SELDA AKTAŞ Sait Faik, biçim ve öz açısından Türk öykücülüğüne farklı bir bakış açısı getirmiştir. Anlatımındaki yalınlığın yanı sıra yapıtları güçlü bir gözlemciliğe dayanır. Kendini, içinden çıktığı halktan hiçbir zaman soyutlamamıştır. Onların acıları, özlemleri, sıradan yaşamları hikâyelerinin geneline yayılır. Sait Faik hikâyeleri biçimsel açıdan farklı dönemlere ayrılır. İlk hikâyelerinde gözlenen geleneksel anlayış zamanla değişir, yerini psikolojik ve toplumsal eleştirilerin yapıldığı öykülere bırakır. Varoluşa ait sorunları, bunalımları, çelişkileri ele alır. Havuz Başı, Sait Faik’in 1952’de yayımlanan hikâye kitabıdır. Yirmi üç hikâyenin bulunduğu kitabında, okuyucuyla dertleşir, kendini anlatır, içini döker gibidir. İç dünyasını açık yüreklilikle yansıtmaktan çekinmez. Kitaba da adını veren ilk…
Yazar: admin
DERYA AKAR BALCI “…Her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız, istediğimiz kadar bol hasletler, adilikler, iyilikler, kötülükler, delilikler, akıllılıklar, sevdalar yüklediğimiz insan yüzleri!” (Bulamayan) Sait Faik Abasıyanık’ın sonbahar hüznü taşıyan “Son Kuşlar” adlı hikâye kitabı 1952 yılında yayınlanmıştır. Eserde; geleceğe geçmişten, bugünden yarına yazılmış sıcacık, içten, samimi 19 öykü yer almaktadır. Ada’nın, İstanbul’un, denizin sevdalısı olan yazar öykülerinde denizi, balığı, balıkçıları, ekmeğini denizden çıkaran insanı anlatır. Öykülerin ve yaşamın temelinde insan vardır. Özellikle “Son Kuşlar” adlı öyküsünde yer alan “İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok. Her şey onun sayesinde, onunla güzel. Bu dakikada, bugünün güzelliği, gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe…
BURÇİN LAÇİN ALTAY Sait Faik Abasıyanık, insanlar içinde bir insan… Halktan sıradan yaşamdan kopmayan, kopmak istemeyen hatta sanatın gerçekçilik kazanmasında büyük önemi olduğunu savunan Sait Faik, öykülerinin ikna ediciliğini de böyle başarmıştır. Sanatçı olarak kibirden uzak, sanatı sadece yazılarında gösteren, gözlemleriyle sokağın nabzını tutan, kalbini duyan içtenlikten ödün vermeyen yazarımızdır. Sait Faik Abasıyanık öykücülüğü bu yüzden inandırıcı, samimi, okuyucuyu her zaman zihninin, kalbinin bir yerinden yakalar. Ilıman iklimleri sezdiren fikirlerinden doğan betimleme ve benzetmeleriyle hafızalarda sevecen bir iz bırakır. İnsana özgü, insanın doğasından yola çıkarak toplumsal yozlaşmaları da nahiflikle aktarır. Elbette ki bütün öykülerde bir derdi vardır ancak bu ilk…
BURÇİN MAYA ÇANKAYA Sait Faik Abasıyanık insanlara ve doğaya beslediği büyük sevgisinin ona sağladığı büyüteçle İstanbul’u, denizi, üstünde uçan kuşları, denizlerin altını, sokak çocuklarını, işçileri gören, dile döken ve edebiyatımızda başka kimseye benzemeyen bir yazardır. Sabri Esat Siyavuşgil bir yazısında“(O)nda yazmak, hayatında başkalarının yapamadığı, yapmaya bir türlü cesaret edemediği şeyi yapmak, dünya ile kendi arasında sürüp giden uzun bir haşir neşri evvela kendine, sonra da başkalarına açıklamak ihtiyacıdır.”[1] demiştir. Bu ifadelere baktığımızda Sait Faik’in içinden geçerken izlediği hayatın gerçeklerine, ulaşmayı hayal ettiği bambaşka bir dünyayı kendine ve diğer insanlara anlatarak katlandığını düşünebiliriz. Mehmet Kaplan’a göre “Sait Faik, hayatın ve kâinatın…
HASRET BALABAN “Görmüş geçirmiş” sözü, hem gerçek hem mecaz anlamda Sait Faik’i tam tanımlayan bir ifade. Yoksul ve varsıl olarak iki döneme ayrılan ömrünü dolu dolu yaşayabilmek için çabalayan bir sanatçı o. Edebiyat fakültesini de ekonomi öğrenimini de Türkçe öğretmenliğini de yarıda bırakıp yön değiştirmeleri hep doyurucu bir yaşam için. İnsanlarla olan ilişkileri ona yetmemiş, kendine hayâli arkadaşlar yaratmış. Sokaklarda tek başına dolaşmış; gördüğü insanlarla, hayvanlarla, eşyalarla aklından konuşmuş, sohbet etmiş. Konuştukları da öykülerinde can bulmuş. Türk edebiyatında durum hikâyesinin zirvesine oturmuş. Nurullah ATAÇ, onun için “Türkiye’nin en iyi hikâyecisi.” demiş. Ruhunu açma, içini dökme isteği duyan bir entimist diyebiliriz…
ESRA ERK ÖZYİĞİT “İstanbul bir insan gibidir. Onu anlamak, hissedebilmek için her sokağında yürümek, her köşesini koklamak gerekir. O, yaşayan bir şehirdir ve her köşesi bir hikâye barındırır.” (Mahalle Kahvesi) Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olan Sait Faik Abasıyanık’ın öykücülüğünde küçük insanlar diye tanımladığımız şehrin sıradan insanları kadar İstanbul da ön plandadır. O, öykülerinde İstanbul’u sadece bir dekor ya da arka plan olarak ele almakla kalmaz; İstanbul’u adeta başrolde parıldayan bir karaktere dönüştürür. Onun gözünden İstanbul, şehrin kılcallarına kadar işlenmiş bir karakterdir. Bu karakter bazen yorgun bir âşık, bazen de boğazın serin rüzgârında savrulan bir hayalperesttir; mahalleler, kahvehaneler, deniz…
Özgür Hüseyin Akış Ekim 2023’te vizyona giren Ken Loach’un son filmi The Old Oak, mülteci sorununu işliyor. Yönetmenin birçok filminde toplumsal konuları işlerken hüzün ve umut arasında izleyiciye geçen hissiyat biraz daha fazla hüzün oluyor. Son filminde Suriye’den 2016 yılında İngiltere’nin eskiden maden ocaklarının olduğu köye otobüslerle gelen mültecilere başlangıçta yerel halkın gösterdiği tepkinin yerini nasıl yardımlaşmaya sonrasında vurgulanan dayanışmaya dönüştüğünü görüyoruz. Maden ocaklarının kapatılmasıyla işsiz kalan yerel halkın ekonomik sıkıntılarının yarattığı çıkışsızlığın sorumluları bir anda karşılarına çıkıyor. Mültecilere fiziksel ve sözlü saldırıların karşısında bir elin parmağını geçmeyecek yerel halktan kişilerin gösterdiği çabanın sonucunda durum tersine dönüyor. Filmin bir…
Poesin’de Zahide Koçyiğit, şairlerden kendi seçtiği bir şiirini okurla paylaşmasını istiyor. Üstelik şairinin kaleminden şiire dair özel bir notla birlikte. Zahide Koçyiğit’in hazırladığı Poesin’in konuğu kül dünya şiiri ile Özlem Tezcan Dertsiz…
Zeytin Akademi Edebiyat Çalışma Grubu yeni çalışmasını tamamladı. Modern Türk edebiyatında eserleriyle bir döneme damgasını vurmuş en önemli yazarlarından biri olan Füruzan için hazırlanan çalışma, Derya Akar Balcı editörlüğünde hazırlandı ve aksisanat portal tarafından yayımlandı. Dosyada şu çalışmalar yer alıyor:
Derya BALCI Dünya malı dünyada kalır, insana bu dünyayı layık kılmak için gelişmek gerek inancında olan Füruzan’ın son öykü kitabı Akim Sevgilim destansı, lirik, coşkulu anlatımıyla dikkatleri çeken üç öyküden oluşmaktadır: Akim Sevgilim, Sesi Olmayan Türkü ve Varoşlarda. “Lütfen, söylesenize teyzeciğim. Hayat hep ‘ne derler sonra’ diye mi yaşanır.”(Füruzan: 55) Akim Sevgilim adlı öyküde modernist yaşamdan alaturka yaşama geçişte yaşananlar konu ediliyor. Gönül’ün büyük teyzesinin konağında başlayan ve yaşayan küçük teyzenin bahçıvan ile olan aşkı ile dönemin siyasi ve kültürel hayatı, inançları ve yaşayışları gözler önüne seriliyor. Mihriban teyzenin amcası Nimetullah Amca, bir Osmanlı askeridir. Batı hayranıdır; batının yeniliklerini ve…
Fatma ERYILMAZ Sene 1987. İlkokula başladığım yıl. Evimize yeni teşrif eden siyah beyaz ekranda sesiyle büyülendiğim bilge bir erkek ve güzelliğince hüzünlü bir kadın. Dizinin adı “Gecenin Öteki Yüzü”. Arka planda diziyle aynı adı taşıyan şarkı çalıyor, şarkıyı söyleyen ise denize bakan hüzünlü kadın oyuncu: “Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz/ Umutlarımız suçsuz, biçare/ Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz/ Köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane”. Piyano, yerini kemana bırakırken dalgaların yükselişi gibi bir hırçınlık kaplıyor notaları. Dizi başlarken okuyorum merakla, kimmiş oyuncular: Zuhal Olcay, Haluk Bilginer ve Müşfik Kenter. Gece… Deniz kenarı… Çaresizliğini bakışlarıyla denize dökmeye çalışan kadına yaklaştı yaşlı adam ve ateş…
Burçin LAÇİN ALTAY FÜRUZAN PARASIZ YATILI Füruzan; yaşadığı dönemde, öyküde kadının sesi oluyor ve o ses git gide çoğalıyor. Öykülerinde dramatik hatta trajik olayların sakince ve duruca anlatımıyla karakterleri oldukça sahici yaratıyor. Evet, Füruzan tanrının unuttuğu, görmediği haksızlıkları göstermek adına Parasız Yatılı öykülerini, edebiyata yeni bir soluk getiren özgünlüğüyle yaratıyor. Füruzan’ın 1971 yılında Bilgi Yayınevinden çıkan ve ilk kitabı olan Parasız Yatılı 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanıyor. 2011 yılında da Editions Bleu Autour yayınevi tarafından Fransızca basılarak uluslararası tanınma olanağını kazanıyor. Parasız Yatılı öykülerine; kadınlığın kendine özgü ayrıntıcı hali, ince düşünen tarafı öyle ince ince sirayet etmiştir ki çokça yarattığı…
Hasret BALABAN ÇOCUKLUĞUN İLK MEVSİMLERİ Hayatı herkes gibi yaşayıp sıra dışı tabirlerle betimleyen, okuyucusunu bu tasvirleriyle öykülerinin içine çeken, her cümlesinde onun aklını doyuran, başarılı kadın yazarlarımızdan biridir Füruzan. Onun kitaplarını öylesine okuyup geçemez okuyucu. Her kelimenin hatasız yerine oturduğu cümleleriyle, sakin ve usta biçemi, yaşamı anlatırken kullandığı ışıltılı ama gerçek ifadeleri vardır çünkü. Tek bir eseri, tüm eserlerini okumaya çeker sizi. Onun güçlü betimlemelerini okuduğunuzda, her gün gördüğünüz -size göre- sıradan bir nesneyi, “sıradan” olarak nitelendirdiğiniz için kendinizden utanabilirsiniz. Hatta daha önce o eşyanın da dili olduğunu fark etmediğiniz için öfkelenebilirsiniz. “Sevda Dolu Bir Yaz” adlı öykü kitabını…
Sibel TURGA METİN 70’lerin Türkiye’sinde elinde bir ayna sokak sokak bizi gezdiren kadın yazarımız Füruzan. Okuru içine alan, sarmalayan, değiştiren ve dönüştüren eserlerin yazarı. Açık bir kapı aralığından hayata bakar gibi. Baktığımız aralık genellikle ara sokaklara, yoksulluğa, karanlığa ve açlığa açılıyor. Bu sokaklarda küçük bir çocuğun gözyaşları, bir kadının yıkılan hayalleriyle en derinden karşılaşıyorsunuz. Yaşamayı unutanların, hayatın sınırları gönlüne dar gelenlerin ve dar gelirlilerin dünyası seriliyor öyküler boyunca önünüze. Realizmin penceresine bir saksı çiçek gibi kadın duyarlılığını yerleştiriveren bir yazar Füruzan. Realizm yani katı gerçeklik bir anda ışıklı bir betimlemeye dönüşüveriyor, bu arada sizi de dönüştürüyor. Kötü yola düşmüş kadınların,…
Burçin Maya Çankaya Füruzan… Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan ilk kadın olmasıyla, bir yol açıcı olarak görebileceğimiz, ince ruhunu duyarlılıkla sözcüklerine işlemiş bir yazar… Öykülerinde yaşama savaşı veren ve yoksulluğun zorluklarıyla boğuşan insanları, sevgisizlik içinde kendisiyle ve yaşadığı toplumla çatışan kadınları, sıla hasreti çeken, hayata tutunmaya çalışan göçmen aileleri ve küçük yaşında ailesinin geçimini üstlenerek birdenbire büyümek zorunda kalan çocukları işledi. Benim Sinemalarım Kitaba adını veren Benim Sinemalarım[1] fakir bir ailenin Beyoğlu’nda bir mağazada tezgâhtarlık yapan kızları Nesibe’nin evden kaçmasıyla başlayan hüzünlü bir öyküdür. Bu öykü, Nesibe’nin evi terk edişinden üç gün sonra başlar, Nesibe’nin evi terk etmesine sebep olan…
Yazar ve Eğitimci Özge Doğar’ın “Renkli Çiçeklerim Var” başlıklı yeni öykü kitabı, Ters Kule Yayınları etiketiyle çıktı. 13 öyküden oluşan kitapta Çiçekçi Kadın Pembe, kadınlığa, insanlığa, geleceğe dair öyküler anlatırken; umudun oltasına takılmamızı sağlıyor. Özge Doğar “Renkli Çiçeklerim Var” hakkında, “Toplumsal acıların, bireyi etkilememesi mümkün değil. Benim öykülerimde kadınlar eşitlikten ve özgürlükten yana bir dünya için mücadele ediyorlar. Kadınların her alanda daha güvenli, iyiden, barıştan ve sevgiden yana bir dünya yaratabilmelerinin yolu birbirlerinin elini tutmaktan değil sadece o ellerin birbirleriyle kenetlenmesinden geçiyor” şeklinde konuştu.“Renkli Çiçeklerim Var”ın arka kapak yazısı ise özetle şöyle:Doğa sesini bizlere duyurmaya çalışırken varoluş alanında kadın nerede?…
MERZUKA AKTEPE Türk romanında ağırlıklı olarak işlenen Doğu-Batı çatışması, medeniyet krizi, modernite Mahur Beste’de de kendisini hissettirir. Bu olgular ekseninde kişilerin psikolojileri, sosyal çevreye uyumları, günlük pratikleri, dönemin siyasi aktörleri ile ilişkileri bu romanda başarılı şekilde işlenmiştir. Roman Abdülhamit ve Abdülaziz döneminde yaşayan karakterlerin kendilerini toplum içinde anlamlandırmaları, moderniteye eklemlenmeleri ve bu minvalde yaşadıkları yabancılaşma, arada kalmışlık duygusu başarılı bir şekilde sunulmuştur. Roman yedi bölümden oluşur. Mahur Beste isminin verilmesi tesadüf değildir. Roman büyük bestekâr Eyyubî Bekir Ağa’nın ruhuna ithaf edilmiştir. Ayrıca roman, okuyucuda bitmemişlik hissi uyandırır. Romanın birinci bölümünde Cavide’nin geleceği bildirilir fakat romanın sonunda “Cavide” gelmez. Kimbilir Tanpınar…
Şair ve Yazar Çağla Göksel Çakır, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Dilimizin Zenginlikleri Projesi” kapsamında öğrencilere, edebî yazı türlerinden şiiri anlattı. Ankara Çankaya Süleyman Uyar İlkokulu öğrencileri için okulun konferans salonunda düzenlenen söyleşi ve imza etkinliğine öğrenciler büyük ilgi gösterdi. Çağla Göksel Çakır, hafta başında gerçekleştirilen programda öğrencilere şiirin tanımı, türleri, önemli şairler ve şiirin nasıl yazıldığı hakkında bilgi verdi. Söyleşide şairi heyecanla dinleyen öğrenciler, soru cevap kısmında sordukları sorularla şiire olan ilgi ve meraklarını yansıttı. Öğrenciler şaire, şiirin nasıl ve hangi ortamda, hangi tarz ve kalıpla yazılması, kime hitap etmesi, kimi ya da neyi anlatması gerektiği, en fazla kaç kıta olabileceği,…