SERSERİ
Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.
Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.
Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim…
NECİP FAZIL KISAKÜREK
ÇAĞLA GÖKSEL ÇAKIR
Ruhlara beden giydirildiğinden bu yana yalnızdır insanoğlu. Her insan, fanî hayatta öncelikle kendinden mesuldür. Tüm yaşamı boyunca kendi varlığını anlamlandırmaya çalışır. Sevdikleri için büyük fedakârlıklar yapsa da nihai olarak özbenliği için yaşar. Ölüm kapısını çaldığında da öteki alemlere yalnız yürür…
Yalnızlık, insanoğlunun alınyazısı; şairin ise ana teması bana göre. Yalnızlıkla beslenir, filizlenir ve boy atar mısra ehli. Şairlerin hemen hepsi bir başınayken açar çiçeklerini. Sükûnet zamanlarında hüzün rengine boyanır, karamsarlığa bürünür, isyanla bağırır, ironiyle yüklenir, kahramanlıkla coşar yahut aşk ve arzu motifleriyle bezenir şiirler… Yalnız şairlerin üstadı Necip Fazıl Kısakürek bence. Ustanın şiir toplamı ‘Çile’ (Büyük Doğu Yayınları, Kasım 2012) ile hemhal olduğunuzda, hakiki dostunun yalnızlık olduğuna bizzat tanıklık edersiniz. Nitekim şair, en iyi meyvelerini bu hâlet-i ruhiyede vermiştir: Serseri, Kaldırımlar, Beklenen, Bekleyen, Gel, Aynalar, Geçen Dakikalarım, Çile, Destan, Bir Yudum İnsan ve daha niceleri…
YERYÜZÜNDE AVARE BİR GEZGİN
Buram buram yalnızlık kokar ‘Serseri’ ve ‘Kaldırımlar’. “Yeryüzünde yalnız benim serseri/ Yeryüzünde yalnız ben derbederim.” mısralarıyla kendini takdim eder şair. Ne çıkar herkesin dünyada varsa bir yeri? Bütün dünya üstadındır. Avare bir gezgindir yeryüzünde o. Ömrü boyunca hep hayat arkadaşını aramıştır. Fakat nafile. Yine kendi kendine kalmıştır:
“Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı”
Zaman geçtikçe içinde bulunduğu durumu kanıksar Necip Fazıl. Halinden muzdarip değildir. Gönlü ne dertlidir ne de bahtiyar. Ne kendisine yâr ne kimseye yâr. Bir yere sığamaz. Sonu belirsiz de olsa ebediyet aşkıyla gezer durur:
“Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr
Gölgemin peşinden yürür giderim…”
Şair, mütemadiyen benliğiyle hesaplaşır, nefsine karşı büyük savaş verir. ‘Aynalar’ şiirinde, “Suratımda her suç bir ayrı imza/ Benmişim kendime en büyük ceza!” dizelerini sıralayarak, bir bakıma ‘suçlu’ suretiyle yüzleşir. Nefsi, şeytanî olarak algılar; hatta kafir olarak tanıtır ‘Hep Nefs’ şiirinde:
“Sordum: Kimsin, nesin sen?
Dedi: Şeytandan sefir!
Nefs isimli o kafir”
‘Benim Nefsim’de “Ruhuma bir kefen bezi yeter de/ Yetmez aç nefsime sırma ve ipek” derken nefsin doyumsuzluğunu yansıtır. Nefsini öyle aşağılar ki, aynı şiirinde “Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya/ Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!” mısraları çıkar kaleminden.
Kısakürek, ‘Ve Nefs’de ölüm korkusuna değinir:
“Köpek korkusuyla korktum ölümden
Ölmeden ölmeyi anlayamadım
Ne güneşler doğup battı üstümden
Bir günü bir güne bağlayamadım” Şair, nefsinin dünyaya bağlılığını itiraf eder bu mısralarıyla. Zira bir sonraki kıtada, hırs-nefis tuzağına işaret eder:
“Hırsıma ne şöhret yetti, ne de şan
Döndüğüm her nokta dünyadan nişan
Nefsimin ardından koştum perişan
Ondan bir kıl bile avlayamadım”
Yalnızlık ve dahi ölüm şairidir Necip Fazıl. Ölümü genellikle ruh, oda, tabut, mezar öğeleriyle ele alır. Onu dipsiz bir kuyu, büyük randevu, çan sesi, ezan, geçer akça veya aralık kapıya benzetir. Mevt, Necip Fazıl için çoğunlukla yalnızlık, yokluk ve karanlıktır. Fakat ‘Tebessüm’, ‘Zafer Arabası’, ‘Bayram’ ve ‘Güzel Şey’ şiirlerinde mematı ‘muştu’lar şair.
‘İşim Acele’de insanın vefatı kabullenemediğinden bahseder: “Hüküm yazılıyken kara tahtada/ İnsan yine çare arar ecele!”
Şiirin ikinci kıtasında nefsin doyumsuzluğuyla birlikte gençliğin geçiciliğini vurgular. Ölümünse her an kapıyı çalabileceğini hatırlatır:
“Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü
Eser darmadağın, emek yüzüstü
Toplayın eşyamı, işim acele!”
Üstad, yalnızlığı en çok da ölüm anına yakıştırır. Hayattayken kendisini sık sık musalla taşında tahayyül etmesi bundandır. O, her ne kadar ‘Kaldırımlar’ şiirinde,
“Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…” dese de naif gönüllerde yaşamaya, mısraları tekrar ber tekrar okunmaya devam edecek…
Hasılı yalnızlığa sevdalı olduğu kadar okuru da yalnızlığ(ın)a müptela eden bir şair Necip Fazıl. Onu okurken siz de ıssızlığınıza bürünürsünüz. Tenha sokaklardan geçerken onun gölgesini yanınızda hisseder, gayri ihtiyari şu dörtlüğü mırıldanırsınız:
“Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.”