Derya BALCI
İnsanlık yeryüzünde var olduğundan beri, insanın ilgilendiği her şey edebiyatın ilgi alanına girmiş ve edebi eserlerde insanın anlam arayışı, yaşamı sorgulayışı günümüze kadar süre gelmiştir. Vüs’at Orhan Bener için bu arayış 10 Mayıs 1922 yılında Samsun’da başlar. Askeri eğitimini 1947 yılında tamamlayıp zorunlu görev süresini tamamladıktan sonra istifa eder ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydolur. Zorlu bir üniversite öğrenciliği süreci yaşar. Mezun olduktan sonra hukuk alanında çalışmaya devam eder ve emekli olduktan sonra yazılarıyla geçimini sağlar. 31 Mayıs 2005 yılında Ankara’da bu yaşamdaki anlam arayışı son bulur.
Edebiyat dünyasında öyküleriyle yer edinen Vüs’at O. Bener, öykücülüğümüzü geliştiren yazarların başında gelmektedir. Gerek kullandığı dil gerek günlük sıradanlığı kurmacaya dahil etmiş olması, onu vazgeçilmez kılmıştır. Kendisi gözden ırak olmayı seçtiği için edebiyat okurlarının gözünden uzakta kalmış dolayısıyla yeterince değerlendirilememiştir. Adı “acı çekerek yazan”, “kılı seksen yarar”, “çetin ve derin” edebiyat adamına çıksa da eserlerindeki emek gözden kaçmamaktadır. İnsan yaşamının sonu “ölüm”dür ve insan bunu bile bile yaşam savaşı verir. İşte bu noktadaki varoluşsal çıkmazın anlamsızlığı ile boğuşur Bener. Hikâyelerin odak noktası kader çıkmazıdır diyebiliriz.
Vus’at O. Bener’in hikâyeleri, özyaşamöyküsel nitelik taşımaktadır. Hikâyelerinde ölüm, imge olmaktan öteye geçmiş, önemli bir konuma sahip olmuştur. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Günlük hayattaki sıradanlığı, ham gerçekliği edebi bir temele oturtarak kaleme alır eserlerinde. Öykülerinde küçük kentlerin, küçük insanlarının, basit yaşayışlarını konu edinir. Taşradaki günlük yaşayışı, küçük esnefin ve memurlari tek eğlencesi olan içki alemlerini, gençlerin sonuca ulaşamayan sevgilerini konu edinirken kişilerin ruhsal derinliklerine de inmeye çalışmıştır. Bunu yaparken bilinçaltında birikmiş yaşanmışlıkları kurmacayla birleştirir. Öykülerinde konuşmalara ve monologlara sıkça yer verir. Dilimize göstermiş olduğu özen ve titizlik gözlerden kaçmamaktadır. Bu da onun öykücü olarak başarılı olmasının nedenlerinden biridir. Yeni anlatım biçimleri arayan yazar, eleştirmenler tarafından şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla, hatta bozmakla eleştirilir. Bener okuyucusu olmak, edebi eserlerdeki incelikleri kavrayabilen, eserlerinin anlaşılması için karşısında donanımı yüksek, kültürlü, belli bir entelektüel seviyede okuyucu olmayı gerektirir. Vüs’at O. Bener’in öykücülüğü, öykülerinde yer verdiği olaylar, kişiler ve çevreyi ele alış bakımından Sait Faik Abasıyanık izinde geliştirdiği söylenebilir. Bener okuyucusu olmak, edebi eserlerdeki incelikleri kavrayabilen, eserlerinin anlaşılması için karşısında donanımı yüksek, kültürlü, belli bir entelektüel seviyede okuyucu olmayı gerektirir. Bu noktada da İkinci Yenilerden etkilenen Cahit Zarifoğlu’nu anmak gerekir.
1950’lilerde yayımlanmış öyküleri çağdaşları tarafından yadırganmış olsa da günümüzde ne kadar yalın bir üsluba sahip olduğu yadsınamaz bir gerçek olmuştur.
Sanatın ve edebiyatın amacı, çoğu yazara göre anlamak üzerinedir. Vüs’at O. Bener de çağını ve çağının gerçeklerini anlamak ve anlatmak üzerine eserlerini kurgulamıştır. Gerçekliği olduğu gibi aktarırken kendi bireysel gerçekliğini de, bireysel dünyasıyla gerçek dünya arasındaki açmazları arasında bağ kurmuştur. İmgeler dünyası, onun öykülerinde somutlaşmıştır.
7 yorum
Kutluyorum değerli yazınız ve önemli bilgiler için zaman zaman hatırlamak gerekiyor ,teşekkürler Derya hocam. Sevgilerimle 💕🌹🙏
Teşekkür ederim Esma Hanım. Sevgiyle, sanatla hep beraber…
Yayın hayatında başarılar.
Çok teşekkür ederim…
Dilin ustalıkla kullanıldığı eserlerinde, günlük hayatın sıradanlığı edebi bir boyuta taşınırken, insanın anlam arayışını ve varoluşsal çıkmazlarını da ele alan Vüs’at Orhan Bener’i çok iyi anlatmışsınız Derya Hocam.
Daha nice yazılarınızı okuma dileğiyle.
Saygılarımla…
Teşekkür ederim Ayhan Sönmez …