Burçin LAÇİN ALTAY
Bir şiir böler bazen
Hayatın bütün seslerini
dizelerinden oluşan Ses şiirinin nahif sesi duyulur kitaptan, kitabı anlatırcasına…
Üçüncü baskısını yapan Masum Saat, ismi masum olsa da derin acıların ağır adımlarıyla sayfalarca yürüdüğü ağrılı şiirlerin iç içe geçişiyle oluşuyor. Kitapta şiirler nahifliğiyle sakince ve duruca belki bu sebepten masumca sokuluyor insanın kalbine… Kitabın ilk şiiri en kısa ama belki de en derin anlamı barındıran “uzun bir ağıt oldu ömrümüz” dizesiyle Ağıt şiiri. Geçmiş bir acıyı çağrıştırsa da süreklilik arz eden bir durumun okuyucuyu içine çekeceğinin yankısını duyuruyor. Şiirlerdeki yalınlık ve anlam zenginliği gitgide daha da derinleşiyor, hissettirdiği hüzün daha da yoğunlaşıyor.
Masum Saat, kanayan bir kitap ilk bakışta, acıyla işlenmiş, ölümü ve zulmü yalın imgelerle masumca sürmüş dizelerine.
Ölüm bir şenlik şimdi
İki suskunluk arasında
dizeleriyle Şenlik şiiri, Ağıt şiirinden kalan yaraları derinleştiriyor. Ölümü şenlikle anmanın zıtlığından doğan suskunluğun ağırlığını ve yaşamdan kurtulmanın hafifliğini aktaran dizeler benzer şekilde Kanın Şehveti şiirinde, kanla şehvetin zıtlığında gözleniyor. Oysa yalnızca iki kelime şiiri nasıl da derleyip toparlıyor. Ancak şiirler boyunca o kan akmaya devam ediyor, ölüm bir türlü yaşamı rahat bırakmıyor. Burada da yaşamın ölümle nihayete ereceğini hatırlatan ancak yaşarken de durmadan kanayan bir zamandan geçtiğimizi anlatmaktan sakince de olsa çekinmeyen bir üslup gözleniyor.
Şimdi sana gidiyorum
Aşk mevsiminin nisanla yıkandığı
Duru mavilikte
Şebnemlerin
Suskun yaprakların teninde
Sabahı kutsadığı
Günün en masum saatinde
dizelerine sahip Masum Saat şiiri, kitabı adıyla sahiplenirken yaşamın bunca sancısı içinde aşkın güzelliğinin var olduğunu sessizce haykırıyor. Ağıtla başlasa da kitap içinde kelebekler uçuşuyor, çiçekler açıyor şiirlerde. Sonra umut sızıyor yavaşça, doğanın tükenmez sesiyle, kokusuyla yapıyor bunu; hem yaralıyor, hem iyileştiriyor.
Bil ki
Yaramın üstünde
Uçan bir kuş
Göğü maviye boyuyordur
Bunun en güzel, en görünür örneği bu dizelerde umutsuzluğun karasını da beyaza boyuyor, adeta derin bir nefes aldırıyor. Aşkın bu dünyanın yaşanmaya değer tek olgusu olduğunu hatırlatıyor. Şiir denince çoğun akla aşkın gelmesi, şiirlerin yerini bulması açısından biraz sınırlandırıyor elbette. Burada ise şiirler yaşamla aşkın içi içe geçişinin sentezinden oluşuyor.
Ve aşktan başka bir şey doğmuyor
Kusursuz çiçekler açan gözlerinde
dizeleriyle onca acının içinde umut ışığı sevinin tarihi güzelliğiyle geliyor. Ansızın kelebekler uçuyor, çiçekler açıyor şiirlerde.
Seni sevmek
Bir kelebeği
Yüreğinden öpmek sözleri yankılanıyor yürekte. Sonra gökkuşakları yedi renk boyuyor şiirleri sevdalı kuşların kanatlarıyla… Yüzün hüzne dönüşmesiyle sezdirilen aşkın derinliğinden hevesi kırılmış bir aşka evrilen acı yalınca şiirlerden göz kırpıyor. Zaman saat objesiyle somutlaştırılsa da akmıyor bu kitapta, mevsimlerin unutkanlığıyla duruyor, ağrı bir insanın yüreğinde nasıl durursa öyle… Yaralar çoğalıyor ama yaralarla yaşanıyor aşk yine de… Bu bağlamda umudu tüketmiyor, aksine yeşertiyor sonunda… Yaşamın içinde aşkta uyum ne denli başarılıyorsa, şiirde de ahenk aynı oranda büyüyor.
Bizi biz yapan elbette ki toplum ve yaşadığımız coğrafya. Şairin doğup büyüdüğü ve yaşadığı coğrafya da maalesef çokça acıyla yoğrulmuş ve bu acı şiirlerine de yansıyor. Yara /Dil şiirinde tarihi benimseyen taşın kadim dili ve Diyarbekir şiirinde özgürlüğü arzulayan sevdalı bir kuş olmayı yansıtıyor. Bunun yanında yine coğrafyanın dışına çıkıp evrensel acıyı kabullenen yapısıyla insanı derinden etkileyen zulme sessiz kalmayarak Roboski’de yıldızları söylüyordum dizesiyle başlayan Bir Acı Ağıt şiiri biterken ölüm kuşu gökyüzünü bile öldürüyor. Bir çocuk ölürse masallar, şiirler de ölüyor. Bu duyarlılık sesli olarak en güzel şiirde haykırılabilir elbette. Toplumsal olarak şiirlerde sergilenen tavrın dengesi de dikkat çekiyor.
Bir yol var aramızda
Senden bana giden
Benden sana
Bir yol aramızda
Ne sen çözebildin
Ne ben erebildim sırrına
dizelerinin sahibi Yol Şiiri, Bizi Tüketen Ateş romanındaki karakterin, sevdiği için yazdığı bir şiir. Bu bağlamda, kitaplar arası bağlantıdan da söz etmek mümkün Sidar’ın metinlerinde. Şiirlerin, öykülerin, romanların otobiyografik olmasa da mutlaka yazardan izler taşıdığı düşünülür. Aslında kendini aşka adamış bir ses var şiirlerde, bu sebeple de beklenmedik çiçekler açıyor şiirlerde…
Rilke’nin Şu dünyada nerede biri ağlıyorsa işte öyle-ağlıyorsa dünyada bana ağlıyor sözünün etkisi şiirlere yansırken başka boyutları işaret eden Melaye Ciziri’nin; Yarası aşktandır bülbülün dikene takati yok dizesi, şiirlerin genel izleğine ortak oluyor. Lorca, Rilke, Necatigil, Şamlu, Eyüp, Hafız, Hayali, Melaye Ciziri gibi şair ve peygâmberlerden alıntıların daha çok kitabın bölümlere ayrılmasında kullanıldığı ancak bazı şiirlerde de yer verildiği görülüyor. Şüphesiz ki yerinde ve doğru kullanıldığında şiiri bambaşka bir yere yükseltiyor, anlamını derinleştiriyor.
Toplum, coğrafya, kader ve bir yaşamı, insanı her yönüyle görmenin, tanımanın şiirlerle mümkün olduğunu anlatırcasına yalın ve duru bir zamanı yaşatıyor Masum Saat. Şiirlerin dinginliğinde masum bir saati yaşatan kitabın okuyucusunun kalbini bulması; huzuru, umudu yeniden diriltmesi dilekleriyle…
İlhami SİDAR Kimdir? İlk ve orta öğrenimini Kurtalan’da tamamlayan İlhami Sidar Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. İlk yazısı 1985’te Milliyet Sanat dergisinde yayımlandı. 1999’da yayımlanan ilk şiir kitabı Sözlerin Yalazı’yla başlayan şiir yolculuğu Alışkın Hüzünler, Masum Saat ve son olarak Aynanın Uykusunda kitaplarıyla devam etti. Bununla birlikte ilk olarak 2003 yılında yayımlanan ilk romanı Bedirhan / Bir Cudi Söylencesi’yle ve sonrasında Melekler de Ölür, Dağlı, Başka Gökyüzü, Külün İlk Tadı, Sadakat, Sonbahar Rüyası, Şiirli Dağ, Gitmediğim Bir Yerde, Öteki Mem, Bizi Tüketen Ateş ve Pencere romanlarıyla edebiyatımıza büyük katkı sundu. Ayrıca Melaye Ciziri Divanı’nı Türkçeye çevirdi. Yurt içinde ve yurt dışında edebiyat konulu birçok söyleşi, panel ve sempozyuma katıldı. Halen Diyarbakır’da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktadır.