Oktay Esgin
Aslında bu yazının bir amacı olarak ilerleyen kısımda kitabı tanıtacağım ancak tarihe yön veren müziğin gücüyle söze başlamalı… 1942’de II. Dünya Savaşının tam ortasında Nazilere inat gümbür gümbür çalan o orkestradan bahsetmeli elbette. Hitler’in “St. Petersburg kentini yeryüzünden silin!” emriyle Almanların dört bir yanını işgal ettiği, diğer adıyla Leningrad’da bestelenen direniş senfonisine yani 7. Senfoni’ye, öteki adıyla Leningrad Senfonisi’ne değinmeli elbette.
“Artık silahlanmaya hazırım”

20. yüzyılın en önemli büyük bestecisi Dimitri Şostakoviç, kentin etrafı kuşatıldığı günlerde kentten ayrılmak istemez “Şimdiye kadar barışçıl çalışmayı biliyordum ama şimdi silahlanmaya hazırım” diyerek, Kızıl Ordu’ya katılmak ister ancak bu isteği görme yeteneğinin zayıflığı sebebi ile reddedilir, orduya katılması yerine ‘İtfaiye Görevlisi’ olması sağlanır. O sebeple 20 Temmuz 1942’de ünlü ‘Time’ dergisine kapak olmuş, kapakta ‘İtfaiyeci Soştakoviç’ başlığıyla yer almıştır. Şostakoviç bir itfaiyeci olarak siper kazar, ders verdiği konservatuarın çatısından yangın gözlemciliği yapar, hatta öyle ki onun için ‘Dört Gözlü Yarasa’ denilir.

Hitler, Leningrad’da milyonlarca insanı açlığa mahkûm etmişti. Üstelik su kaynaklarını da zehirletmiş, yiyecek ve yakıt depolarını bombalatmıştı. İnsanlar -30 derecede ev eşyalarını yakarak ısınmaya çalışıyordu. Halkın üçte birinin yaşamını kaybettiği o acı günlerde, geride kalan insanlar hayvanların, insanların cesetleri ile beslenmeye çalışıyordu. Şostakoviç, onca acının içinde notalardan uzak kalamamış ünlü bestesini yazmayı bitirmiş ve senfoniyi kimin, nasıl çalacağını düşünüyordu. Şehirde tek bir filarmoni orkestrası bile kalmamış, orkestranın her bir üyesi başka yerlere dağılmıştır. Bestenin çalınabilmesi için yaşayan tüm müzisyenler Leningrad’a davet edilir. Hava saldırısı alarmı, siren kesintileri beraberinde hayli zor geçen provalar başlar. Senfoninin prömiyeri, ilk performans Leningrad Radyo orkestrasından hayatta kalanlar ve enstrüman çalabilen askerlerle gerçekleştirilir. Mart ayında başlanan provalarda üç kişi hayatını kaybeder, nefesli çalgıları çalan müzisyenler sık sık fenalaşır, orkestrada bazı müzisyenler açlığın verdiği bitkinlikle ikinci kata bile çıkamadan çalarlar. Provalar Puşkin tiyatrosunda başlamıştır, haziranda Filarmoni salonuna geçilir. Aylar sonra sonunda gösteri tarihi belirlendi, tarih Hitler’in savaşı kazanınca Astoria’da otelinde kutlama partisi yapmayı planladığı gün olan gün özellikle seçildi. Orkestra henüz çalmaya başlamadan evvel sessizliğin sağlanması ve olası engellemeler için Nazilere topçu atışı yapıldı. Filarmoni salonu tıklım tıklımdı, müzisyenler aşırı soğuk hava sebebiyle lahana gibi giyinmişti, salonun bütün ışıkları açıldı. Alman bombardımanı nihayet 9 Ağustos 1942’de müziğin gücüyle bölündü, Şostakoviç’in 7. Senfoni’si, kurulan devasa hoparlörlerle hem Almanlara hem Ruslara radyodan çalındı. Senfoni, bir psikolojik savaş biçimi olarak her gün çalındı. Orkestranın şefi Eliasberg, “Tüm şehir insanlığı bulmuştu, o anda ruhsuz Nazi ablukasına karşı zafer kazandık.” ifadelerini kullanmıştır. Sonunda Sovyet ordusu kuşatmayı yardı ve Almanlar pes ederek çekilmek zorunda kaldılar. Leningrad direnişindeki insan kaybı atom bombalarının ikisinin birden yol açtığı kayıplardan fazlaydı ve maalesef ölüm sayısı tek bir şehirde kaydedilen en büyük kitlesel ölü sayısını oluşturuyor. Bir öneri olarak aşağıdaki linkten 7. Senfoninin final bölümünü dinleyerek yazıya devam edebilirsiniz. Shostakovich: Symphony No. 7 in C Major, Op. 60 “Leningrad” – IV. Allegro non troppo

Şostakoviç’in Anıları-Tanıklık Tutanağı: Solomon Volkov
Elimdeki yeni baskısı olmayan bu kitap Pencere Yayınlarından 1992’de çıkan Solomon Volkov’un yazdığı Şostakoviç’in Anıları-Tanıklık Tutanağı kitabı. Kitapta Volkov’un Şostakoviç’ten tanıklık ettiği bir çok anıyı, derin analiz ve değerlendirmelerini okuma şansı buluyoruz. Besteci ile sık sık buluşarak kitabı ortaya koyan, ateşli bir Şostakoviç hayranı olan Volkov’un kişisel yorumları da var. Yazdıklarının ne kadar doğru olduğunu saptamak pek mümkün değil. Batılı yorumcular yansıtılanların büyük oranda doğru olduğunu düşünürken bazı yorumcular ise Volkov’un kendi düşüncelerine fazlaca yer verdiğini düşünmektedir. Şostakoviç ise bu konuda “Bir insan ve bir sanatçı olarak bana ilişkin tüm gerçeği müziğimi izleyerek bulabilirsiniz.” diye yazmıştı.

Şostakoviç, hem besteci hem de insan olarak totaliter bir devlette yaşamanın ve çalışmanın acı verici, ahlaki ve sanatsal iklimini keskin bir şekilde hissetmişti. Stalin için “Zerre kadar müzikten anlamazdı” diyor bir sayfada Şostakoviç. “Ama din okulunda okuduğundan güzel seslere saygı duyar, Kızılordu Korosu’nun büyük hayranıydı” diyor. “Stalin örümcek gibiydi, ağına yaklaşan herkes ölmek zorundaydı” diyor Şostakoviç ve şöyle devam ediyor: “Hitler’e karşı savaş kazanılınca Stalin zıvanadan çıktı. Kendisini fil gören bir kurbağa gibiydi.” Örneğin 9. Senfonisinde ona bir övgü olmadığından, koro ya da solist olmadığından Stalin eseri beğenmez. Ancak Stalin öldükten sonra ona bir övgü içeren bestesi olan 10. Senfonide betimlemeler bulunur. Şostakoviç, idam edilen, kurşuna dizilen arkadaşları için şöyle bir soru sorar:
“Meyerhold ya da Tuhaçevski’nin mezar taşlarını nereye dikebilirsiniz? Bunu ancak müzik yapar onlar için. Benim senfonilerimin çoğu mezar taşlarıdır. Kurbanların her biri için bir beste yapmak istiyorum ama bu olanaksız, o yüzdendir ki müziğimi onların tümüne ithaf ediyorum.”
Kendisinin 5. Senfoniden sonra değil 7. Senfoniden sonra yaşama döndüğünü düşünür. “Benim requiemim (ağıt) yedincidir” der ve simgeselleştirilmesine kızar. Onun için 7. (Leningrad) ve 8. (Stalingrad) senfonileri tamamen savaş senfonileridir. 4. Senfonisini yahudi düşmanlığına inat bestelediğini söyler ki bu senfonisi eser yazıldıktan ancak 25 yıl sonra çalınabilmiştir. 14. Senfoni’nin temasının ise ‘ölüm’ olduğunu belirtir, müziğiyle insanları idam eden kasapları protesto ettiğini söyler. Yaşamı boyunca mevcut sistemin sanat üstündeki baskısından rahatsızlığını dile getirir, türlü yüceltmelerle yüklü nutuklara öyle kızar ki o nutukların kulaklarını kusturduğunu söylemektedir. Şekspir’den orkestra uyarlaması Lady Macbeth eseri için “Müzik değil karmaşa” diyen Pravda gazetesindeki makaleden sonra bestecinin adeta linç edildiğini de anlatır, yasaklanan eserleri için Stalin’i ima ederek “Ben sanattan anlayan bir cellada rastlamadım” diyor ve devam ediyor: “Külahıma anlatsınlar, bazen ölüm kamplarının komutanlarının Bach’ı, Mozart’ı sevdiklerinden anladıklarından söz edilir, yalandır bunlar.”
Şostakoviç ve Sovyet sanatçılar İstanbul’da

Pek bilinmeyen bir not olarak Şostakoviç yıllarca kafasında bir şarapnelle yaşadığını farkeder, doktorun parçayı çıkartalım isteğini reddeder çünkü belki de birçok bestesinin kaynağı kafasında dönen o uğuldamadır. Şostakoviç, muktedirlere efendimcilik yapılmasına hayli kızmaktadır; Stalin’e, bir gecede 3 ayrı şef değiştirerek nasıl plak hazırlanılıp sabaha teslim edildiğini anlatır. Stalin ölü bulunduğunda pikabında Şostakoviç’in de arkadaşı olan ünlü piyanist Yudina’nın o gece plak için çaldığı Mozart’ın 23 no’lu piyano konçertosu kaydının olduğu görülmüşür. Yasaklanan Lady Macbeth eserinden sonra 37 gün süren bir turne olarak 23 konser verdikleri Türkiye ziyaretinde, Atatürk’ün davetlerinde zorunlu olarak nasıl jaketatay giymeyi öğrendiğini ve döndükten sonra bu kıyafetiyle biraz hava attığını da öğreniriz. Daha sonradan geziyi şöyle değerlendirmiştir. “Olağan üstü bir geziydi; bir ay yedi günlüğüne Türkiye’deydik. Ülkenin ekonomik ve kültürel düzeyinin yükselmesine hepimiz tanık olduk, Türk sanatçılarla ve vatandaşlarla tanıştık, karşılığında biz de onlara Sovyet kültüründeki başarıları gösterdik’’ der. Türkiye ziyaretinde bir röportajda ise özet olarak “Ülkenizde müzik kampanyaları yapın, kendi öz halk müziğinizi çalışın” der.
Volkov’un Tanıklık Tutanağındaki sayfalarda Şostakoviç’in ortaya koyduğu eserleriyle ilgili tepkilere, kendi görüşlerine; librettolara, Kızıl Beethoven’lara, Glinko operasına, Burun operasına; film müziklerine, taklitçi bestecilere, Ecinniler’in yayınlanmayan bölümü gibi sayısız itiraz ettiği ya da övgüyle bahsettiğini konuya da rastlarız. Onun özellikle Rus edebiyatından sayısız isimle ilgili anı ve örneklemelerini okuruz.
“Bana bir yazar üstüne tez yaz deseler Çehov’u seçerdim” diyor bir yerde Şostakoviç. Eserlerinde büyük oranda halk edebiyatından beslendiğini anlıyoruz ve özellikle genç müzisyenlere de bunu tavsiye ettiğini… Esinlendiği, müziğiyle yeniden anlattığı edebiyat isimlerinden bazılarını listelemeyi uygun buldum, onca eserinde adı geçen yazar ve şair isimlerini gördükçe bu üstün yetenekli büyük besteciyi daha da merak edip eserlerine ilgi duymamak elde değil. Bestelediği 15 senfonin yanı sıra, kitabın sonunda edebiyat ile bağ kurduğu belli eser isimlerinden bazıları şöyle listelenmişti: Opus 20, Pervoe Maya-Kirsanov şiiri (1 Mayıs) Opus 19, Mayakovski güldürüsü. Opus 17, Bezimenski şiiri. Opus 15, Burun Operası-Gogol. Opus 21, Japon şiirleri. Opus 29, Lady Macbeth. Opus 32, Hamlet fon müziği. Opus 35, Papaz ve İşçi Balde’nin Masalı. Opus 46, Puşkin şiirleri. Opus 77, Anayurt şiiri. Opus 79, Yahudi halk şiiri. Opus 87, Lermontov şiiri. Opus 88, devrimci şairlerden 10 şiir. Opus 91, Puşkin şiiri. Opus 113, Yevtuşenko şiiri. Opus 121, Krokodil mizah dergisi. Opus 136, Dolmatovski şiiri. Opus 135, Lorca, Apolloinaire, Kuklelberger ve Rilke şiirleri. Opus 176, Ecinniler (Dostoyevski) romanından Yüzbaşı Lebgadkin’in şiiri. 13. Senfoni, Babıy Yar.
Şostakoviç eserlerinden çoğu kişin duyduğu birkaç örnek daha vermek isterim:
İlki Jazz Vals adlı eser 1956 yapımı bir Sovyet filmi olan The First Echelon (Birinci Kademe) için bestelenmiştir. Shostakovich: Jazz Suite No. 2 – VI. Waltz II
Bir diğer dinleme önerim; Şostakoviç’in ünlü 5. Senfonisidir, Yeşilçam filmlerindenTarkan filmlerinde kullanılmıştır.
1 Yorum
https://interpharm.pro/# canadaian pharmacy
rx canada pharmacy – internationalpharmacy.icu Read information now.