Sibel TURGA METİN

Yola çıkanlarla yoldan çıkmaya adayların yazarı Orhan Kemal. Adana’da başlayan yolculuk İstanbul gecekondularına ulaşıyor. Konargöçer insanların, aslında göçmüş ama bir yere konamamışların öykücüsü o.

          Sosyal gerçekçi… Ezilmiş, horlanmış insanlar ve onlardan biri olarak geçirdiği günler, ona büyük bir hediye de getirmiş: kara mizah. Kapkaranlık gecekondu semtlerinde gezerken, yoksulluğu iliklerinizde hissederken bir tebessüm kondurabilmek o acılı dudaklara sanırım Orhan Kemal gibi bir ustada görülür tarzdan. Bütün karanlıklara inat insan ruhunun labirentlerinde dolanan cılız ışığı da görüyoruz öykülerinde.

      Direnişçi bir babadan kalma asi bir ruha sahip. Yaşar Kemal bir röportajında “Orhan’ın İstanbul’daki hayatını yaşayan herhangi bir insan, yaşamaya devam edemezdi.” diyor. Maddi kaygılarla devam eden hayatının ışığı biraz cılız, biraz bulanık. Tıpkı  bize tüm çıplaklığıyla anlattığı gece konan evler gibi. Gece konmuş ama sabahı görememiş insanlar ve onların can acıtan yansımaları öykülerce sürüyor.

“Gerçekçi betimlemeler” tamlaması biraz sığ kalır onu anlatmak için. Sadece gözlemle değil onlardan biri olarak yaşamak aslında onu farklı kılan.

            Birey-toplum ilişkileri düzleminde ele aldığımızda “Aslında insan iyidir, onu bozan toplum düzensizliğidir.” tezine ulaşıyoruz bir anda. Toplumcu gerçekçi sanatçıları anlatırken “sınıfsal çatışma” diye iki kelimenin üstüne yüklediğimiz anlamların aslında bazı insanların tüm hayatı olduğunu anladığımızda kor gibi yanıyor bütün zihin dünyamız.

     Orhan Kemal de gözlemlerini süzmeden okurlarına sunan bir yazar. Betimlemeler can acıtıcı ve can sıkıcı… Ama mekân ve psikoloji arasındaki bağ çok kuvvetli. O kahvenin sobasından çıkan dumanı burun deliklerinizde hissederken ucuz şarapların kekremsi tadını da alıyorsunuz.

            Everest Yayınları’ndan çıkan  “Çamaşırcının Kızı ve Küçücük” adlı 12. baskısı yayımlanan öykü kitabında toplam on üç öykü var: Küçücük, Eski Gardiyan,Ayşe ile Fatma, İki Kız, Recep, Dilenci, Şahut’la Karısı,Çamaşırcının Kızı, Kötü Kadın, Duvarcı Celal, Sevinç, Çöpçü, Mavi Eşarp.

Küçücük: Aysel’in hikâyesi. Bir kenar mahalle kızının seçeneklerinin ne kadar az olduğu vurgulanıyor öykü boyunca.  Çizilen yollardan daha önce geçenlerin ayak izlerinden geçmekten başka bir yol bulamamış ve bulamadığı “yoldan” çıkmayı seçenek olarak görmüş küçücük bir kızın dünyası var bu öyküde. Bedenlerini ekonomik sıkıntıların dişlileri arasında bırakanlar var. Sevda sözleri, aşk yangınları var ama bu öykünün sokakları denize açılmıyor maalesef. Deniz kokmuyor, İstanbul bütün güzelliğiyle boy göstermiyor. Lacivert akşamlardaki gecekondu semtlerini görüyoruz. Bu öyküler sinema önlerinde Yeşilçam’dan sızan büyük aşkları gönüllerine koyup otellerin karanlık odalarında, Beyoğlu’nun arka sokaklarında biten hayalleri anlatıyor bize. Küçücük bedeniyle büyük öğretileri giyinmeye yazgılı bir çocuk. Ait olduğu semtten ayrılırken “Bu İstanbul, bu İstanbullar, boyuna değişen başka başka İstanbullar!” diyen, çocuk olmadan kadın olanların temsilcisi adeta Aysel. Arabesk şarkılar eşlik ediyor size bu öyküyü okurken bir Yeşilçam filmindeki dramla kol kola girerek. Sahi ahlak neydi kuzum? Parasızlığın çemberinden geçerken elde tutulan bir kor parçası mıydı? Gerçekten neydi ahlak?İnsan bu kadar çaresiz miydi gerçekten ya da insan bu kadar edilgen mi acaba?

       Çamaşırcının Kızı: Neriman… Diğer öykülerde de gördüğümüz bir tip. İsmi olmayan kadınların yaşadığı  mahallelerde büyümeye çalışan ama bu yazgıyı kırmakta tek çareyi artist olmakta gören, hayatın olumsuzluklarının hayallerini süsleyen artistler gibi olduğunda kırılacağını zanneden bir tip.

     Kötü Kadın: Büyük şehre göçen değil, itilen bir kadın aslında. Bir Ermeni kadının bodrumunda yaşayan ve dünyanın en eski mesleğini icra eden binlerce kadından biri. Ölmekten değil de ölümünden sonra geride kalanların ölüsünü kaldırırken çekecekleri sıkıntıyı düşünecek kadar kendinden vazgeçmiş bir kadın. Bu hayattan ancak ölünce kurtulabileceğini düşünen, çaresizlik labirentinde yol alan biri. Bir gün ölmeye karar verecek cesarete ulaşırsa bunu bir bayram günü yaparak kalanlara selam etmek isteyen bir kadının öyküsü.

 İki Kız: Sokaklarda büyüyen sekiz dokuz yaşlarında iki kız çocuğu… Büyük bir çelişkiyle başlıyor öykü. Çırçır fabrikasında çalışmalarına küçük oldukları gerekçesiyle izin verilmeyen ama sokakların karanlık dünyasına bırakıverilmiş çocuklar bunlar. Bu çocuklar da diğer öykülerdeki çocuklar gibi sevilmenin tadını hiç bilmeyerek yol alan çocuklar.

Ayşe ile Fatma: Hapishane ortamında vaktinden önce büyümeye çalışan, demir parmaklıklar arkasında yolculuk yapan çocuklar. Ve kirlenen çocuk dünyaları…

            Kitapta yer alan öykülerin isimlerinden anlaşılacağı üzere; kahramanların her gün gördüğümüz her gün yanlarından geçtiğimiz, edebiyat tarihçilerinin söylemleriyle “küçük insanlar” olduğunu görüyoruz. Çekilen çizgileri bir türlü silemeyen, bir çember içinde yaşamaya yazgılı insanlar bunlar. Hayat bunların güzel hatırları uğruna dönmüyor hiçbir zaman. Bu insanlar fazlasıyla edilgen. Sürdürdükleri hayatların dışında bir hayata kanat açmak istiyorlar ama insanlığın hep o karanlık tarafıyla karşılaşıp kolları, kanatları kırılan hep kaybedenler kulübünün üyeleri onlar.

     Toplumcu gerçekçi bir yazarın izini sürüyorsanız aynada hiç toz olmadığını da biliyor olmalısınız. Her şey olduğu gibi bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor.Ayrıca öykülerde yer alan kahramanların hemen hepsinin birbirine benzemesi ve hep aynı yollarda gezinmeleri ve aynı sonla sınanmaları bana bir Yeşilçam filmini anımsattı.Oya Aydoğan geldi gözlerimin önüne, sonra bir Bahar Öztan,en son da Serpil Çakmaklı’nın yıkılan hayalleriyle birlikte bir otel odasında ağlamaları eşlik etti. Ekonomi bozulursa önce ahlak bozulur, sonra insanlar, en son da toplum kanser olur. Ve her insan biraz karanlıktır. İyi insan olmak bazen çok zor olabilir. Orhan Kemal’den damlayan bu son değerlendirmelerle ona bir selam gönderelim. Değişen pek bir şey yok buralarda be ustam! Büyük insanlık büyük yolculuğunda sınıfta kalmaya devam ediyor.

Share.

1 Yorum

  1. mehmet geyik on

    büyük insanlıgın her şeye ragmen umudu var.sınıfsal temelde ele almışsınız üstadı emeğinize saglık.orhan kemal bildiği,sırtını sıvazladıgı,sigara içtiği insanları yazdı.onlarla yaşadı.ve iy ki yaşadı iy ki yazdı.çok teşekkürler.

Leave A Reply

Exit mobile version