Hilal Varol

            “Çölde koşan mavi bir at gördüm rüyamda…” diyor yazar bir röportajında, romanını yazmaya başlama sebebi olarak.

            Siz gidebiliyor musunuz rüyalarınızın peşi sıra bu kadar cesurca?

            Küçük burjuva, tarihsel anlatı ve fantastik roman yapısının iç içe geçtiği bir roman kaleme almış genç yazar. Suriye tarafında çıkan kum fırtınalarından etkilenen bir şehirden sesleniyor bize Doktor Mithat, yanında önceleri şartlardan dolayı dost edindiği Murat Hoca ile birlikte. -Sonrasında gerçekten bizi alıp çöllere sürükleyeceklerini tahmin bile edemiyoruz ilk sayfalarda.- Yalnızlıkları, kimsesizlikleri ve birbirlerine yol arkadaşı oluşları öyle büyük bir sakinlikle anlatılıyor ki kendinizi gerçekten kendi evinizin balkonunda gibi hissediyorsunuz onlar sohbet ederken. Önce bu sakinlik sizi sıkar gibi geliyor ama öyle olmadığını sizi sarıp sarmaladıklarında anlıyorsunuz.

Bütün bu sakinliğin içinde Doktor Mithat, yalnızlığını ve geçmişini sığınılacak bir liman gibi görüyor hep. İstanbul’da bıraktığı geçmişine dönüşüne sebep olan; Yurdanur halanın ani ölümü, hayatın gidişatını değiştirip geçmişle gelecek, şehirle taşra arasında bir köprü kuruyor.

Doktor Mithat’ın, eniştesi Pilot Kemal Bey’in jurnallerini yazdığı defteri buluşu, Murat Hoca’nın günümüz Türkçesine yaptığı çeviriler bizi 1914’lerin Ayastefanos’una götürüyor.

Öykülerinde olduğu gibi, zamanda ileriye ve geriye dalgalanmaları çok başarılı bir şekilde yapan yazar, okurun merakını canlı tutmayı çok iyi başarıyor.

“Otuzundan sonra her yerde boğulabilir insan. Taşraymış, metropolmüş hiç fark etmez.” diyen yazar, romanda Doktor Mithat’ın ve eniştesi Pilot Kemal Bey’in günümüzde, geçmişte, taşrada, metropolde nasıl boğulduklarını; onları boğulmaktan kurtaracak şeylere nasıl dört elle sarıldıklarını tarihle harmanladığı kurgusuyla veriyor.

Geçmişte de günümüzde de insanlar hep varoluşlarını anlamlandıracak sebepler aramışlar kendilerine. Bu kimileri için tarihe yön verecek kadar önemli olaylarda yer almak olmuş kimileri içinse huzurlu bir aile. Her şeyin merkezine aşkı koymuş insan. Bir kadına, bir çocuğa, işine, vatana aşık olmuş. Ama hep olmuş… Fantastik unsurların romanın içerisine yerleştirildiğini ancak romanın sonunda fark ettiğiniz aşk’la yazılmış şaşırtıcı bir romanla bizlerle buluşmuş yazar. “Sadece çocuklar gerçekten inanır.” diyen yazarın her satırına sorgulamadan inandım ben de çocukça.

“Sanırım insan kırkını görünce kendini rutinin sıkıcı bir şey değil de huzurlu bir şey olduğuna daha kolay inandırıyor.” Bu cümleyle uyandığım sabahlara geldiğim bu günlerde aynı satırlara denk gelmem içimi biraz daha huzurla doldurdu. Yalnız değilim demek ki, dedim kendi kendime. Sen de yalnız değilsin Doktor Mithat…

Share.

2 yorum

  1. Nigar Günal on

    Bir gün senin de bir kitabını okuyacağız umuyorum Hilal’ciğim🙏kalemine sağlık!

  2. Yalnızlığını sevenler, kendinden korkmayanlardır. Doktor Mithat, daha okumadan sevdim seni. İşte bu da bir başlama sebebi… Sevdirenin de yüreğine sağlık…Kalemine sağlık Hilalim…

Leave A Reply

Exit mobile version