Bireyin özgürlüğünü savunan ve “Var oluş, özden önce gelir. “önermesini temel alan Varoluşçuluk, 20.yy’ın ortalarından itibaren düşünce ve edebiyat dünyamıza girmiş felsefe ve sanat akımıdır.
Bireyin yaşam denilen varoluş yolculuğunda aklın mı yoksa duyguların mı önemli olduğu düşüncesi temelinde şekillenir. Sadece insan var olabilir, kendini tanıyabilir, kendini sorgulayabilir; dahası düşünen birey duygularıyla beraber çevresiyle bütün oluşturabilir ve kendi varoluşunu kanıtlayabilir. İnsan, kendi değerlerini kendisi oluşturabilir.
J. P. Sartre‘a göre: Varoluş özden önce gelir ve her bir kimseye bir öz kazandırmayı sağlayacak özgürlükle özdeştir; insan ne ise o değildir, ne olmuşsa odur. İnsan kendini kendi yapar, daha önce kazandığı bazı belirlenimlerin elverdiği ölçüde kendine biçim verir, kendini oluşturur.
Bulantı, varoluşçu akımın sözcülüğünü üstlenen Jean Paul Sartre’ın ilk romanıdır. Günlük türünde yazılmış olan romanda, bireyin yani Antoine Roquentin’in, kendisine, topluma ve dünyaya karşı duyduğu tiksinti konu ediliyor. Tarih yazıları yazan ve seyahat ederek yaşamını sürdüren Antoine Roquentin, Bay de Rollebon hakkında kitap yazmaya başlar. Günlüklerinden oluşan bu kitabın yazım sürecinde Otodidakt ile arkadaşlığı, Bouville’de kaldığı otelin patronu ve garson kız Madeleine ile ilişkileri sırasında yaşadıkları varoluşumuna katkı sağlar. Bazen içini pislik ve bulantı o kadar çok kaplar ki ortamın kalabalık ya da kendisinin dört duvar arasında olması fark etmez. Bulantı, varoluşumun bir göstergesi, sancısıdır. Bulantının Bay Roguentin’i ne zaman yakalayacağı belli değildir. Varoluşum her an devam etmektedir: Yemek yerken, kitap okurken, kütüphanede Otodidakt’ı izlerken. Bulantı her an onunladır. Kendisinden, vücudundan, çevresinden kısacası yaşadığı bu şehirden ve dünyadan da tiksinti duymaktadır.
Patron kadını beklerken dinlemiş olduğu “ Some of these days / You’ll miss me honey!” müzik sayesinde vücudu katılaşır ve müziğin notalarında huzur bulur. İlk defa bulantı yaşamadığını düşünür. Bouville’de günlük yaşam Bay Roguentin’in günlüklerine yansırken – resim sergisi, pazar gezileri, kütüphane odası, sokakların görünümü – bir gün çocukluk arkadaşı Anny’den mektup alır. Anny, kendisi ile beş gün sonra Paris’te Espagne Oteli’nde buluşmak ister. Anny ile buluşmaya gidene kadar yazmaya devam eder, çünkü hayatını haklı çıkaracak tek şey Bay de Rollebon’un yaşamını yazdığı kitabıdır. Günlük tutmaya devam eder. Pazartesi gününden öğrendiğimize göre yazmayı bırakır, Bay de Rollebon’u yazmak istemez. Karşılaştığı gerçek ise, o andan itibaren hayatını ne yapacağıdır. Kendi kahramanının hayatından etkilenen Roquentin, “ Kendi geçmişimi elimde tutamamış olan ben, bir başkasının geçmişini kurtaracağımı nasıl umabilirim?” diyerek eline kalemi alıp yazmaya karar verir ve tek isteği artık bu kitabı bitirmek olur. Kendi varlığını hissetmemek için Rollebon’un varlığına ihtiyaç duyar. Varoluşumunu tamamlaması gerektiğini düşünür.
“ … Düşündüğüm ile varoluşmaktayım. Oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bile ( korkunç bir şey ) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. Nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka şey değil. …”
Anny ile buluşmadan sonraki süreçte bulantı biraz olsun Antoine Roquentin’in yakasını bırakır. Öncesinde ise bir karar verir: “Ben de Anny gibi yapacağım artık, öldükten sonra yaşamaya devam edeceğim.” Şehirden ayrılmaya karar verir. Otelden ayrılırken yine hep dinlemiş olduğu müziği plağa koymasını ister garson kızdan. Yazacağı kitapta tek isteği, basılmış sözcüklerin ardında, sayfaların ardında varoluşmayan, varoluşun üstünde bulunan bir şeyin bulunduğunun sezilmesidir.” … Çelik gibi sert ve güzel olmalı, insanlara varoluşları yüzünden utanç duyurması gerek.” Düşüncense, Yeni Gar şantiyesinin buram buram ıslak tahta kokusu eşlik eder.
Yazmak, belki de depresif ruh hallerimizin içinden sıyrıldığımız varoluşumuzu gerçekleştirdiğimiz bir eylemdir.
Jean Paul Sartre, Bulantı, çev. Selahattin Hilav, Can Yayınları, 45. Baskı, Aralık 2019, İstanbul