Gülten Doğruyol İncesu
Yazar Enver Karahan’ın Liman Yayınları’ndan çıkan ve önsözü yazar Erdal Çakıcıoğlu’na ait olan kitap ‘’Bir Yanılsamanın Tragedyası’’ 180 sayfa ve 25 öyküden oluşuyor. Ağırlıklı olarak psikoloji temalı öykülerden oluşan eserde; birey, birey toplum ilişkisi ve toplumsal değerler üzerinden yaşamlar ele alındığını görüyoruz.
Sanat, hayatın en önemli olgularından biri… Bireyin ve toplumun gelişimi, değişimi ve ilerlemesinin bir parçası… Bilinç ve bilinçaltımızdaki düşünceler, duygular ve imgeler sanatla somutlaşır. Soyutu somutlaştırmaktır bir nevi. Topluma kazandırmakta bunun sonucudur. Bu somutlaştırma ve topluma kazandırma işlemini dil ile gerçekleştiriyorsak edebiyattan bahsetmiş oluruz. ‘’Bir Yanılsamanın Tragedyası’’ adlı bu kitap, Enver Karahan’ın ikinci kitabıdır. ‘’Zamana Yenik Düşler’’ adlı bir şiir kitabı bulunan yazar Enver Karahan, 1983 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Çeşitli dergilerde ve edebiyat sitelerinde şiir, öykü ve inceleme yazıları yayımlanan yazar evli ve bir çocuk babasıdır. Kocaeli’nde yaşayan yazar ayrıca www.besincisanat.com sitesinin kurucusu ve yöneticisidir. Edebiyatın ve sanatın birleştirici gücüne inanan yazar, yürüttüğü ‘Beşinci Sanat’ platformuyla genç yazarlara ve şairlere kapı aralamaktadır.
‘’Bir Yanılsamanın Tragedyası’’ adlı kitaptaki öyküler, ağırlıklı olarak birey ve bireyin psikolojik hallerini yansıtmaktadır. Karakterlerinde ait olamama durumu göze çarpmaktadır. Evrene, dünyaya, yaşama, topluma, hatta ve hatta kendisine… Epicuros’cu yaklaşıma göre insan tabiatı gereği acıdan, üzüntüden ve kaygıdan kaçıp; neşe ve haz peşinde koşar. Amaç mutluluğa ulaşmaktır. Enver Karahan’ın karakterlerinin bu kaçışı gerçekleştiremediğini görmekteyiz. Doğal olarak da mutlu değiller.
…
Kalabalık dağılıyor. Baba sonsuzluğa ya da bir bilinmeze sürüklenirken, Yusuf’un bundan sonraki akıbetini –ne biz ne de etrafa toplanan kalabalık- kimse bilmiyor.
Ertesi gün ve sonraki günler, başka hayatlar aynı yerden geçip gidiyor. Bunlar, yine hayata tutunmaya çalışan, yoksulluğun diz boyu çamura battığı semtlerin insanları oluyor. Hayatın acımasızlığı bile sadece belli bir kesimin üzerine çöküyor. Tıpkı gri baca dumanlarının bir semtin üzerindeki varlığı gibi.
( Ekmek Arası Gerçeklik – s 104 )
Toplumsal bir sorun olan yoksulluğun anlatıldığı ‘’Ekmek Arası Gerçeklik’’ öyküsünün sonu bu cümlelerle bitiyor. Hayata tutunmaya çalışan baba – oğulun, yoksullukla mücadelesine tanık olmaktayız. Edebiyatta işlenen temel sorunlar vardır. Savaşlar, şiddet, yabancılaşma… Yabancılaşmayı da ötekileştirme bağlamında ele alabiliriz: Mülteci sorunu, etnik farklılıklardan doğan sorunlar, zengin-yoksul ayrımı… Bu öyküde zengin-yoksul ayrımının içimizi acıtan halini okumaktayız. Ama en çok da umursamazlığı, sıradanlaşmayı ve bilinmezliği de metnin içinde görmekteyiz. Üçüncü kişi anlatıcı türünden kaleme alınan bu öyküde anlatıcının, karakterlerin iç seslerine de tanıklık etmesi farklı bir okuma gerçekleştirmemizi sağlamaktadır.
Aydınlanma düşüncesiyle birlikte Pozitif Bilimler nedensellik üzerine yoğunlaşmıştır. İnsanın anlam arayışı üzerinden ilerlersek ‘’Neden?’’ sorusuyla karşılaşırız. Neden-sonuç ilişkisi kurmaca metinlerde de karşımıza çıkmaktadır. Metinlerde bir olayın nedeni yazar tarafından açıkça belirtilir ya da okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Enver Karahan bazı öykülerinde olayların nedenini açıkça belirtse de, geneli itibariyle metnin içinde parçalar halinde sunmaktadır. Yani yazarın ‘nedenlerini’ genel bir okuma ile öykünün içinden çekip çıkarmamız gerekmektedir. Ağırlıklı olarak geçmişe olan özlem duygusunu ve kalabalığın içindeki yalnızlığın getirdiği bunaltıyla satırlar arasında ki sessiz çığlıkları hissetmekteyiz.
Işığa hasret kalmış bir kentin yıkıntılarını andırıyorum. Uğultu gidiyor, karanlık gidiyor, annemin sesi…
Geçen senelerdi, “kahvaltı hazır,” demiş ve gitmişti, sesini bu dünyaya bırakıp. Bense kalmıştım bu dünyanın küflü yaşantısında. Bir bardağın dibinde kalan çay gibiydim, soğuk ve acı. Bir konuşmada kırılan pot, anksiyete ataklarında beliren distopik kaygılar, bir şiire eklenecek kelimeyi yıllarca arayan bir şairin çaresizliğini yaşıyordum.
( Dün, bugün ve kaygı- s. 106 )
…
‘’Van Gogh’un Dairesi’ adlı öykü, kitaptaki tek farklı öykü olma özelliğini taşıyor. Absürdizm akımı ve gerçeküstü öğeleri barındıran bu öyküde, sürekli bir akış hali ilk satırlardan itibaren kendini hissettiriyor. Öyküde, tanınmış karakterlere rastlamaktayız. Gerçek hayatta belirli bir amacı olan, tanınmış ve sanatın içinde var olmuş kişilerin amaçsızca öykünün içinde gezinmelerini okuyoruz. Van Gogh karakteri ile de, bu amaçsızca gezinen karakterlere temas edip onları bir nevi huzursuz etmesini okumaktayız. Onları huzursuz etmenin huzursuzluğunu yaşayan Van Gogh karakterinin hali bana, gerçek Vicent Van Gogh’un şu sözünü anımsatmış oldu: ‘’Izdırap hiç bitmeyecek.’’
Ölü domuz sürülerinin arasında gururla dikilen bir av köpeğinin yüzünde beliren ifadeyi taşıyanlar var etrafımda. Ve evimde, duvarların arasında, üzeri harçla örülü tuğla deliklerinin arasında yaşayan giganteuslarım bazı geceler bölüyorlar uykumu. Ocakta kısık ateşte demlenen bir çayın acı kokusu siniyor üzerime. Ve bekleyen telaşlar, bir film fragmanı heyecanını taşıyorlar.
( Van Gogh’un Dairesi – s.74 )
…
Vicdan kavramını temel alan, ”Bir Felaketin Ertesinde” ve Günahkarın Vaazı” öyküleri; basit bir unutkanlığın, bireyin zihninde nasıl düşünceler üretebildiğini okuduğumuz ”Başlamayan Yolculuk” öyküsü; gerçek bir yaşamdan uyarlanan ”Sultan” öyküsü; yalnızlığın en masum halinin anlatıldığı ”Emanet” öyküsü; yanlış anlaşılmanın, bir insanın düşüncelerine ve özellikle davranışlarına nasıl yansıdığının anlatıldığı ”Bir Yanılsamanın Tragedyası” öyküsü; pişmanlığın bir insanı nasıl kayboluşa sürüklediğinin anlatıldığı ”Zürafa Direkleri” öyküsü; bir şizofrenin düşüncelerinde üçüncü kişi olduğumuzu hissettiren ”Tuhaf Adam” öyküsü ve diğer öykülerle birlikte bambaşka bir okumanın içinde bulmaktayız kendimizi.
Geneli itibariyle birey, bireyin yalnızlığı ve toplumun birey üzerindeki baskının yarattığı insan hallerine odaklanan bu öyküler, yer yer toplumsal mesajları da içermesi bakımından, insanı ve durumları sorgulayan bir okuma gerçekleştirmemi sağladı. Yazar Enver Karahan’a nice eserler üretmesini diler, bu değerli eseri edebiyatımıza kazandırdığı için teşekkür ederim.