Zerrin Saral, Aksisanat Portal için yazarlarla Öykü Zamanlığı‘nda bir araya geliyor. Öykü Zamanlığı‘nda Zerrin Saral bu defa Murat Cem Miman’a soruyor: 

Dünya hızla değişirken, sanatın izdüşümü, sanatçının sanatını ortaya koyma şekli de aynı hızla, değişime/dönüşüme uğruyor. Böylesi bir çağda, veri tabanını koruyan, yaratım sürecinize katkı sağlamış, tüm zamanların öyküsü/öykücüsü dediğiniz, öykü(-ler) ve öykücü(-ler) kimler? Bu tercihi, yazınınızda neye/nereye dayandırıyorsunuz?

Yazma serüvenime başladığım zamanlara baktığımda ya da benim için dönüm noktası nerede başladı diye sorduğumda, aklıma ilk gelen Gogol’un ‘Palto’ öyküsü oluyor. Belki bir saat içinde inceleyerek okuyup bitirdiğim bu öykünün üzerine günlerce düşünüp kendime göre anahtar dersler çıkarttığımı hatırlıyorum. Sonrasında yazdığım öykülerden en sevdiklerimin bu niteliklere uygun olduğunu da fark ettim. Bütün bu derslerin özetini “inandırıcılık ve olağanlık” olarak söyleyebilirim. O öykü incelendiğinde basit, sıradan bir kahramanın insana ait en doğal duygu ve düşünceleriyle hareket ettiği görülür. Kahramanın başına gelenlerin de bir insan hayatında sıklıkla görülebilecek olaylardan oluştuğu, kalıp olarak bakıldığında ise materyal ve kişiler değiştirildiğinde her insana uyan özellikler içerdiği anlaşılıyor. Olayın geçtiği zaman ve mekânın okuyucuyu öykünün içine kolaylıkla çektiğini, öykünün sonunun da okuyucunun hayal gücünü kullanmasına izin verebildiğini de anlıyoruz. O halde iyi öykü ya da özelde bana güzel gelen öykünün basit insanların, sıradan olaylardaki durumunu irdeleyen öykü olduğunu söyleyebilirim. Tabii ki edebiyat ve güzel yazı kurallarına da uyması şartıyla…

Sait Faik Abasıyanık’ın Türk öyküsünde yaptığı da bana göre bu özelliklere uyup anlatım dilinde ek olarak kazandırdıklarıdır. Yine Guy de Maupassant da bu kurallara uygun yazmış, gözleme dayalı anlatımlarını eklemiştir. O halde Gogol’ün belirlediği özellikleri içeren, edebiyat kurallarına uyan ve bunun üstüne eklenen özelliklerle sanatsal bir ürün elde etmek mümkündür. Sanatsal ürünü tanımlamak ve bir kalıba koymak da doğru olmayabilir. Ama onu sanat yapan her elden, her fikirden ayrı ayrı çıkan ürünler olması, her yazarın kendini bu kuralları gözeterek farklı ifade etmesidir.

Benim de öykülerimde gözetmeye çalıştığım sıradan insanların duygularına ulaşıp, dünyaya bakış açılarını anlatabilmektir. Ek olarak neleri mi koymaya çalışıyorum? Bir miktar zekâ içeren espri anlayışı, bir tutam detaylı gözlem ve atölye hocamın (Handan Gökçek) öğrettiği son cümlede sürpriz… Şimdilik böyle. Yolun başında böyle… Yolda neler değişecek, yol nereye varacak, yolda kimlerle karşılaşılıp ne öğrenilecek bunu zaman gösterecektir bana.

Murat Cem Miman:

Eylül 1968’de Ankara’da doğdu. Çocukluğu Ankara ve İzmir’de; gençliği ve öğrenciliği İzmir ve Bursa’da geçti. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1992’de bitirdi. Aynı fakültede KBB uzmanı oldu. Sırasıyla Sivas-Suşehri, Malatya ve Afyon’da çalıştı; 2009 yılında KBB profesörü unvanını aldı. Memleketi İzmir’de hekimlik mesleğini sürdürmektedir. Amatör fotoğrafçılıkla uğraşan yazar 2019 yılında bir dönem Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Sinema Yüksek Lisans eğitimi aldı. Denemelerden oluşan ilk kitabı “Sabahları İşe Yürüyerek Giderim: Karşıyaka’da İlkbahar” Değişim Yayınları’ndan 2017 yılında yayınlandı.  2019 yılında Kurşun Kalem Dergisi’nde, 51. sayıda “Ağlayan Zeytinağacı” isimli öyküsü, 2021 yılında İshak Edebiyat websitesinde “Mangal Kömürü” isimli öyküsü yayınlandı. 2020 yılında Meşe Kitaplığı Yayınları’ndan “İpek Ayna” isimli öykü kitabı basıldı. Evli, iki oğul babası olan yazar, Fransızca, İngilizce, İsveççe ve İspanyolca bilmektedir.

Paylaş:

Yoruma Kapalı Paylaşım.