Oscar Wilde Kimdir?

Nilüfer Kaya

1854 yılında İrlanda’da doğan Oscar Wilde’ın babası, Sir William Wilde, çalışmalarından dolayı şövalye ünvanı alan tanınmış bir göz cerrahıydı. Annesi JaneFrancescaElgee ise İrlanda’nın bağımsızlığı için şiirler yazan devrimci bir kadındı. Bu seçkin ailede büyüyen Oscar için kendisinden üç yaş küçük kız kardeşi Emily’nin on yaşındayken ölümü çok sarsıcı oldu. Kardeşinin bir tutam saçını ömür boyu yanında taşıdığı zarfta sakladığı söylenir.

Tam adı Oscar FingalO’FlaherieWillsWilde olan Wilde, kendi deyişiyle yükselmek için ağırlık bırakan pilotlar gibi bu uzun ismin fazlalıklarını atıp sonunda Oscar Wilde olur. Başarılarla geçen öğrenim hayatı boyunca sıradışılığı ile dikkat çeker. Güce dayalı eril sporları küçümserken odasını çiçeklerle süslemeyi, saçlarını uzatmayı tercih ettiği Oxford’daki öğrenciliği sırasında, kimine göre dişil davranışları yüzünden, kimine göre doğu porselenleri koleksiyonunu kırmak için odasına saldıranları yumruklayarak kovar.

Eğitimi sırasında sanatsal başarılar kazanmaya başlar ve estetik hakkındaki çalışmalarını şekillendirir. Daha o yıllarda onun aykırılığının toplum hayatını olumsuz etkileyeceğinden endişe eden bir eleştirmen, Wilde’ın giyim tarzı kadar, kişisel imajının da ahlaksızca olduğunu, şiirinin erkekler üzerinde ‘dişil züppeliğe’ yol açabileceğini ifade eder.

 

1881’de şiirlerini Poems adıyla bir araya getiren Wilde, Kanada’da estetik üzerine verdiği konferanslarda insanın kötü huylarının da erdemlerinin da sanat için hammadde olduğu düşüncesinden beslenen görüşlerini anlatır. Ona göre sanatçı, eleştirmen ve moral değerler arasındaki duvar, sanatın bu hammaddeyi nasıl işlediğine bağlı olan “karmaşık, canlı ve yaşamsal” yapısıyla aşılmalıdır.“Ahlaka uygun olan ya da uygun olmayan kitap diye bir şey yoktur. Kitap ya iyi yazılmıştır ya da kötü yazılmıştır. Hepsi bu.”

 

Londra’da kraliçenin danışmanlarından olan Horace Lloyd’un kızı Constance Lloyd ile evlenene kadar Dublin, Paris ve Londra’da yaşar. Sonraki yıllar yazarlığının en verimli yılları olur. Çocuk öykülerini iki ayrı kitapta toplar ve Önemsiz Bir Kadın, İdeal Bir Koca ve Ciddi Olmanın Önemi adlı oyunlarını kaleme alır. Geç romantizmin psikoseksüel unsurlarıyla geleneksel ritüeli görsel soğukluk şölenine dönüştüren bu oyunları “sosyete komedisi” olarak değerlendirilir. CamillePaglia’nın‘erdişi’ cinsel kimliğe sahip olduğunu ifade ettiği Wilde’ın oyunlarındaki “çift cinsiyetli mizah”ı erkek ve dişinin retorik bağı şeklinde değerlendirmesi de önemli bir saptamadır.

Nihayet, 1891 yılında ise eşsiz romanı DorianGray’inPortresi’ni yayımlanır. 19. yy. İngilteresi’nintutucu çevreleri için oldukça şaşırtıcı olan bu romanda Wilde,  eşcinsel erotizm barındıran güçlü betimlemeler kullanır. Toplumsal yaşamı farklı bir bakışla eleştirirken, insanın bilinçaltına ışık tutmayı, gerçeküstü unsurlarla iyinin ve kötünün savaşını, güzelliğin büyüleyen yansımalarını çarpıcı şekilde ele alır. Adını unutulmazlar arasına yazdıracağı bu romanda, konuşmayı kesen epigramlar vezenginaforizmalarla hem biçim hem de içerik olarak sınırsız söylemler üretir.

Oscar Wilde’ın üç roman kahramanından en çok toplumun dayattığı ahlaki yapıyı bireysel mutluluk adına reddeden Lord Henry’de kendisini yansıttığı sanılsa da kendisi bu üç kahramanla olan bağını şöyle açıklar:

“Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda…”

 

Bir yandan oyunlarıyla beğeniler toplarken diğer yandan homoerotik öğeler içeren romanı nedeniyle ahlakçı ve gelenekçi çevrelerden gelen tepkiler rahatsız edici boyutlara ulaşır. Yaşadığı eşcinsel ilişkiler basında yer almaya başlar ve genç erkeklerle yaşadığı aşklar sansasyonlara sebep olur. “Herkes benim düşünceme katılmışsa, yanılmış olmaktan korkarım.” diyen Wilde’a göre cinsellik panterlerle ziyafet çekmek gibi olmalıdır çünkü tehlikenin yaşanan zevki arttırıcı etkisi vardır.

Borges’e kulak verirsek bu seçkin helenist, “hüzünlü yazgısı ve neşeli bir ruhu olan” bu büyük İrlandalı çağdaşımız, sembolizme ve döneminin diğer ekollerine karşı dekadanlığı yönlendirirken çağdaşlarından farklı olarak bunu pek ciddiye almadan yapmıştır. Bir rivayete göre Amerika’ya yolculuğu sırasında gümrük memuruna “deham dışında beyan edecek bir şeyim yok” demesi onu ne güzel anlatır.

Genç erkeklerle yaşadığı aykırı hayat ve LordAlfred ile aralarındaki sansasyonel aşk nedeniyle suçlu kişilerle ilişkisi olduğu gerekçesiyle hakkında bir dava açılır. “Garyitabi davranışları” nedeniyle iki yıl zorunlu çalışmaya mahkûmedildiği dava halk tarafından ilgiyle takip edilir. Wilde, o günü mektuplarında şöyle anlatır:

“O gün saat ikiden iki buçuğa kadar ClaphamJunction merkez platformunda bütün dünyanın görmesi için ellerim kelepçeli, mahkûm kıyafetiyle dikilmek zorunda kaldım… İnsanlar beni görünce güldüler. Kim olduğumu öğrenince daha çok gülmeye başladılar. Orada, kurşuni bir kasım yağmurunun altında gülüp alay eden bir güruhun ortasında tam yarım saat dikilip durdum. Bana bunu yapmalarından sonra tam bir yıl boyunca her gün aynı saatte, o aynı zaman dilimini hatırlayarak ağladım.”

Hapishaneden çıktığında sürgünden dönen bir krala benzer. 30 Kasım 1900’de yoksulluk içinde Paris’te bir otel odasında menenjitten ölmeden önceKatolikliğe tekrar kabul edilir. Belki de yüzünde alaycı bir tebessümle karşılamıştır Katolik biri olarak ölmeyi, kim bilir?

“Ben bahçenin karanlık tarafını tanımak istedim.” şeklindeki sözleri renkli ve gülümseyen maskelerle dolaşan bu büyük sanatçınınhayatının özeti gibidir.

Paylaş:

Yoruma Kapalı Paylaşım.