
Gülçin Sahilli
Attila İlhan, Kimi sevsem sensin şiirinde, akşamın ceketi omzunda saatlerinden geçen bir adamın, bulvardaki yaldızlı hanımlarda, kırmızı ayakkabının asıl sahibini aramasını anlatır.
Şiir, görsel kırılmalardaki farkın, aslında hep asıl âşık olunanın bir benzerini bulma hikayesi olduğunu üst perdeden yineleyip durmaktan eşsiz bir tat almaktadır. Sevilen öyle sevilmiştir ki yerine gelen suretleri sadece onu renklendirmektedir. Sevilendeki kusurların seyreltildiği suretler ne yazık ki sadece onu tamamlamaktadırlar. Hiç vazgeçilemeyecek ve her uzaklıktan yalın ayak geri dönülecek demirbaş sevgiliyi, kopyaları biraz daha parlatmaktadır.
Şiirdeki yırtıcı düş kırıklığı, çoktan geçsen de kaldığın, her gelen de onun bir parçasını bulup aynı sevmeyi umduğun, aynı tanrıya yeniden tapmak için bahanelerin misafiri olduğun, konforlu bir zindan da yaşamayı seçmenin akla sığmayan huzurunu düşündürür. Tüm piyonların şahın kudretini giyindiği sonu gelmez hamleler dizisidir akan ve yakan dizeler.
Bütün bir şiir, bir daha öyle yüksek bir aşkın tekrarlanmayacağı yarasını kazıyarak geçer de gitmez akıldan. Kimi sevsem sensin şiiri, kalbin aşka farklı zamanlarda farklı insanlarla bakarken, bedenin eski bir pervazın arasında can çekişmesini bağır çağır yazmaktadır.
Kimi sevsem sensin / hayret
Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
Aslında sevilen de sevilmek zorunda kalınanlar kadar sıradanken şair kalbinde kervan geçmez ıssızlıklara yükseltilir. Çoğunlukla kalbin çarpıntısını anlatabileceğimiz en düz hayranlık biçimi aşktır. Sözcüğün sesi hayli çelimsiz olsa da verdiği hasarda vaveylanın atası saklıdır. Bir de “Hayret” sözcüğünün taksim işaretiyle belirtilmesi, kuvvetle muhtemel şairin ortasında savrulduğu karmaşayı taksim taksim anlatma ve ayırma biçimi olmalıdır.
Gözleri maviyken yaprak yeşili
Senin sesinle konuşuyor elbet
Kalpteki sevgiliyle yolda yürünen sevgili bir görü yanılmasıyla birbirlerinin üzerinde eşleşirler. Hepsi aslına dönüşür hepsi aslında yiter. Bitmeyen bir sesi ararken, kendini bitirmenin dize biçiminde yontulmuş halidir. Ne de olsa ses olan her göz dekoltesinin soluk olamayacağı aşikârdır.

Yarım bakışları o kadar tehlikeli
Senin sigaranı senin gibi içiyor
Göz ucuyla dünyayı döndüren bu alımı çalımından küçük kadınlar, ilk benzerlerini zarar ziyan yaftasında yaşatırken onun gibi de verevine yaşamaktadırlar. Bu yelkene sığmayan dalgalanma, şair de öyle derin bir kurgu fırtınası yaratmıştır ki dizelerdeki keder, her okuduğunuzda usanmadan yine yeni yeniden saçar kendini ulu orta…
Kimi sevsem sensin / hayret
Senden nedense vazgeçilemiyor
İşte tüm kilitleri anahtarsız açan dizenin bütün bütün kıyısındayız. “Senden nedense vazgeçilemiyor.” Birinden vazgeçme ihtimalinin olmamasının yarattığı şaşkınlıkla bilinmezlik arasındaki kaos, dizenin koynunda boylu boyunca yatmaktadır. Vazgeçilmez olma ihtimali, vazgeçemeyen kadar vazgeçilemeyen arasında gidip gelen onlarca değişken yaratabilir. Bu dizenin hepimize kuyunun en kör karanlık yerinden seslenme sebebi, içimizdeki en kör dehlizi teklifsiz keşfetmiş olmasıdır. Kalbin dönüp dönüp sevdiğinin bir benzerini bulmasındaki yegane karanlık da bu değil midir?
Her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
Sarışın başladığım esmer bitiyor
Öyle bir sevmektir ki ne aşk yeter anlatmaya ne de şehvet… Attila İlhan’ın sevdiği sözcüklerden biri olan birdenbire gibi sevişmek birdenbire olsa da sevmek birdenbire bitmez. Aşkın mevsim almayan hükmedici bir ezası vardır. Şairin hayatında kimin olduğunun önemi kayıtsız sönmüştür. Sevmek de sevişmek de sahibinden uzakta, elde kalan dolunaya karşı dışarıdan duyulmayan acı bağırmalara dönüşmüştür.
Kimi sevsem sensin / hayret
Kapıların kapalı girilemiyor
Sanırım kadınların yorulmaktan vazgeçince kalp kapısını yüz yerinden zincirlemesi bu dizeleri açıklayacaktır. Burada adı en üstte yazan, şair değil kadındır. Ve bir kadının gidince dönmeyeceği düz bir cümle gibi gösterilmiş kanatlı bir dizeyle anlatılmıştır. Oysa kadınların dönüşsüz gitmek için kanatlara ihtiyacı yoktur.
Kimi sevsem sensin / senden ibaret
Hepsini senin adınla çağırıyorum
“İbaret” sözcüğü, bendeki kişisel sözlükte her daim kalanı boş, kalanı yokluk anlamı vermiştir. Tüm bir sonbahar, tüm fısıldayan çağrılar ibaretin içinde gizlidir. İbaret bitince, nihayetle kıymetin bağlantısı da bitmiştir.
Şiirin bu basamağında durup, şairin odasından kendi odama adımlarım yeknesak, kalbim çetrefil yürüyorum. Aynı çaresizliğe kendimi zincirlediğimde sözcükler tamamlanması ne mümkün cümlelere yerleşiyorlar. Kimi sevsen o olması, her zaman ilk aşkın ya da daha öncesinde çok sevilmiş olanın bir benzerini bulmak mıdır? Sanırım bu huzur ihtiva eden ruh durumu, insanın güvenlik alanı olduğu gibi kalbinde güvenlik alanı olmasındandır. Yüzün, sesin, huyların ya da iklimin birbirine benzerliğiyle kişi kendini duygularının zarar görmeyeceğine inandırmak ister. İncinmeyeceğine dair tek taraflı antlaşmalar mühürler. Oysa bu yeni gelene büyük haksızlık değil midir? Bazı haksızlıklar istemeden yapılır evet de özrün kabahatten büyük olmaması elzemdir. Hisler üzerlerine vazife olmayan kargaşalara yol açtıklarında, seven de sevilen kadar suçsuzdur.
Ustayla yolu uzunca omuz omuza yürüsek de şu fikirde yazık ki ayrılıyoruz. Kimi sevsek o olabilir şayet belki benzer de aslı kadar benzersizdir. Yoktur bir benzeri belki de hiç birimizin…