Ege’nin cennet koylarından biri olan Marmaris’te başlayıp gurbette yaşanan sahte aşktan sonra güzelliklere dönen Aliş’in öyküsüdür. Yeşil gözlü diplerin heyecanı, kara kirpikli yeşil bakışta da uyanınca sevdalanmamak elde değildir Aliş için.
Aliş, siftah yapmadan ikinci alışverişini yapmayan esnafların yer aldığı Marmaris’te doğup büyümüş bir dalgıçtır. Çocukluk arkadaşı Ateş Fatma, taa evcilik oynadıkları zamandan beri Aliş’e sevdalıdır ama söylemez, belli etmez kimseye. Bir gün esnaf Mehmet Ağa, Aliş’i yanına çağırır ve Aliş’in elindeki süngerlerin çok kaliteli olduğunu, İstanbul’da Fermenicilerde bulunan Hacı Stavro’ya götürüp satmasını ister. 17 yaşındaki gönlü uçtu uçacak Aliş, İstanbul’a gemiyle yola çıkar çıkmasına da Ateş Fatma’nın kendisinden istediği yüzüğün anlamını o zamanlar kavrayamaz. İlk defa İstanbul’a gelen Aliş, yabancısı olduğu, ilk tecrübe ettiği gece hayatının parıltısına kendisini kaptırır ve Ateş Fatma’nın kendisine yüzük alması için verdiği paraya kadar neyi var neyi yoksa harcar, sıfırı tüketir. Seyyar satıcılığa başlar, balon bulur, satar, ekmek parasını kazanmaya çalışır. Bir gün polis yakalar ve bulunduğu yerden uzaklaştırır kendisini. Yeni Cami taraflarında iken köprüden geçmekte olan sandaldan memleket türküsünü duyar ve umutlanır. Bütün balonları salıvererek türkünün geldiği yöne doğru var gücüyle bağırır. Sandaldakiler Aliş’i tanırlar ve yanlarına alıp Marmaris’e, memlekete dönerler. Aliş, ilk iş olarak Ateş Fatma’yı bulur ve başına gelenleri anlatır, yüzüğü alamamıştır çünkü. Ateş Fatma duruma öfkelenir ve kendisinin Aliş’i ne kadar sevdiğini anlatarak tüfeğini eline alır, Aliş’i dağa kaçırır. Nikâhlanırlar. Ateş Fatma tarafından kaçırılmak Aliş’in hoşuna gider. Nüfus sayım günü gelir ve nüfus memuru sayım için onları da kaydetmek üzere dağa yanlarına gider. Oysaki sayım günü evinde bulunmamak suç teşkil etmektedir ama nüfus memuru bu gençlere kıyamaz ve kayıt etmek ile etmemek arasında ikileme düşer. Köye dönerken memuru, Ateş Fatma sırtında taşır. Sonunda çocukları evde buldum diye kaydeder ve kendisiyle gurur duyar nüfus memuru, yanlış yaptığı ama kendince de doğru karar verdiği için.
Gerçek dünyadan kurmacaya, fısıltılar; kızım sana söylüyorum gelinim sen anla! …
Esnaflıkta siftah yapmayan dükkân sahibi kalmasın diye müşterileri paylaşmak vardır bir zamanlar kültürümüzde. Komşusu siftah etmeden ikinci müşteriye satış yapmayan düşünceli insanların yaşadığı bir toplum yapısıyla karşılaşıyoruz bu öyküde. İyiliğin hüküm sürdüğü bereketli toprakların bereketli denizle buluştuğu memlekette, geçim derdinde olan insanların birbirine yardım etmesi söz konusudur. Aliş’in İstanbul’a gitmesi buna çok güzel örnektir bence. Elindeki süngerleri daha fazla kar elde edebilmek için İstanbul’a götürür. Büyük şehre giden birine eşya ısmarlamak ve ona güvenmek de günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş toplumsal olgulardan bir tanesi. İnsanlar arasında güven esastır anlayışı hâkim o günkü topluma.
İstanbul’daki Odeon bar, adını mitolojiden, Helen döneminden alır. Odeon; Antik dönemde üzeri örtülü, dikdörtgen biçiminde inşa edilir ve bu yapıların içinde şiir okumaları ve konserler düzenlenir, oyunlar oynanır.
Denizin dibindeki yeşil loşluk, insanın, dalgıçların başını döndürerek onu daha da diplere çeker. Aliş de denizci ve dalgıçtır; İstanbul’da onu yoldan çıkaran, kendisine evlenme teklifi ettirecek kadar âşık olduğu kadının bakışları da kara kirpikli yeşil bakışlar olarak nitelendirilerek yeşil loşluğa benzetilir.
Ateş Fatma bir dağ kızıdır ve bir dileği vardır. O da istediği her şeyi satın alabilecek bir zengine gönlünü kaptırmak değil kendisini dağa kaçırmak için ölümü göze alabilecek bir erkekle evlenebilmektir. Çocukluktan sevdalı olduğu Aliş’i dağa kaçırır, şehirli kadınlara bakmasını istemez. Ve dağda çınar kovuğunda yaşarlar bir süre. Mitolojideki ağaç kovuğunun kutsallığı vurgulanmak istenmiş.
Bürokrasideki aksaklıklar da gün yüzüne çıkıyor bu öyküyle. Nüfus memuru, bugüne kadar tapu defterlerine onca yanlış yazdığını itiraf eder, kendi doğrusu için bir kez daha yanlış yazar nüfus sayımında kütük defterine. Aslında ihtiyardır kendisi ve yaşamanın tadına varamadığı için bir o kadar hüzünlüdür. Aşkını dağa kaçırmış Ateş Fatma mutludur, Ateş Fatma korkmadan, gerçekten istediği şeyi yaptığı için yaşamanın tadına varan Anadolu-Ege kadınını temsil eder. Nüfus memuru gençliğinde ve yaşamında böyle bir mutluluğu yaşayamadığı için kendi adına hayıflanır.
Ateş Fatma öyküsü, deniz insanlarının yaşantısını anlattığı kadar yaşamın değerini de vurgulayan destansı bir anlatıdır.
Halikarnas Balıkçısı, Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek, Bütün Eserleri:11, Bilgi Yayınevi,11. Basım, Ekim 2016.