Sadece insana ait olduğu düşünülen gülme efektinin bireysel bir etki alanı üzerinden ele alınmak istenmesi, işlevinin yarattığı etkiyle açıklanabilir mi? Gülmenin toplumsal bir anlam taşıması gerektiğini düşünen Henri Bergson’un işlevsel ilkeler açısından ele aldığı bu teori, Freud’un bakış açısıyla bunun sadece bir haz unsuru olarak biçimlendiği çatışma alanlarına da gönlünü açabilir. Görülüyor ki yapısal işlevselcilik teorisi bazı işlev bozukluklarıyla mücadele etmeden varlığını sürdürme hayali kursa da hedefe odaklanmış enerji, özgürlüğüne ulaşmak için en kısa yolu tercih etmeye devam ediyor.
Tek bir tanımı olmayan ve birbiriyle kesişmeyen gerekçelerden beslenen mizah olgusu da her üretim alanı gibi kişisel edimlerin yardımcı unsurlarından birine dönüşüp sorgulanır hale gelebiliyor. Toplumsal eşitsizliklerin varlığını meşru hale getirdiği gülünç olma unsurları, etik kaygılardan soyutlandığında toplumsal eşitsizlikleri ortaya çıkaran bir unsura da dönüşüyorsa, bir işlev bozukluğundan söz etmeye başlayabiliriz.
Dipnotlar kısmından ulaşılabilecek akademik makalede altı çizilen ve eğlence anlayışının hangi arayışlardan günümüz eğilimlerine evrildiği sorunsalı etik ve özdenetim arasındaki ilişkinin önemi ortaya koyuyor. Aslanların Hristiyanları parçalamasıyla eğlenen Romalılar’ı düşündüğümüzde mizahla acımasızlık arasındaki ilişkinin kökenine kolaylıkla inebiliriz. 19. Yüzyılda zenginlerin zihinsel engellilerle alay etmek için düzenlediği tımarhane ziyaretleri de normlar ve kendini daha iyi hissetmek isteyenlerin bunu insanları aşağı çekecek girişimlerde bulunmasıyla ilgili süreçleri betimleyen ayrıntılar olarak karşımızda duracaktır. Yanı sıra bedensel kusurlarla alay edilen sirkler, etik mizah anlayışıyla davranışlara getirilen özdenetim sonunda gülmenin sınırlarını yeniden tanımlama gereksiniminin neden bu denli hissedildiğini diğer örneklerle birlikte en ayrıntılı şekilde ortaya koyuyor.
Kulağa hoş gelse de yeterince tatmin edici bir tanımı temsil etmeyen ‘yaratıcı mizah’ kavramının içini doldurdukça mizahın nasıl yapıldığı konusunu kültürel bir gösterge olarak ele almak daha önemli hale geliyor. Belki de hazırlık maliyetlerinin düşürülme gereksinimiyle tüm dünyada giderek yükselen ayaküstü mizah bağlamından yola çıkan sözlü performans uygulamaları, mizahın sonsuz önerme vaat eden uyumsuzluk teorisi aracılığıyla eksik olanın üstüne gitme eğiliminin yanında daha saldırgan bir üslubun önünü açmış, ona zemin hazırlamış ve yarattığı tahribatla insanları eğlendiren bir anlayışı güncellemiş oldu.
Bu konuda pek çok farklı görüş var. Cem Yılmaz ‘Diamond Elite Platinum Plus’ adını verdiği gösterisinde eksik olanın üstüne gitme anlayışını etik bulmadığını ve daha çok insanda ‘fazla’ olanın üstüne giderek mizah yaptığının altını çizmişti. Son gösterilerinde tercih ettiği içerik modelini açıklayabilecek bu sav, gençlik yıllarına ait şakaların da özeleştirisi gibidir. Çünkü sözlü performanslar açısından izleyiciyle kurulması arzu edilen sürdürülebilir reaksiyon için bulunan en kolay uygulama, kendine yıpratacak bir figür yaratıp onun üstüne yoğunlaşılan bir kurgu oluşturmak. Buna ofansif mizah diyorlar. Temelde toplumsal eşitsizliklerden besleniyormuş gibi gelişen bu kavram Gamze Gürler’in makalesinde aktardığı görüşlerde belirtildiği gibi bazen toplumsal eşitsizlikleri körükleyebilen tehlikeli bir silaha dönüşüyor.
Bu durum ofansif mizah tercihinin nasıl uygulandığına göre değişkenlik gösteriyor elbette. Ama bir güzergahta kestirme bir yol keşfedildiğinde o yol resmi bir yola dönüşene kadar tüm kurallar yeniden gözden geçirilir. Ofansif mizahın kestirme yolları da bunun nasıl ele alındığıyla şekilleniyor. Saldırganlık olarak deşifre edilen ofans kavramının yanlış anlaşıldığını düşünen Barış Ünver, bunun aslında gücendirme olarak düşünülmesi gerektiğini belirtse de ikisinin arasında çok ince bir çizgi olduğunu belirterek ofansif mizahın bu iki tanımla da açıklanamayacağını belirtiyor. Özetle ofansif mizahı en masum haliyle uygulayan dahi kırıp dökmeden yapamıyor bu işi. Dolayısıyla sempati besleyenlere ‘gerçek ofansif mizah bu değil’ klişesiyle ofansif mizah kavramını koruma altına almaya çalışmak düşüyor.
Beklentinin gerçekleşmemesi üzerine kurgulanan mizah, her haliyle hayal kırıklığına gülmeyi önerdiğine göre konu beklentinin hangi gerekçeyle gerçekleşmediğini betimlemeye kalıyor ve yapılan mizahın türüyle beraber vurgusal konumunu bu beklentiler belirliyor. bu konuyu daha anlaşılır hale getirmek için her zaman verilen örneklerden biriyle ilerlemek daha doğru geliyor. “Yolda yürüyen adamın muza basıp düşmesi komiktir” deniyor yaygın olarak. Ama o muza basıp düşen adamı betimleyen önerme, aslında yan yollardan bu durumun neden yaşandığını da atlamadan sergiliyor gülmece konusundaki hünerini sergilerken. Eğer bu, yere çöp atan bir insanın görgüsüzlüğünü vurgulamak için tasarlanmışsa ve görgüsüzlük kişisel bir tercihmiş gibi betimlenmemişse, toplumsal anlam ilişkisi koparılmadan işlendiği için orada etik bir kaygı ortaya çıktığından söz etmemiz söz konusu olmayacaktır. Ancak çöpleri almadığı için görevini yapmayan bir temizlik görevlisini ya da yolda yürüme yetkinliğini sınıfsal ayrımlara bağlayan bir düşünceyi sergilemek için yapılan tanımlamalar, toplumun değer yargılarının korunmasını gerektiren bir ortam yaratacaktır. Ayrıca kişisel hazımsızlıkların etkisiyle belli yönelimler yaratıp algı oluşturma tehlikesi gibi ayrıntılara dikkat etmek etik bir gereksinim olarak kapıyı çalacaktır. Kendi etik normlarını oluşturan anlatım tercihlerinin yanında etik yönelimleri kişinin tercihine bırakan üsluplarla da karşılaşmak mümkün. Şaşırtmak ve normları kırmanın uyarıcı etkisi kötü niyetli düşünceler tarafından keşfedildiğinde zamanımızı kişisel propaganda çalışmalarının emrine verdiğimizin de farkına dahi varamıyoruz.
Mizaha ait evrensel betimleme ögelerinden biri olması bakımından abartının bir pekiştirme unsuru olduğu düşüncesini umursamadan bir aşağılama unsuru olarak kullanmayı tercih etmek, asıl kullanım amacını da toplumsal yaşantının bir düşmanı haline getirebilir. Bir insanı, kurumu, yapıyı ya da düşünceyi aşağı çekme arzusuna mizah kılıfı giydirmek, politik hedefleri ve burada yönetmeye çalıştığı nefret olgusunun beslediği hazımsızlığı örtmek için mizahı kullanmak kötü niyetin ötesinde patolojik açıdan da incelenmeyi hak ediyor. Çünkü siyasal düşüncesinin toplumdaki karşılığına zarar vereceğinden endişe ederek çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayamadığı için İntihar eden babayla alay etmek insanlık tarihine ilişkin tüm kazanımlara düşman bir kesimin varlığını bize hatırlattığı için endişe vericidir. Mücadelesini sosyal medya kanalıyla paylaştığı için hasta bir insanla ya da cinsel tatmin ve zevk olgusu üzerinden tecavüz mağduruyla alay etmenin, bunu yaparken insanlardan tahammül beklediğini belirtmenin, bunu meşru göstermek için mizaha sığınmanın aslanların parçaladığı insanlarla eğlenen Romalıların durumunu anımsatmasından kendimizi nasıl sakınabiliriz ki?
Temel bir düşünce olarak insanların yitirdikleri edimle alay ederek toplumla iletişim kurmaya engel olamama hali sağlıklı bir ruhsal yapıyı tarif etmiyor. Saçları dökülmüş bir insana kel şakası, kilolu bir insana şişman şakası yapmak kadar o şakaya gülmek de ruh sağlığı ve 15. Yüzyıldan bu yana mücadelesi verilen ve mizah içinde geliştirilmesi ümit edilen zeka seviyesine ilişkin ipuçları vermektedir. Fazla olanla, başkasından gasp edilerek elde edilenle, toplumsal normlarla, kişinin sahip olduğu için övündüğü ayrıntılarla aynı kıvamda şakalar yapmayı denemek zekayı test etmek için daha doğru bir metot olabilir.
Okumalar ve Öneriler…
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1099451
https://www.okan.edu.tr/hukuk/sayfa/8035/hukuk-guldurur-mu-ofansif-mizah-ve-sanat-ozgurlugu/
1 Yorum
buy prednisone without a prescription: https://prednisone1st.store/# prednisone 40mg