AYLİN ÖZER

‘Kadını kadının içinde özgürlüğe kavuşturmak gerekir.’

“Kadını kadının içinde özgürlüğe kavuşturmak gerekir” derken Nietszche’in kastettiği herhalde Harem-i Hümayun değildir. İlk toplumların anaerkil olduğu düşünülürse uygarlaştıkça medeniyetin tek “dişi” ile karşılaşma sanrısıyla yüz yüzeyiz. Klanlarda aynı klan içinden evlenmek yasaktı. (endogami yerine egzogami) Çünkü klan üyeleri aynı toteme inandıkları için kendilerini akraba sayarlardı. İlkel toplumların ilkleri ne kadar medeniymiş aslında! Sonrasında kent devletleri, imparatorluklar, feodalite ve krallıklar… Yönetim şekilleri güya uygarlaştıkça kadının toplumdaki yeri daha sıfırlandırılmıştır oysa.

Tarih öldürülen kadınların şahitliğini iyi tutmuş ve genelde kalem kıran taraf olmuştur. Ortaçağın Avrupası şeytan ve büyücü kadınlarla doludur. Tek jüride Avrupalı sözde dindarlardır. Ve bu jüri hep kadınların aleyhindedir. Eğer kadın güzel ve zeki ise şeytan, çirkin ve zeki ise büyücüdür. Zekâsını göstermemesi o dönemde bir kadın için en zekice şeydir. Cinayetleri yakılarak gerçekleştirilmiştir; çünkü kafa kesilince kadının içindeki şeytan dışarıya çıkamaz (!).Osmanlıda ki haremde yaşayan kadınların hayatı da Avrupalı (karanlık çağ) kadınlardan daha aydınlık değildir.(Eski Türk geleneklerini bu durumun dışında tutuyoruz elbette.) Arada bir aydınlığa çıkmalarına izin verilmiştir tabi. Havalandırmaları ve volta attıkları bir bahçeleri bile vardır. Orada süslü akvaryum balıklarımız solunum yaparlar. Bir tek adama âşık olmaları için toplaştırılan gayri-müslim kadınların ordusu! Aşkın bile zorla olduğu bir hayat! “O senin sahibin seveceksin!” Stockholm Sendromu gibi. (Kurbanın katiline âşık olması durumu yani…) Rakiplerin var; bu yüzden savaş, erkek doğur, ölme sakın. Birde Müslüman olmalısın ki Sultan da olabilesin algısı. Ve kadınlaştırılma cezasına çarptırılan erkekler. Gül, Sümbül gibi çiçek isimleriyle süslenen diğer köleler yani! Sanki kadın olmak suçmuş gibi kadınsallık zindanına hapsediliyorlar. Çünkü padişahın kadınları, padişahındır. Peki ya bu kadınların psikolojileri?

Gözlerimi kapadım. Haremdeyim. Burnuma sabun ve yasemin kokuları geliyor. Hemcinslerim beni görmüyorlar. Ama birbirlerinin gözleri hep üzerlerinde… Başlarda hepsi şokta, öfkeli… Sonra hayatta kalma mücadelesi. Büyük balık küçük balığı yutacak. Dişlerinin ya da göğüslerinin güzel olması hayatlarını kurtarmaya yetmeyecek. Yaşarsa bunu zekâ ve şansa bağlayacak. Biraz raks, biraz allı morlu giyinmek ve gülden yaptığı rujunu da sürdü mü tüm yaşamsal sıvılarını almış olacak! Fakat padişaha ikram edilen bu yaşam için, asıl bundan sonra hayatta kalma mücadelesi başlayacak. Tehditler: Saçını tarama; çünkü tarak zehirli, banyo yapma; suda zehir var, onu sakın yeme; malum içindeki… Boğuldum, haremden hemen çıkıyorum. Keşke ben bu kadar kolay çıkabilirken Harem-i Hümayun’dan onları da çıkartabilseydim. Belki onları kurtaramadım ama üç çocuk doğurma algısıyla kendi zihin haremlerine hapis olan kadınlara yardımcı olabilirim bu yazıyla…

Cumhuriyet dönemine kadar kendi yaşadığımız coğrafyaya baktığımda bir kaç kadın divan şairi görüyorum o kadar. Mihri, Fitnat, Adile ve Hubbi Hatun gibi. Atatürk’ün kadınlara (vermiş olduğu demeyeceğim) 1926’da medeni kanunla toplumsal alandaki; 1930,1933 ve 1934’te de siyasal alandaki haklarını hatırlatması bile ne yazık ki bazı kadınların özgür olmalarına hala olanak vermemektedir. Kadını, kadının içinde özgürlüğe kavuşturmak gerekir. Yasalar neden kadınları korumaya yönelik? Çünkü korunacak duruma sokulmuşuz. Yasaların cinsiyeti olmamalı. İstediğimiz tüm yasalar çıkartılsa da kadın hakları adına, kadın önce zihnini özgür bırakmayı bilmeli. Bedeni özgürleştirmek zihinle başlar çünkü.

 Safiye, Hürrem ve Kösem Sultan isimli tarihten esinlenerek yazılan romanlar en çok Nişantaşı Köy’ünde satılmış(!) Çünkü özgürce meme ve dudak büyüten bu bölgenin kadınları hala Arap rüzgârının etkisiyle mistik bir oryantalizm havasını solumak istiyor. “Ben bilmem eşim(beyim) bilir” zihniyeti ataerkil olarak ruhlarına işlemiş. Freud haklı sanırım. Ah şu bilinçaltı! Eee böyle olunca da ancak bu kadınların silikonları özgürce patlar işte(!)

Ayşe, Fatma, Hayriye haydi bırak çiftetelliyi de gel bilime!

Paylaş:

Yoruma Kapalı Paylaşım.