Hasret BALABAN
Öğretmen bir anne ve hukukçu -aynı zamanda İttihatçı- bir babanın evladı olarak hayata başlayan Mehmet Raşit ÖĞÜTÇÜ, Türk edebiyatında toplumcu-gerçekçi yazarların başında gelir. İlk kez 1943’te, “Asma Çubuğu” öyküsünde Orhan KEMAL adını kullanmıştır. Roman, hikaye ve oyun türlerinde eser veren sanatçı, “Önce Ekmek” adlı hikaye kitabıyla, Sait Faik Hikaye Armağanı ve Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü almıştır.
Askerlik döneminde komünizm faaliyetlerinden dolayı tutuklanan sanatçı, cezaevinde Nazım Hikmet ile tanışır. Onu öykü yazmaya yönelten Nazım Hikmet’tir. Marksist felsefeyi benimseyen Orhan KEMAL, “Sınıf Savaşımı” teorisini hikayelerine yansıtır. Cezaevinden çıkınca her türlü işte çalışır. İşini kaybetmemek için karın tokluğuna çalışan, sabreden, ezilen, itilip kakılan insanları yakından tanır ve sağlam bir gözlem yapar. Emekçi insanlarla birlikte çalıştığı için onların sancılarını yaşar. Eserlerini onlar için yazmaya karar verir. Sanatını toplum için yaptığını, öykülerinin doğal, sade ve anlaşılır dilinden anlayabiliriz. Birçok argo kelime kullanması, realizmin etkisinde olduğunu gösteriyor. Seçtiği her kahramanı, doğal ortamında konuşturur. Bir yazar, yaşadıklarını yazmalıdır ona göre. Dolayısıyla öykülerinde kendi hayatından da yararlanmıştır. Bunu bir söyleşide şöyle dile getirmiştir:
“Evet, ben tanıdığım insanları yazdım. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım. Ben bu insanları inceledim, araştırdım. Hep işçiyi, hep köylüyü anlatmak gibi bir inadın sonucu değil bu. Gerçekçi bir yazar, en iyi bildiği şeyi yazmalıdır. İşçi ve köylüler çocukluğumdan beri içime öylesine yerleşmişler ki. Halli vakitlilerden de bildiğim kadar söz ediyorum. Keşke daha geniş tanısam onları da, kitaplar doldursam.”
Gözleme ve eleştirel gerçekliğe önem veren yazar -kendi deyimiyle- “aydınlık gerçekçilik” doğrultusunda öyküler yazar. Ona göre, öykü kahramanlarının hemen hepsi özünde iyi insanlardır. Yapılan yanlışlar, mutlaka bir yara sonucu ortaya çıkmıştır. Öncelikle, insanları istenmeyen davranışa iten sebepler gün yüzüne çıkarılmalıdır. Onun “aydınlık gerçekçilik”ten kastı budur. Bireyin kötü davranışlar göstermesinde toplum da suçludur. Toplumsal çürümenin, en küçük parçadan başladığını savunur. İyilik veya kötülük, birey yaşantısından toplumsal yaşantıya doğru gider. Hikâyelerinde tümevarım yöntemini benimsediği için kadrosunu oluştururken küçük insan tiplerini seçer.
Öykülerini, toplum içi gözlemlerle ve olaylara bire bir şahit olarak oluşturduğu için hayata dair savlarında ütopiklik söz konusu değildir. Ezen ve ezilen çatışmasında, zâlimi iyileştirecek tavsiyelerde bulunmaz; mazlumun iç sesini okuyucuya duyurmak daha önemlidir onun için.
Orhan KEMAL’in hikayelerini iki grupta ele alabiliriz:
Birinci grup, köylü-ağa, işçi-patron çatışmalarını anlatan; ikinci grup ise kahramanı çocuk olan, genellikle işçi çocuklarının hayatından kesitler sunan hikâyelerdir. “Önce Ekmek” adlı kitabında her iki gruba da rastlamak mümkündür. Çocuklar, Orhan KEMAL’in hikâyelerinde önemli yer tutar. Kahramanı çocuk olan öykülerde, çocuğun ruhsal durumunu derine inmeden yüzeysel olarak verir. Psikolojik verileri diyaloglar aracılığıyla okuyucusuna sunar. Çocuğun psikolojik durumunu, okurun çözümlemesini ister belki de. Kirlenmiş yetişkinliği çocuğun ağzından aktarır ve yaptıklarıyla nelere mâl olduğunu bilmeyen -ya da bilen- büyükleri, çocuk sözleriyle yerer.
Sanatçı, “Önce Ekmek” kitabındaki her hikâyesinde başka bir gönül âlemini okuruna sunar:
Okumanın karın doyurmadığını öne sürüp kızının hayallerini öldüren bir baba; sıcak olduğu için cezaevine girmeye çalışan bir sokak çocuğu; zengini soymanın âdil olduğuna inanmış iki arkadaş; kitap karşılığı mektupları gizlice taşıyan işportacı çocuk; özgüven yoksunu, çirkin, getir götürcü bir adam; aşkı için hapis yatan ve erkekler gibi arabacılık yapan bir kadın;, lise mezunu çalışanını azarlamaktan haz alan, ilkokul dörtten terk bir patron; oğullarını doktor mektebine gönderip kendileri sefil bir hayat süren anne-baba; fakir ama borcuna sadık kalan gazeteci çocuk; içki için, kendisine gebe bir adamdan dayak yiyen bir sarhoş; para üstünü geç aldığı için kısacık yolculukta, stresten, otobüsü kendine zindan eden bir yolcu; sırf kravatlı diye akıllı geçinen, kravatsızların kıt paralarından verip aldığı otobüs biletini almazsa enayilik etmeyeceğini düşünen bir asalak…
Hikâyeleri okudukça sosyal ortamın gerçek yüzünü görmemek elde değil. Resimde görünenin hiç de öyle olmadığını açıkça okuruna göstermeyi amaç edinmiş; sınıf ayrımının demokratik ortamlarda sinsice gezindiğini göstermiş ve “aydınlık gerçekçiliği” apaçık ortaya koymayı başarmış bir sanatçıdır Orhan KEMAL. Önce Ekmek, Orhan Kemal, Everest Yayınları, İstanbul, 2019, 18. Basım




1 Yorum
kısa sade ,yalın bir yazı olmuş.ustadın babası aynı zaman da 3 günlük adalet bakanlıgı yapmışlıgı var.lakin muhalif olması sebebiyle görevden alınıyor..