Beste NÂSIR (bestenasir@gmail.com)
‘‘Taze bir tohum hakikatlidir. En büyük boşlukların en derinlerine kök salar.’’
Clarissa Pinkola Estés
‘‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’’ın yazarı Clarissa Pinkola Estés, bu defa da bir yüzü ‘‘Kalpten Gelen Armağan’’ diğer yüzü de ‘‘Yeni Tohumlar, Yeni Hayat’’ adlarını taşıyan kitabıyla yine hepimizi büyülüyor.
Estés, iki yüzü olan bu kitabının ‘‘Kalpten Gelen Armağan’’ adını verdiği bölümünde matruşka bebekler gibi iç içe geçen ‘‘yeterli olana dair bilgece bir hikâye’’yi bizimle buluştururken ‘‘Yeni Tohumlar, Yeni Hayat’’ adını verdiği bölümündeyse yine iç içe geçen ‘‘asla ölmeyecek olana dair bilgece bir hikâye’’yi bizimle buluşturuyor.
Benim içime de yeni tohumların atılmasına yardımcı olan bu kitapta, Estés’in kendi hikâyesine yolculuk yapıyoruz öncelikle. Eski hikâyeleri koruyan ve aktaran Jungcu bir psikanalist de olan Estés’in kendi ailesinde hikâye anlatıcılığı bir gelenek olarak hep korunmuş. Dolayısıyla Estés, anlatıcılığın zaten yaşatılmaya devam ettirildiği bir ailede büyümüş. Onun ailesinden iki kişi, Irena teyze ve Zovar amca, hikâyeler anlatıyorlar.
‘‘…tıpkı insanların, yürekleri ‘kimi şeyleri dile getirmeye dayanamadığında’ yaptıkları gibi’’
Irena teyze, sayısız hikâye bilen yaşlı bir kadın; Estés çocukken, Avrupa’daki korkunç savaşta hayatta kalmayı başarabilmiş iki aile üyesinden biri. Dahası, Irena teyze, o yıkıcı savaşta hayatta kalan bütün insanlar gibi bu konulardan söz etmeye dayanamıyor ve Estés kendisine doğum gününde ya da kutlanabilecek başka özel günlerde nasıl bir hediye istediğini sorduğunda hep ‘‘Hediye olmasın lütfen, benim tatlı yavrucuğum. Hasretini çektiğim hediyelere kavuştum artık – yeniden bir çocuğu kucaklayabilmek, sevgiyi hissedebilmek, kimi zaman gülebilmek ve nihayet bir kez daha ağlayabilmek. Özlemini çektiğim ne varsa, hepsi burada’’ diye cevap veriyor.
Estés’e ‘‘yeterli’’ olan hakkında bilgece bir hikâyeyi ilk defa anlatan kişi de yine Irena teyze. Bu hikâyeyi anlatırken Irena teyzenin içinde olduğu ruh haliyle ilgili şöyle diyor Estés: ‘‘(…) Bana bu hikâyeyi sanki bir üçüncü şahsın başından geçiyormuş gibi anlattı; tıpkı insanların, yürekleri ‘kimi şeyleri dile getirmeye dayanamadığında’ yaptıkları gibi. (…)’’.
Hikâyelerin birbirinin içine geçtiği bu harika kitapta, Irena teyze, savaşın olduğu zamanlarda bir ormana saklanmayı başarabildiği için karşılaştığı yaşlı bir adamdan bir hikâye dinleyebilme şansı buluyor. Yaşlı adam, aslında, anlattığı hikâyeyle ‘‘Gerçek anlamda yeterli olan nedir?’’ sorusuna da bilgece bir cevap veriyor. Bu hikâyede, fazla ipucu vermeden dile getirmek istersem, birbirlerine aşık genç bir çift var. Genç çift, ekonomik koşulları yetersiz olduğu için karşılıklı bedel ödeyerek birbirine hediye alıyor, ama karşılıklı bedel ödedikleri için aldıkları hediyeler kullanılabilir olamıyor. Böylelikle, bir kez daha, onlar da birbirlerine verebilecekleri en güzel hediyenin içlerindeki ‘‘gerçek sevgi’’ olduğunu anlıyorlar ve bu da, zaten en büyük hazine, en kıymetli hediye olduğu için ‘‘yeterli’’ oluyor.
‘‘Bir baba’’, ‘‘yaşlı bir adam’’, ‘‘bir çocuk’’, ‘‘bir ağaç’’ ve ‘‘bir tarla’’ masalı
Kitabın ‘‘Yeni Tohumlar, Yeni Hayat’’ bölümünde de Estés’e Zovar amca hikâyeler anlatıyor. Zovar amca, Estés’i evlat edinmiş olan ailenin bir akrabası; İkinci Dünya Savaşı yaşanırken Macaristan’da bir biçimde hayatta kalabilmeyi başarmış yaşlı bir çitçi.
Zovar amcanın kendisine anlattığı bir değil, birden fazla hikâyeye yer veriyor Estés kitapta. Ben bu yazımda bu hikâyelerin üzerinde durmayacağım maalesef. Çünkü, hem hikâye örneklerini çoğaltarak fazla ipucu vermek istemiyorum hem de zaten bu yazımdaki metnimin uzunluğu açısından bu çok uygun değil. Hepsi birbirinden harika bu hikâyelerin sesine kulak vermek isteyenleri kitapla buluşmaya davet ediyorum.
Toparlayacak olursam, içinde yaşadığımız bu hayatın, bomboş bırakılmış bir toprak gibi her zaman yeni tohumları ve tabii böylelikle yeni bir hayatı da kendine çekeceğini, kendini yenileyebilme, kendini onarabilme gücünün kendinde hep var olduğunu hiç unutmamamız gerektiğini dile getiriyor Estés ve şunu ekliyor: ‘‘Hem de kaç kez delik deşik edildiğinin, çırılçıplak bırakıldığının, yerlere çalındığının, incitildiğinin, alaya alındığının, yok sayıldığının, küçümsendiğinin, horlandığının, işkenceye uğradığının ve çaresizliğe terk edildiğinin bir önemi olmaksızın…’’
Ben de, son olarak, hikâyelerin her biriyle ilgili şunların altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum: Hikâyeler kalbi ve karanlığı aydınlatır, psikolojik bir sığınak sağlar, hataları düzeltir, hepimize yepyeni şeyler öğretir, kişisel değişim ve dönüşüme yardımcı olur. Dahası, yine hikâyeler, psikolojik olarak iyileşmemize de yardımcı olur, kişilerle ilişkilerimizde daha güçlü bağlar kurabilmemizin zeminini oluşturarak yaralarımızı iyileştirir ve tabii hikâyeler, her zaman her birimizin onları anlatmasıyla var olurlar ve onların varlıkları yine her birimizde çok güçlü izler bırakır; derin hakikatlerin ortaya çıkabilmesi de kolaylaşır böylelikle.
2 yorum
Etkileyici bir yazı olmuş ,kaleminize saglık…Yolunuz açık olsun.
Çok teşekkürler anneciğim, hepimizin yolu açık olsun, senin de ellerine sağlık.