İbrahim Ekrem Keleşoğlu
Yeni Dalga Avrupa sinema tarihi içinde öncülleri “İtalyan Yeni Gerçekçilik” ve ”Fransız Şiirsel Gerçeklik” kadar önemli olan bir akımdır. Yarattığı özgün sinemasal alanın etkileriyle deneysel çalışmaların kapılarını açan kavramsal fenomendir. 1950’ler ile 1960’lı yıllar arasında oluşan Yeni Dalga Akımı, bir entelektüel birikimden ya da sinema teorisinden değil, kendi yaşanmışlıkları ve algıları üzerinden kurguladıklarını sinemalaştırmak isteyen insanlarının doğaçlamalarından oluşmuştur. Yapılan işe Yeni Dalga adı sinemacılar tarafından verilmemiştir. Bu isim L’Exprees dergisinin oluşmaya başlayan hareketle ilgili yaptığı değerlendirme sonucunda “Yeni Dalga Geliyor” başlığını atmasıyla ortaya çıkmıştır.
Burada açıklanması gereken; Yeni Dalga Akımı içinde, sinemanın klasik kavramsal kalıplarına bağlı kalarak film üreten yönetmenlerin de olduğudur. Ancak Yeni Dalga Akımı dönem itibariyle farklılaşan bireysel-toplumsal ve politik dönüşümlere yer vermiş, kurgusu, görselliği ve anlatım teknikleri ile geleneksel paradigmayı reddetmiştir. Bu kopuşu gerçekleştiren yönetmenlerin en önemlileri, “Cahiers du Cinema” dergisinin yayın kurulunu oluşturarak Yeni Dalganın kült filmlerini çeken, gençliklerinde okulu kırarak Fransız Sinemateki’nde yaşayan meteliksiz sinefiller arasından çıkmıştır. François Turuffaut, Jean-Luc Godard, Jacquez Rivette ve Eric Rohmer gibi.
Yeni Dalga ‘akım’ olarak telaffuz edilmesine rağmen hangi film ile başlatılacağı bilinmeyen, bütünsellikten uzak bir akımdı. Bu da Yeni Dalga’nın bir sinema akımından daha çok, dönemsel hareket olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Bu dönem, ağırlıklı olarak “Cahiers du Cinema” dergisinde toplanan sinefillerin film çekerek kendilerini ifade etmeye çalıştıkları bir dönemdi. Yani “Cahiers çetesi” dönemi. Karakter olarak birbirlerinden farklı olan bu yönetmenler çektikleri filmleri özgün olmanın ötesine taşıyarak bir akımının parçası olamayacak kadar kişiselleştirmişlerdi. Bu uylaşımsızlık her ne kadar Yeni Dalga’ya bir özgünlük alanı oluştursa da, bütünsellikten uzaklaştırmıştır.
Sinema yazarlarına göre Yeni Dalga yönetmenleri üç kategoriye ayrılmaktadırlar. İlk kategori “Chaiers Çetesi” Turuffaut, Godard, Rivetti ve Rohmer den oluşmuştu. İkinci kategori “Sol Yaka” yönetmenleri olarak bilinen Varda, Resnais ve Demy dir. Üçüncü kategoride ise “Profosyonel Sinemacılar” olarak adlandırılan Roger Vadim, Lois Malle ve Alexandre Astruc vardır.
Yeni Dalga’nın başlangıcının belirsiz olduğu söylenmesine rağmen François Truffaut’un 400 darbe (Les Quarte Cent Coups, 1959) filmi, bu akımın temel özelliklerine sahip ilk film olarak kabul edilir. Bu da onu Yeni Dalgayı başlatan film yapar. Ancak daha öncesinde “Profosyonel Sinemacılar” Yeni Dalga’nın habercisi olan filmler çekerek, bu dönemin önünü açmışlardır. Alexandre Astruc’un Aksi Rastlantılar’ı (Les mauvaises rencontres, 1955), Roger Vadim’in Ve Allah Kadını Yarattı’sı (Et Dieu… crea la femme, 1956), Luis Malle’nin Aşıklar (Les amants, 1958) filmi bunların en önemlileridir. “Sol Yaka” yönetmenleri de filmleriyle Yeni Dalga üzerinde etkili olmuşlardı. Aralarında ki farklılıklara rağmen “Sol Yaka” Yeni Dalga’nın siyasi ve avangard alt kanadı olarak görülmüştür. Onların “Sol Yaka” olarak tanımlanmaları, Seine Nehri’nin sol yakasındaki sanatçıların merkezi olan Montparnesse ve Quartier bölgelerinde yaşıyor olmalarındandı. Yeni Dalga’nın “Chaiers du Cinema” dergisi yönetmenleri, “Sol Yaka” grubunun sinemasından etkilenmiş, özellikle Agnes Varda’nın “kontrpuan”, “uzaklaştırma” ve “sine yazı” gibi sinema yöntemlerini kendi filmlerine uyarlamışlardır.
Yeni Dalga yönetmenleri üç kategoriye ayırmak doğru bir sınıflamadır. “Profosyonel Sinemacılar” ile “Sol Yaka” yeni bir sinemanın oluşumu, çekim teknikleri ve sinematik yöntemler konusunda Yeni Dalga’ya filmleriyle önemli katkılarda bulundular. Ancak Yeni Dalga ağırlıklı olarak “Chiers du Cinema” dergisi yazar-yönetmenleri tarafından oluşturulmuş bir sinemasal alandır. Bu yönetmenlerin 1959 ile 1963 yılları arasındaki yaptıkları kült filmler ile Yeni Dalga’nın gerçek bir dönemsel sinema olması mümkün olmuştur.
Yukarıda belirtildiği gibi, dönemi başlatan film François Truffaut’un 1959 yılında çekitiği 400 darbe (Les Quarte Cent Coups, 1959) dir. Yarı otobiyografik film, Jean Pierre Leaud’nun canlandırdığı Antoine Doinel karakterinin zor geçen çocukluk dönemini anlatıyordu. Gayri meşru bir ilişkiden doğan Antoine’nin, soy adını aldığı üvey babası ve annesinin ilgisizliği ile uyum sağlayamadığı okulu arasında savrulmasını anlatan film aslında Truffaut’nun kendi hikayesidir. Bu film Truffaut’a 1959 yılında Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü getirdi. Sonra Truffaut, zaman zaman Doinel’e geri dönerek, Doniel karakterinin yetişkinliğe geçiş dönemini anlatmaya devam edecekti. Çünkü Antoine Doinel karakteri Truffaut’a göre, bütün kültürlerin gayri meşru çocuğuydu.
400 Darbe, 3 Haziran’da Champs-Elysees’de gösterime girdikten sonra 450 bin kişi tarafından izlenir. Ticari ve eleştirel anlamdaki başarısı Truffaut’un tanınmasını sağladı. Bir yıl sonra çektiği “Piyanisti vurun” (Tirez sur le pianiste, 1960) filmi, İnce bir zeka ve soft erdemle zenginleştirilmiş karmaşık bir duyarlılığa sahipti. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ikisi erkek, biri kadın üç arkadaşın öyküsünü anlattığı “Unutulmayan Sevgili” (Jules ve Jim, 1962) filmi ise daha sonradan Truffaut’nun en iyi filmi olarak nitelendirilecekti. Bu filmlerden sonra 1964 yılında çektiği “Yumuşak Ten” (La Peaud douce, 1964) filmiyle de belki Yeni Dalga’nın son filmini çekiyordu. Ki muhtemelen bunu kendisi de bilmiyordu.
Yeni Dalga’nın “Cahiers du Cinema” dergisi yönetmenlerinden bir diğeri de Jean-Luc Godard’dır. Serseri Aşıklar (A bout de souffle, 1962) filmi bu akımın en önemli ve en çok konuşulan filmlerinden biridir. Jean-Paul Belmando’nun oynadığı Michel Poiccard/Laszlo Kovacs karakteri üzerine kurulan filmde Godard, küçük burjuva değerlerine saldırıp, onları sorgular. Senaryo olmadan çekilen Serseri Aşıklar, verilen suflelerle karakterler canlandırıldığı için nitelik açısından tartışmalıdır. Bu film sinema dünyasına, sonraki filmlerinde de hep Michel Poiccard’ı oynayacak Belmandoyu kazandırmıştır. Ama asıl kazanım; parizyen kadınların en güzeli Jean Seberg gibi bir Yeni Dalga ikonu yaratmasıdır. Godard daha sonra Hayatını Yaşamak (Vivere sa vie, 1962), Küçük Asker (Le petit soldat, 1963) ve Çete (Bande a part, 1963) filmlerini çekecektir. Godard filmlerini Varolulculuk tezleri üzerine inşaa etmeye çalışırken, Bertolt Brecht teorisine de yakın durmuştur. Filmlerinde iletişim bozukluğu içinde olan modern insanın farklı yaşam biçimlerini, us dışı sosyal sistemleri, politik dönüşümleri ve güncel olayları konu almıştır
Yeni dalganın “Cahiers” dergisinden gelen diğer önemli yönetmenler Eric Rohmer ile Jacques Riverre’dir. “Cahiers du Cinema”nın editörü olan Eric Rohmer’in Aslan Burcu (1962) ve Suzan’ın Kariyeri (1963) filmleri ile Jacques Rivetti’nin Paris Bizimdir (1961) ve Diderot Rahibesi (1966) filmleri bu dönemin simgesel ipuçlarını barındırırlar.
Yeni Dalganın “Sol Yaka” gurubu içinden de bu dönemin önemli filmlerini yapan yönetmenler çıktı.
Jacques Demy’in Lola Montez (1955), Agnes Varda’nın 5’ten 7’ye (1962) ile Mutluluk (1965), Alein Resnais’in Hiroşima Sevgilim (1959) ile Acı hatıralar (1963) filimleri sinema klasikleri ardında yerlerini aldılar.
Burada bir kısım eleştirmen göre Yeni Dalgayı 400 Darbeden önce başlattığı söylenen Claude Chabrol’ ün “Yakışıklı Serge” (1958) filmini anımsamamız gerekir.
Ama asıl büyük saygıyı, bu önemli sinema hareketinin taşıyıcısı olarak ön plana çıkan efsane ”Cahiers du Cinema” dergisinin 90 sayısından 74’ünü kanserden öldüğü yıl 1958’e kadar çıkartan büyük sinema insanı Andre Bazin’e sunmalıyız..
Yeni Dalga 1960 ların sonuna doğru sönümlendi.1968 yılındaki Mayıs olaylarının ve sonrasındaki özgürlük ortamına bağlı olarak oluşan yeni gerçeklikle örtüşecek paradigmaları oluşturamadı. Ancak bu daha detaylı ve içsel etmenleri de olan, neden-sonuç ilişkileri analitik değerlendirilmesi gereken bir durum. Bugün için bütünsel olmasa da, öğrettikleriyle var olan Yeni Dalga hareketi, sinema insanlarına doğru şeyler öğretmeye devam etmektedir.
1 Yorum
Pingback: Fransız Yeni Dalga Sineması - Zümrüdanka Dergisi