Zahide Koçyiğit’in ilk şiir kitabı Gözbağı, Klaros Yayınları tarafından yayımlandı. Daha önce Şiirden, Eliz Edebiyat, Caz Kedisi, Akatalpa, Deliler Teknesi gibi dergilerde okuduğumuz şiirler, kitap oylumunda okuyucusuyla buluştu.
Koçyiğit’in şiirlerinde geleneksel şiire hakimiyeti yanında günümüz şiirini de imbikten süzmüş olduğunu fark ediyoruz. Geçmişi ve bugünü iyi bilmenin gücü dizelere yansımış. Sözcükler titizlikle seçilmiş, şiiri beslemiş, sağlamlaştırmış. Kitabı okurken boşlukta yönünüzü yitirmiyorsunuz. Dingin, ne istediğini bilen şiirler var önümüzde.
“belleğin tarlası
ihmalin mahsulleriyle geçkin
koşarken avlunda
yitirdiğim
sabrın çekirdeğidir”
Sabrın Çekirdeği şiirinden alıntıladığım dizelerde de görüldüğü gibi derinlik tüm şiirlere hâkim. Ama derinliğe rağmen suyun dibini görebiliyorsunuz. Suyu bulandırıp derinliği kapatmak amacında değil şair. Her şairin bunu ilk kitabında başarabildiğini zannetmiyorum. Zahide, doğru zamanı beklemiş görünüyor.
Çocukluğuyla, ilk gençliğiyle, aşkla, hayatla, ölümle, yanılgılarla, şehir yalnızlığıyla, Tanrı’yla hesaplaşıyor şair. Elinde iki uçlu bir mızrak var. Kendini kanatmaktan çekinmiyor. Toplumun ayıplarına, günahlarına, yasaklarına karşı dimdik durmayı, kendi şarkısını söylemeyi başarıyor.
“beşinci katta bir kuyu
-gayya mı- “
“hayatın yuları
mabet ağacına bağlı
çocukluğun aynı yaşta kalışı gibi durur.”
“evrenin görkemli boşluğu taşıyabilir mi
içime sığan bunca boşluğu
ya da
göğü ikamet gösteren tanrının dinleri”
Şiirleri her okuduğunuzda farklı tatlar, farklı manzaralar buluyorsunuz. Doğrusu Zahide Koçyiğit’in bundan sonra neler yazacağını merak ediyor, şiir dünyasına hoş geldin diyorum.