Bugünün şiirini güncel eğilimler açısından kategorilere ayırmak gerekirse gözlemleriniz doğrultusunda hangi ekollerin daha etkin bir biçimde metinlerde hissedildiğini düşünüyorsunuz?

Bugünün şiirinin görsel, somut, tematik, gazel, düzyazı şiir ve ikinci yeni tadında bir çok çeşit zenginliği taşıdığını söylemek mümkündür. Benim gözlemime gelince ülkemizde çağdaş dünya şiirine kafa tutacak kadar iyi şiirler yazılıyor. Şiir üzerine ne söylesek biraz eksik kalacak gibi. Ben de bugün çağdaş Amerikan şiirinden çeviriler de yapan biri olarak söyleyebilirim ki herkes kendi şiirini oluşturmaya çalışıyor. Sözden daha çok şiir dilinin egemen olduğu, sese önem verilmiş, dize ağırlıklı, imgeyi gözeten, anlatımcı şiire fazla yüz vermeyen şiirin müziğini duyabildiğimiz hayatla, insanla hesaplaşan şiirler bunlar. Kısacası günümüz şiiri kelime oyunlarına yenik düşmemiş, okurun kalbini hoplatan şiirleri dergilerde ve şiir kitaplarında okuduğum zaman mutlu oluyorum.
Şairlerin temsil ettikleri poetik tutum doğrultusunda bir ayrışma içinde olduğunu düşünüyor musunuz? İsimler üzerinden örnekler vermek ister misiniz?
İsim vermek çok da doğru gelmiyor bana nedense? Her şairin kendine ait ‘poetik’ bir tutumu olduğunu düşünüyorum. Ayrışmalar olabiliyor, belki de doğaldır da bu. Her şairin peşinden takıldığı şairler olabilir, bu da kendi içinde doğal bir şey. Belki de şiirin olmasa bile şair doğasından gelen tatlı bir bencillik. Şair şairin kardeşi, dostu olduğu kadar kendiliğinden oluşan bir imrenme, bakın ‘kıskanma! falan demiyorum, yani ‘keşke bu şiiri ben yazsaydım’ durumları. Ne olursa olsun sonuçta herkes bir şekilde kendi şiirini yazmaya çalışıyor. Yeter ki yazdıklarımız şiir olsun!
Bugünün şiirinde kategori nasıl biçimleniyor? Poetik farklılıklar, siyasal eğilimler, yaş ve kuşak farkları ya da farklı bir kıstasa göre kategoriler bulunduğunu düşünüyor musunuz?
‘Poetik farklılıklar’ şiir için müthiş bir zenginlik olsa gerek. ‘Siyasal eğilimler’ bir şekilde yazdığınız şiirlere sızabiliyor ister istemez. Şairin yazdığı şiir kadar kişiliği, karakteri, dünya görüşü önemli değil midir? O yazılan şiir ne kadar şiir olsa da, güzel olsa da, sağlam bir örgü içinde tastamam iyi bir şiir niteliği taşısa da insan o yazan kişinin politik duruşunu da merak edebiliyor. Elbette kendi adıma sesli düşünüyorum. Elbette zorlayıcı ve samimi olduğu kadar son derece ciddi bir soru sordunuz. Aklıma hemen birkaç şair geldi böyle. Bizden de dünyadan da örneklerini biliyoruz.
Genç ya da yaşlı olsun şair, ne farkeder ki? Gökyüzünde uçan bir kuş dünyaya nasıl bakıyor hep merak etmişimdir. O bir kırlangıç ya da kartal olsa da. Bir serçenin yürüyen ayakları, uçan kanatlarıyla da şiir yazabiliriz. Bir şair dostum “yaş işi yaş” demiştir, katılıyorum. Kuşak olayına gelince, bana göre iyi şairler siyah kuşak takarlar ve kötü şiirleri tek bir dizeyle bile yere serebilirler.
Genel eğilim neye göre biçimleniyor size göre? Kültürel açıdan oluşan boşluklar ve farklılıkların bu dönem için şiire nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz? Sosyal çevre ve ekonomik göstergeler şiirin biçimlenme sürecinde etkin midir? Bunu şairlerin tercih ettikleri varoluş metotları açısından nasıl ifade etmek istersiniz?
Şiir kendi biçimini yaratıyor, oluşturuyor. Elbette toplumsal dalgalanmaların yazılan şiiri etkilemediğini söyleyemeyiz. Toplumsal koşullar genel eğilimi yönlendirebiliyor. Her şairin derdi vardır ve söylediğiniz gibi ‘sosyal çevre’ ve ‘ekonomik göstergeler’ şiirdeki anlamın içeriğinin akışına müdehale edebiliyor ama şiirin yapısı diye bir şey var. İşte o yapı sağlam örülmüşse, yazılan ‘şey’ gerçekten şiirse o şiir hedefine ulaşmıştır. Belki de söylediklerimde eksiklikler olabilir ama şiiri kurma çabası az şey midir? Her şair eninde sonunda kendinden, kendi şiir bilgisinden, şiir görgüsünden, hayat deneyim ve görgüsünden, okuduklarından, izlediklerinden yola çıkıyor. Şiire verilen, gösterilen emeği kim gözardı edebilir ki? Şiir akımlarına da dikkat kesilelim. Ne olursa olsun şiirin uzun soluklu bir yolculuk olduğunu da hesaba katarsak şiir dünyasındaki sıçramalar şairi bütünüyle ele geçirmese de şiirin kendine ait diline söz geçiremeyebilir. Kısacası her şey gelip şairin hayata bakışına, kalbine, yeteneğine dayanıyor. Şiiri şairden, şairini şiirinden kopartamıyorsunuz. Şiirdeki yolculuk asla bitmiyor ve herkes kendi şarkısını söylüyor, yoksa öyle değil midir?
Toplumcu şiirin bugün biçim değiştirerek temsil edilmeye devam ettiği düşüncesinin sizde nasıl bir karşılığı var. Bu konudaki görüşünüzü paylaşır mısınız?
Şiire, toplumcu, bireyci diye bakmamaya özen gösteriyorum. Aşınmamış, daha önce kullanılmamış dizelerle örmeye çalışıyorum şiirlerimi. Sağlam bir yapısı var mı yok mu sorunsalı öncelikli derdim oluyor. Yazılanın önce şiir olup olmadığıyla ilgiliyim. Toplumsal sorunları, insanı, böcekleri, bitkileri ne anlatırsa anlatsın bunu nasıl dile getirdiği biricik kaygım oluyor. Şiiri bir çerçeve içine sıkıştırmak bana göre değil. Şiir hiçbir çerveye sığmıyor ki…
Başka usta şairlerimizin çağdaşım da olsa şiirlerinden etkilenmekten korkmadan şiir yolculuğumu sürdürmeye, kendi şiirimin kendine ait iklimini oluşturmaya, kendi sesimi büyük bir sabır ve inatla bulmaya çalışıyorum. Şiir yolculuğumun hangi durağındayım bunu ben de bilmiyorum ancak kalbimdeki o sonsuz bahçenin derinliğini referans alıyorum. Yazdıklarım ve okuduklarım şiir değeri taşısın bu yetiyor.