Hilal Varol
Yeni bir yazarla tanışınca siz de heyecanlanıyor musunuz benim gibi? Yıllardır geçmedi bu heyecanım. Bazen hayal kırıklığı da olsa her yeni kalem merak uyandırıyor bende.
Kuzeydoğu Kansas’ta ormanın derinliklerine yerleştirilmiş küçük bir kütük kulübede doğup büyüyen Sarah Penner, artık tam zamanlı bir yazar olduğunu söylüyor biz okurlara. Sıradaki romanları nasıl olacak, diye merak etmeden edemiyor insan bu bilgiyi öğrenince.
Adından yola çıkarak, romanın sürükleyici olduğu beklentisi oluşsa da bende, ilk yüz sayfadan sonra pek de sürükleyici bir roman olmadığını fark ettim elimdeki kitabın. Ancak, okurken bu romandan iyi bir film olur diye düşündüğüm sırada zaten hali hazırda bir kanalla anlaşıldığını ve dizi olacağını öğrendim. Kitaptan uyarlanan dizilere meraklı olanlar için hoş bir beklenti oluşturur diye umuyorum bu haber.
Romana gelecek olursak; kitap, üç güçlü kadın karakter üzerine kurulu. İki farklı zaman diliminde yaşanan olaylar; Caroline, Nella ve Eliza’nın bakış açısıyla sunuluyor biz okurlara. Kadın bakış açısının ve düşüncelerinin baskın olduğu bir roman olmuş, diyebilirim.
Nella’ya ihanet eden Frederick, tüm o olayların başlangıcına sebep olacağını bilseydi yine de ihanet eder miydi Nella’ya? Roman boyunca Nella’dan dinlediğimiz ihanetle ilgili Frederick ne söylemek isterdi bize acaba? Günümüzde Caroline ‘a ihanet eden James gibi mi savunurdu kendisini? Yoksa kendisini aciz gösterip kadınların zayıflıklarından faydalanan erkeklerin yaptığı gibi bir oyunla Nella’yı kazanmaya çalışır mıydı James’le benzer olarak, planının geri tepeceğini bilmeden. Kim bilir?
İhanete uğramış iki kadın, iki farklı zaman diliminde… 1790’lı yıllarda Nella, günümüzde ise Caroline’ın yüzyıllar geçmiş olsa da hayatlarına yön veren şeyin ihanet olması ne kadar acı olsa da kendi tercihleriyle, farklı şekillerde sergiledikleri dik duruş umut verici.
Kendisini anlattığı bir yazıda yazar; “ Hevesli bir gezginim, kalbim Londra’da sıkışıp kalmış olsa da.” diyor. Caroline da James’in ihanetini öğrendikten sonra 10. Evlilik yıldönümü için önceden planladıkları Londra seyahatine kendisi çıkıyor, James olmadan. Önceden alınan biletler, ayrılan otel odası ve planlanan müze gezileri…Kendi başına çıktığı yolculukta müze gezisi yapmak yerine Thames Nehri’nde katıldığı çamur kazıcıları ekibiyle bulduğu, üzerinde ayı görseli olan küçük cam şişe onu yüzyıllar öncesine sürükleyip Nella’yla tanışmamızı sağlıyor.
Nella, “Kayıp Eczacı”mız. Neden mi kayıp? Bunu romanın sonunda öğreniyoruz tam olarak. Ama roman boyunca annesiyle başlayan kaybının, sevgilisinin ihanetiyle ve bebeğinin ölümüyle devam ettiğini görüyoruz. Tüm bu kayıp acılarıyla Nella, eczacı annesinden öğrendiği bütün ilmi, kendisini çok iyi gizlediği, annesinin eczanesinin arka odasında; eşlerini, sevgililerini öldürmek için ona mektupla başvuran kadınlara zehir hazırlamak için kullanıyor. Birilerini öldürmeye kimsenin hakkı olmasa da yaşadıklarının kendisini kaybetmesine neden olduğunu görmemek mümkün değil. Onun tüm bu kaybolmuşluğu, Caroline’ın günümüzde kendisini bulma çabasıyla gün yüzüne çıkıyor.
Gerçekte tarih, bu kadar kolay önümüze serer mi belgelerini, diye düşünmeden edemiyor insan. Keşfin bu kadar kolaylıkla gerçekleşebilmesi biraz uzak bir ihtimal gibi gelse de insana, yazar anlatımında kolaylıktan yana kullanmış tercihini.
Nella’nın 12 yaşındaki Eliza ile kesişen yolları , önce olayların daha da karmaşıklaşacağını düşündürse de okura, oluşan beklenti pek de karşılanmıyor. Olaylar karmaşıklaşmaktansa basitçe çözüme doğru ilerliyor. Eliza’nın Tom Pepper ile birleşen yaşamı; Nella ve Caroline’ın aksine, safi sevginin varlığına hala inanabileceğimizi gösteriyor. Ama o kısımda da tam bir mutluluk yaşanamaması hayatın hiçbir zaman dört dörtlük olamayacağına bir gönderme.
Romanın sonunda olağanüstü bir biçimde hayatına devam eden Nella ve Eliza’nın, Caroline’ın hayatı için aldığı yeni kararlarda etkisi olmuş mudur acaba?
Caroline; “Ama bildiğim bir şey varsa o da hayallerin peşine düşmenin önemidir. İnan bana, bir şeylerin değişmesini istiyorsan , sana engel olabilecek tek kişi kendinsin. Yapmayı sevdiğin şey ne?” diyerek sesleniyor bizlere.
Sahi sizin yapmayı en sevdiğiniz şey ne? Eğer cevabı bilmiyorsanız kitabın sonundaki tariflerden denemek istedikleriniz olabilir belki. Bir göz atın derim.
1 Yorum
Okuma isteği ve merakı uyandıran çok başarılı bir tahlil. Kaleminize sağlık.