Oktay Esgin

1928 yılında ilk kez yayınlanan kitap 1930 (Der Blau Engel) ve 1960 (The Blue Angel) filmleriyle beyaz perdeye de uyarlanmıştır. Mavi Melek” veya diğer adıyla “Profesör Unrat” Heinrich Mann’ın başeseridir ve Almanya’nın büyük toplumsal çalkantılı yıllarından, Nazi faşizminden payını almış, ünlü 10 Mayıs 1933 Kitap Yakımı’nda Alman ruhuna aykırı bulunduğu için yakılmış kitaplardandır. Heinrich Mann ve onun gibi bir yazar olan Nobel ödüllü kardeşi Thomas Mann’ın sürgünde bir ömürleri olmuş ve ikisi de edebiyat dünyasında büyük izler bırakmışlardır.

Romanın kahramanı Immanuel Raat 26 yıl boyu aynı sınıfta, sinsi yüzlere Latince ve Yunanca dersleri veren despot bir edebiyat profesörüdür. Kölelere, işçilere, aşağı sınıfa, düşmana nasıl davranılır ona sorulmalıdır. Katı disiplinin dışına çıkan hiç kimseye tahammül edemiyordur öyle ki kargalara kızıp onları bile öğrencilerini cezalandırdığı gibi bir kafese koymakla tehdit etmektedir. Ne varki yönetici sınıfından olduğunu öğrencilerine bir türlü benimsetememiştir üstelik öğrencileri ona başka bir isim uydurmuş, onu “Unrat” yani çöp diye anmaktadırlar. Okuldaki tüm öğrenciler onu nerede görseler “Havada çöp kokusu var” diye dalga geçerler. Unrat ise o seslerin kaynağını bulup öfkeyle her birisini suç aşamasında enselemek, cezalarını vermek istemektedir. Kentin en eski lise mezunlarının bile onun asıl adını unutup Unrat diye bildikleri Profesör Raat, despotizmini korumak için çabalarını sürdürmekte iken dansçı/şarkıcı Rosa ile (bahsi geçen filmlerde ismi Lola) tanışmanın bir yolunu bulmayı düşünür, şarkıcılara da ahlaki bir ders vermek gereklidir.

Yazar Mann, bu esnada ve ilerleyen bölümlerde karakterin derin yalnızlığını şu şekilde cümlelerle tekrarlar: “Unrat, ‘Gerçek olan yalnızca dostluk ve edebiyattır.’ diyerek yazı masasına oturur. Sonra evde duramaz ve paltosunu giyip yeniden sokağa çıkar.”

Sınıftaki en sorunlu öğrencilerinden Kieselack, von Ertzum ve Lochmann’ın sürekli gittikleri Mavi Melek kabaresinden/ahlaksızlıktan sözde onları çekip çıkaracaktır ancak farketmeden Mavi Melek’in felaketler getiren Fransızca tabirle ‘femme fatale’ karakteri olan baştan çıkarıcı dansçısı büyüleyici Rosa’nın en büyük hayranı ve aşkı olmuştur artık. Günler boyunca ona kendi elleriyle makyaj yapan en büyük destekçisidir, çünkü Rosa’nın hiçbir yardımcısını beğenmemektedir; onlar onun güzelliğini yeterince öne çıkaramamaktadır. Mobilyalı evler, her türde pahalı hediyelerle bu kadını mutlu etmelidir ve gerekirse tüm servetini ona harcamalıdır. Utanmazca şiirler, kompozisyonlar yazan öğrencilerinden Lochmann ve arkadaşları ise profesörün riya dolu gizli hayatını afişe etmiş Unrat’ın Mavi Melek’te Rosa ile yakınlığını bütün şehrin diline düşürmüş hatta onun mesleğinden atılmasına bile neden olmuşlardır. Unrat, Rosa’nın söylediği şarkılardan biri olan öğrencisi Lochmann’ın yazdığı şarkıyı “I’art potur I’art” sanat sanat içindir cılızı bir şiir olarak gördüğünden edebi bulmamaktadır ve ona şarkıyı söylemesini yasaklar. Okul dışında bile olsa kavga eden öğrencilerine kırk tane Vergilius dizesi ezberleyeceksin diye ceza vermekten de geri duramayan Unrat, Rosa’ya onu ekonomik zorluklarından kurtarmayı vaad etmektedir ve böylece onun her şeyini yönetecek hakka, konuma yükselir. Rosa olmaksızın akşam yemeği bile yiyemediğini farkeden Unrat’ın istediği olur ve sonunda onunla evlenmiştir.  Yazar Mann, Unrat ve Lohmann’ın aşk acısı çeken duygularına sanki bir kıyas olsun diye şöyle bir iç ses ekler:

Lochmann kendi kendine: “O sefil biliyor. Şimdi dönüp eve gideceğim, çatı aralığına tırmanacağım, tüfeği kalbime doğrultacağım. Aşağıda Dora piyano çalıyor olacak. Söylediği o küçük şarkı yukarıya uçuşacak ve kanatlarının tozu ölümümün içine dek ışıldayacak” diye düşündü.

Unrat, onu artık görmezden gelen ona ahlaki çöp olarak bakan ve aforoz eden bu topluma acımakta ise de evlilikleri boyunca başka bir dünya kurmanın eğlence dolu alternatif yolları gözükmüştür. Ancak Rosa’nın Unrat’ı aşkla sevmesi, ona Yunanca öğrenmekten bile daha zor gelmektedir. Zamanla sıkıcılaşan rutin hayatlarında küçük birlikteliklerle başlattıkları kutlamalar dilden dile yayılıverir ve Rosa Mavi Melek’ten sonra yeniden şehrin yıldızı olur.  Unrat ve Rosa’nın evi yüksek sosyetenin her türlü utanç veren ahlaksızlığın, laubali eğlencenin merkezi haline dönüşmüştür. Ancak Unrat’a göre bu bir zaferdir, enselemek istediği tüm öğrencileri gibi öteki üst sınıf ya da alt sınıf tüm düşkün zaaflı insanları ele geçirmenin büyük bir zaferidir. Unrat, kumarda servetlerini kaybedenlerin, uygunsuz ilişkileri açığa çıkanların itibarları kayboldukça bundan büyük bir keyif alarak takma adını ilk defa kanıksamaya başlamıştır.

“Evet evet, ben tam bir çöpüm” diye konuşur karakter. Yazar Mann bu durumu tarif etmeyi şöyle sürdürür:

“Geceleri! Artık hep böyleydiler. Kentin en aydınlık evi onunkiydi, en önem verileni, yazgılarla en dolu olanı. Unrat şimdi çevresinde ne korku, ne çok tutku, ne çok boyun eğiş, ne çok fanatik intihar düşkünlüğü dolaşmasına yol açıyordu. Hepsi de sabırsızlanan kurbanlardı. Hepsi de bu eğilimleri tutuşturmak için can atıyorlardı. Onları buna iten, beyinlerinin boşluğuydu, hümanist açıdan eğitilmemişlerin ahmaklığı, budalaca merakları, ahlaklı olmanın örtemediği şehvetleri, açgözlülükleri, kibirleri…..”

      Romanın finali okurun beklediği üzere bir felaket ile biter. Unrat daha da despot ve güçlü hale gelmiş, profesörün içindeki anarşist kişilik iyice dışa vurmuştur ve kalabalıklar içinde “Ben gerçek bir çöpüm.” diyerek adeta delirmiş gibi dolaşmaya başlar. Keşke daha güçlü olsaydı, dileği budur, daha güçlü olsa belki de mutlu olur, yasakladığı halde Lochmann’ın berbat sözlü şarkısını farkında olmadan yeniden söyleyiveren Rosa’ya başkalarının sarıldığının hayali bile hâlâ onu çıldırtmaktadır.

Mann, belki de biz okurlara şunu soruyor: Yozlaşma nerede başlıyor? Gerçekte çöp olan aslında kim? Çünkü Lochman’ın ihbarıyla galeyana gelmiş bir güruh kalabalık tarafından Rosa ve Unrat “Bir araba dolusu çöp” bağırışları içinde linç edilmekten kurtulur ancak tutuklanırlar. Unrat’ın Rosa’yı boğmaya çalışması suçu anlaşılabilir ancak örtük bir anlatım olarak finalde Rosa’nın da tutuklanıyor oluşunun sebebini bize bırakıyor yazar. Özgürlüğüne, dans etmeye, şarkı söylemeye tutkulu olmak ahlaksızlık mı? Yoksa cilveli femme fatale bir karakter olmak suçundan mı tutuklanıyor Rosa? Bu pek açık değil. Evet, gerçekte çöp kimdir? Buradaki ya da günümüzdeki iki yüzlü toplum önce ahlaksızlığı görmezden gelmeyi teşvik edip sonra kendi ahlaksızlığına yol açanları ahlaksızlıkla suçlamayı tercih etmiyor mu sizce de? Belki de Unrat’ın yazı masasındaki yalnızlığına dönmesini ummalı… Belki de Unrat’ın dediği üzere “Gerçek olan yalnızca dostluk ve edebiyattır.” Unrat, belki de yazı masasından kalkıp paltosunu hiç giymemeliydi, celladına aşık olmamalıydı… Rosa karakterine gelirsek o öteki tüm Lilithler gibi yani erkeklerin korkulu rüyası ‘femme fatale’ kadın olmaya günümüzde de devam etmiyor mu pekâlâ? Tek eldiveniyle Rita Hayworthlar, kara kedi kadınlar, Bihterler şarkı söylüyor, dansediyor belki şimdi bir yerlerde. Hangimiz çöp hangimiz değil?

Share.
Leave A Reply

Exit mobile version