1. Genel yayın yönetmeni olarak, Sincan İstasyonu’nun yolculuğu nasıl başladı; nasıl bir yolda sürüyor bahseder misiniz?
-Sincan İstasyonu, içinde ya da başında bulunduğum dördüncü dergim. Kayseri’de ve Ankara’da çıkmış olan Ozanca (1976), Hakimiyet Sanat (1976-1980) ve Şiir Odası (2000) dergilerinden sonra uzun erimli bir dergi çıkaramaya karar verdiğimde 55 yaşındaydım, üstünden bu dergi ile 17 yıl eklendi, yaşımı siz hesaplayın.
Derginin adını neden Sincan İstasyonu koyduğumu burada da anlatmak isterim. Bu adın bir hikâyesi var çünkü… Çocukluğunu, gençliğini Sincan’da yaşamış biri olarak, beldemin Kudüs çadırıyla, tanklarla anılmasına gönlüm razı olmamış demek ki. Bu dergi yoluyla Sincan adını temize çekmeye kalktım belki de.
Daha özeli de şu: Babam öldüğünde ortaokul öğrencisiydim. Çok çocukla dul kalmış anneye katkıda bulunmak için okul çıkışlarında, bu istasyonda yıllarca su ve simit sattım. Sabahları annemi işine bu istasyondan uğurlar, akşamları onu getirecek banliyö trenini burada beklerdim. Sincan istasyonu bana, sadece bir şiir imgesi değil, anne ve ekmek parası demekti. Çocukluğuma be rahmetli anneme bir büyük gönderme olsun istedim. Klasik dergi adlarından farklı olsun, bir şair olarak adımla özdeş hale gelsin dileğinde de bulunmuş olabilirim. Dahası var: “Sincan’da Bir Sokağın Balkondan Görünüşü”, “Sincan’da Şair Olmak” ya da “Sincan’da Ölmek” gibi şiirler, yazılar yazmış olarak biri, dergisine Sincan İstasyonu adını koymaz da ne yapardı?
Dergi çıkarmaya başlamadan önce verdiğim kesin karar şuydu: Ne pahasına olursa olsun en az 100 sayı çıkacaktı. Bugün 131. sayı hazırlanıyor. Dalya diyeli çok oldu.
Ulusal edebiyatın en yeni ürünlerini, kaliteyi gözeterek vermeye çalışan, yaşarken değerlendirmeyi ilke edinen ve doğal olarak edebiyatımıza yeni isimler kazandırmayı hedefleyen bir dergi olarak çıktık yola. Az sayfalı ama dolu dolu, nitelikli bir dergi olarak devam ediyoruz.
2. Max Horkheimer ve Thedor Adorno, yazmış oldukları “Aydınlanmanın Diyalektiği” isimli kitapta ortaya attıkları “kültür endüstrisi” kavramıyla ticarileşen popüler kültür algısına karşı çıkmışlardır. Burada söz konusu olan yapay ve metalaşmış kültür kavramıdır. Sanatsal üretim ve buna bağlı olarak edebiyat da bu durumdan payını almıştır. Popüler edebiyat anlayışının bir yansıması olarak popüler edebiyat dergiciliği Türkiye’de 1990’lı yılların ortalarından itibaren kendini gösterse de esas dönüşümü 2013’te birbirine benzer formlarda çok sayıda popüler edebiyat dergisinin basın hayatına katılmasıyla yaşamıştır diyebiliriz. Bu dergilerin çıkışıyla bu alanda ilgili yayınlar, kültür endüstrisinin bir ürünü olarak bir piyasa hâkimiyeti oluşturdu. Benzer baskı kaliteleri, kapak tasarımları, tanınmış isimlere sayfalarında yer vermeleri, sosyal medya kullanımları, dergicilik dışındaki satışları, bu tarz tüm dergilerde birbirini kopya eden bir anlayışı ortaya koyuyor. Özgün olmayan bu edebiyat dergilerinin faaliyetleri standartlaşma, ticarilik ve kalıcılık sağlamama gibi popüler kültürün özelliklerini barındırırken, sanatın gerekliliklerinden uzaklaşıldığı gözlemliyoruz. Bu dergilerin umdukları ilgiyi gördüklerini de eklemek gerek. Öte yandan ülkemizde bu akımın dışında özgün serüvenlerini yaratan edebiyat dergilerinin gerek ekonomik gerek dağıtımla ve okura ulaşmakla ilgili zorlu konuları aşmak gibi büyük mücadelelerle varlığını sürdürdüğü de bir gerçek. Sincan İstasyonu 17 yıldır istikrarlı bir biçimde yoluna devam ediyor, iyi ki. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu durum diğer dergileri nasıl etkiliyor?
-Burada sorudan ziyade genel tespitlerde bulunmuş, yorumlar yapmışsınız. Gereken cevabı vermişsiniz aslında. Kendi özelimizden hareketle şunları söyleyebilirim… Sincan İstasyonu başından beri popüler olana hep uzak durdu. Edebi kalite hedefi her zaman satış rakamlarının önünde olmuştur. Arkasında bir sermaye desteği olmadan 17 yıldır aksamadan çıkmış olduğuna bakılırsa, iyi edebiyata değer vermekte olan okur desteğini alıyor demektir. Dergi, edebiyat kamuoyunun beğenisini kazanmış durumda; bu önemlidir. Bu dergide yer alıyor olmak yazarlar/şairler için önemli hale gelmiştir; bu daha da iyidir. Sadece ürün yayımlamakla yetinmeyen, zaman zaman gündem oluşturmayı da başarmış bir dergidir Sincan İstasyonu. İlk sayının başyazısı “Boşluğa müdahale” başlığını taşıyordu. Daha sonra şu başlıklar altında tartışmalara yol açıldı. Bu tür yazılardan bazı başlıklar: “Şiirini camii avlusuna bırakan şair”, “Yalın şiiri savunmak”, “Genç şairin yazısı” , “Aydın şair sıfatı tarihe mi karışıyor?” , Şairin ikilemi” , “Şiirimizde Milenyum Kuşağı” , “Şiirin direnişi” , “Kavgasız edebiyat” , “Gazze ve şiir” , Şairler, şiir jürilerinden çekilmeli mi? , “Şiirin ağzı bozuldu” , “Sen kime yazıyorsun?” , “Yaş haddinden emekli edilmeli şairler” , “Ustaların kötü şiir yayımlama hakkı var mıdır? , “Anlamdan korkmak” , “Yenilik tutuculuğu” , “Putları yıkmak değil de…” , “Şairi şiir üzerinden konuşmak” , “Böyle bir dünyada şiir ne işe yarar?” , “Şiirimiz depresyonda mı?” , “Dergi editörü “yol gösterici mi, yer gösterici mi?” , “Şairin kendini “yeniden icat etmesi” , “Kötümser Türk şiiri” , “Dünyada ve Türkiye’de şiirin durumu” , “Şiirde “usta-çırak” ilişkisi var mı?” , “Şiir dili yaşlandı” , “Türk edebiyatı vicdanını kaybetti” vb… Bu yazıların tamamını okumak isteyenler ŞİİRİN RAYLARI (Yazılı Kâğıt Yayınları, 2020) adlı kitaba bakabilir.
3. Dergiler, Cumhuriyet sonrasında giderek her akım ve düşünce için bayrak işlevi görmeye başladı. Yaşar Kemal’ler, Orhan Veli’ler ve Sabahattin Ali’ler için birer okul gibiydi; birçoğu ilk yazısını dergilerde yayımladı, bir dönem edebiyatın nabzının dergilerde attığını biliyoruz; öte yandan bugün artan nüfus ve okuma oranına rağmen edebiyat dergilerinin yeterince okunmadığı, takip edilmediği bir manzarayla karşı karşıyayız maalesef. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
– Sincan İstasyonu gibi dergiler okul özelliğini taşımaya devam ediyor; edebiyatçılar (özellikle gençler için) yazı/şiir laboratuvarı ya da mutfağı olma özelliğini de… İlk yazısı ya da şiiri ilk kez bu dergide yer almış olanlardan bazıları zaman içinde birer isim oldu. Biyografilerinde “ilk şiiri Sincan İstasyonu’nda çıktı” yazan çok sayıda isim olduğunu biliyoruz. Dağıtım en büyük sorun olma özelliğini sürdürüyor maalesef. Kimi büyük şehirlerin, kimi tanınmış kitaplarında satılıyor dergimiz; abone olmak yolunu tercih edenler de var elbette.
4. Geçmişin edebiyat dergilerinin, fanzinlerinin yerini e-dergilerin, e-fanzinlerin aldığını görüyoruz. E-dergileri takip ediyor musunuz, sizce edebiyata katkıları ne?
– Ben kâğıt kuşağındanım. E-dergilerin bir kısmını takip ediyorum da, elim sayfaları çevirmeyince tat alamıyorum. Bu iş, ister istemez kalite düşüklüğüne yol açıyor. Bir masraf, fiziki bir emek olmayınca iş kolaya kaçıyor ister istemez; nitelik de düşüyor. Süzgeci, eleği zayıf e-dergilerin ya da bana öyle geliyor.