Derya BALCI
“Istırap insanoğlu için gündelik ekmek, ölümse sadece bir kaderdi, ikisinden de kaçılamazdı. Asıl dava, derin bir şekilde yaşamak ve kendi kendisini gerçekleştirmek, ölümlü hayata şahsi bir çeşni vermekti.”
Mahur Beste, Tanzimat sonrası toplum hayatımızın her yönüne yansıyan değişim ve başkalaşımın yansıtıldığı ve her fırsatta tartışılan bir roman olmuştur. Ev, konak yaşantısı, sofra adabı, kadın erkek ilişkileri bakımından dönemini yansıtan bir özelliğe sahiptir. Fransız İhtilali ile milliyetçilik, özgürlük ve demokrasi kavramları Avrupa’yı kasıp kavururken Osmanlı konak yaşantısı da bundan etkilenmiştir. Kadın, ilk defa Fransız İhtilali’nden sonra politika ile ilgilenmeye daha doğrusu kadınlar siyasi – politik görüşlerini bu dönemde dile getirmeye başlamıştır. O dönem toplumunda erkek, genel olarak dış dünyaya yönelik ve serbest bir yaşama sahipken kadın ise evine bağlı kalmakta, aile olarak anılmaktadır. Tanzimat Dönemi gazete ve dergilerinde aile ve kadın üzerinde durulmuş, Türk kadınının bilinçli bir insan, birey olması yönünde yazılar kaleme alınmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mahur Beste adlı romanı 1944 yılında tefrika halinde yayımlanmış, 1975 yılında roman olarak basılmıştır. Eserde Abdülhamit ile Abdülaziz yönetiminde farklı çevrelerde yetişmiş ve yaşamış, farklı eğilimleri olan insanların yaşamı konu edilmektedir. Konak yaşamından gelen Atiye Hanım ile eşi Behçet Bey’in ürkek, korkak halleriyle dolu aile yaşantısı gözler önüne serilir. Atiye Hanım, gelişime ve değişime açık, aydın bir kadın karakter olarak verilmektedir. Her şeye rağmen kaderine razı gelen ama kadere inat kendini yeniliklere açık tutan başkarakterlerden biridir Atiye Hanım. Evliliklerinin ilk gecesinde, Behçet Bey’i, bir duş altında kalmış gibi terlere batıran düşüncelere son veren kahkahanın sahibidir Atiye Hanım. Niçin kahkaha attığını kendisi de bilmemektedir. Belki bir acı kahkaha belki de trajikomik bir kahkaha; her ne olursa olsun Behçet Bey ile evliliklerinin seyrine yön veren bir kahkahadır bu. Rüyadan uyandıran kahkahanın mimarı Atiye Hanım için yaşam bundan sonra rüya değil acıya dönüş olacaktır. Atiye Hanım, bundan sonra Behçet Bey’in kendisi için çizmiş olduğu yaşamın ortağı olacak, ümitsizlik içinde geceleri uyuyacaktır. Behçet Bey, alay edilmeye, beğenilmemeye alışmış, anne ve dadısından başka hiç kimse onu sevmemiştir. Çok sevdiği, hayran olduğu babası bile sevmemiş, sevememiştir Behçet Bey’i. Fakat zamanla çevresine aldırış etmeden yaşamayı öğrenmesine rağmen biricik eşi Atiye Hanım’ın bu yaşama, bu zulme ortak olmasından dolayı üzülür. İlk gecenin sabahı tatlı bir tebessüm ile çay fincanını Behçet Bey’e uzatan Atiye Hanım, talihine sessizce katlanacağını haber vermektedir bu davranışı ile. O sabah, evlilikleri; dostluk, sessizlik, katlanış gibi kavramların üzerine kurulmuştur.
Atiye Hanım, baba evinden almış olduğu terbiye sayesinde kaderin karşısına çıkaracağı kocayı sevmesi gerektiğini öğrenmiştir. Behçet Bey’i de sevmektedir. Üstelik çocukları doğduktan üç gün sonra ölmesine rağmen kocasına bir kat daha fazla bağlanır hatta onu bir anne şefkati ile sevmeye devam eder. Behçet Bey, bir çocuk gibi bakılmaya muhtaçtır Atiye Hanım’ın gözünde. Behçet Bey ise karısının karşısında ezilmemek için karısından uzak durmaya çalışır. Eve gelir gelmez layihalara, fezlekelere kapanır ya da ciltlerine, saatlerine, eski zaman yazmalarına gömülen Behçet Bey’i bu sürgünden, bu yalnızlıktan kurtarmak için Atiye Hanım kocasının yanına gider, oturur, yaptığı iş hakkında bilgiler alır. Fakat Behçet Bey, bu ilgi karşısında ezildikçe ezilir “Acaba benimle alay mı ediyor?” düşüncesinden bir türlü kurtulamaz. Behçet Bey, kendisini işine vermiş tam bir çalışkan örümcek haline bürünür. Atiye Hanım’ı, dayanılmaz hale gelen bu yaşantıdan kurtaran, bir nefes almasını sağlayan ise kayınpederi İsmail Molla’nın varlığı ve onun yaşam tecrübesi olur. İsmail Molla, konak içindeki yaşantının farkına varır ve gelini Atiye Hanım’ı mutlu etmek, onun yaşamını çekilir hale getirebilmek için elinden gelen gayreti gösterir; moda ve yeniliklerden gelininin hevesini almasını sağlar, Erenköyü’nde küçük bir köşk bile satın alır. Mehtap sefaları ve saz âlemlerine kayınpeder gelin birlikte çıkar hale gelirler. Atiye Hanım, musikiyi sever fakat herhangi bir müzik aletini çalmayı bilmez, bunu bilen kayınpederi gelinini bu çaresiz, mutsuz evliliğinde ona yoldaş olabilmek için musiki âlemleri tertip eder. “Istırap insanoğlu için gündelik ekmek, ölümse sadece bir kaderdi, ikisinden de kaçılamazdı. Asıl dava, derin bir şekilde yaşamak ve kendi kendisini gerçekleştirmek, ölümlü hayata şahsi bir çeşni vermekti.” düşüncesinde olan kayınpeder İsmail Molla, böyle bir yaşantıyı geliniyle yaşamaya gönüllü olur hatta bundan zevk duyar ve aralarındaki dostluğu ilerletir. Kayınpederinin desteğiyle Atiye Hanım, İstanbul’un taklit ettiği kadınlar arasına girer. Atiye Hanım, sadece giydirilecek, kuşatılacak bir kadın değil günlük siyasi olayların konuşulacağı bir kadın olur. Eşi Behçet için de siyasi bir kariyer düşünür. İş sadece terfi alıp ilerlemekte değildi onun için çünkü kocası zaten bürokraside sevilen, terfi sahibi biridir. Kocası Behçet muhakkak politikaya girmelidir onun için. Abdülhamit aleyhine çalışanların arasına girmeli ve aşksız olan yaşantılarına bir nebze olsun aydınlıklar doğmalıdır. Bu kararını Atiye Hanım, Mahur Beste’nin hikâyesini İsmail Molla’nın anlattığı gece alır. O gece Atiye kocasına her zamankinden daha çok acır ve her ne olursa olsun bu adamı bırakmamaya kendine söz verir. Kendilerine, aşk kapısı kapalı olduğu için başka kapılar aramak gerektiğine inanır ve politikaya atılma kararını da o gece verir. Behçet Bey ise karısı için üzülür, Mahur Beste’deki Fatma Hanım’ın hikâyesinin karısına örnek olmasından korkar her daim..
Atiye Hanım, ölümünden birkaç saat evvel kocası Behçet Bey’i yanına çağırarak, “Bey, bey, işte ölüyorum. Fena şey ama ne yapalım?” diyerek kocasının yatağın çarşafına başını gömüp ağlamasını biçare tebessümle izler ve bundan böyle kitaplarıyla, saatleriyle, ciltleriyle istediği gibi meşgul olabileceğini, hiç kimsenin artık kendisini rahatsız etmeyeceğini ilave ederek rahat bir şekilde nefesini verir. Bu sözler ile Atiye Hanım, kocasından, mutsuz evliliğinin intikamını almak ister gibidir. Behçet Bey’e göre karısı Atiye Hanım sırf kadın inadını yerine getirmek için genç ve güzel hayatına veda etmiştir.
İstanbul’da, konakta mutsuz bir evlilik yaşamı süren Atiye Hanım, güçlü karakteri ile Tanzimat Dönemi kadınını yansıtmayı başarmış kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile mefhumuna bağlılığı takdiri şayandır. Her ne olursa olsun aile birliği ön planda tutulmuştur romanda. Atiye Hanım, mutsuz olmayı göze alarak aile bütünlüğüne, aile birliğine önem veren güçlü kadın, politik kadın, lider ve örnek kadın rollerinin de sahibi bir karakterdir. Ahmet Hamdi TANPINAR, Mahur Beste, Dergah Yayınları, İstanbul, 2015.




1 Yorum
Mutlu bir evlilik için sevgi ve saygı şart. Bunlar olmadan, ailenin önemi de gölgede kalıyor. Kadınlar da erkekler kadar güçlü ve özgür olabilir tıpkı Atiye Hanım gibi. Yazınızı büyük bir zevkle okudum Derya Hanım.
Gelecekteki yazılarınızı hevesle bekliyorum,