gibi yazılım mühendisi ve Türk göçmen. Yazılım mühendisliği ile yazarlık arasında bir bağ var mı sizce?
Kesinlikle. Hatta bu konu hakkında İngilizce bir makale de yayımladım. Bu yazımda her programcının bir yazar olduğunu iddia ettim ve bu düşünce tahminimden de geniş çaplı bir karşılık buldu. Dünyanın birçok yerindeki programcılar “Her programcı bir yazardır.” (Every programmer is an author.) sözünü yazılımlarına not ediyorlar veya sosyal medya üzerinden paylaşmaya devam ediyorlar.
Yazılım mühendisliği ile nesir yazarlığı arasında ciddi benzerlikler görüyorum. Aslında her iki iş de aynı prensipler üzerine oturtuluyor. Gereksiz ifadelerden kaçınmak, düşünceyi estetik bir biçimde sunmak, imlâ hatalarına dikkat etmek… Bu prensip listesi uzar gider.
Yeni romanınıza başladınız mı? Bir sonraki romanımı çoktan bitirdim ve yayımlanacağı günü ipne çekiyorum.
