FATMA KARAGÜLLE
GÜZ PENCERESİ
Roman

ARKA KAPAK:
Güz Peceresi’ne hüznün senfonisiyle başlamış, Tezer Özlü’nün beni korkutan, “Bu denli çok ülke, bu denli çok insan, bu denli çok roman kahramanı tanımalı mıydım?” sözünün gazabına uğramadan bir kaç roman kahramanı ve heyecan dolu hikâyelerle birlikte akıp gitmiştim. Her bölüm âdeta bana yürü diyordu. Hani Zen ustası öykülerinde bir diyalog vardır, onun gibi:
“-Yolu nasıl bulacağım ustam?
-Yürü!”
Yürüdüm. Hapishane koridorlarından Ege’ye, maviliklere kanat çırpa çırpa… Okura mitos ve fabldan başka bir şey okumayın önerisinde bulunan Schopenhauer roman dünyasının çemberini yüksek bentlerle ördürmüştü. Kanmadım o büyük dehanın sözlerine, uzun bir yolculuğa çıktım Fatma Karagülle’nin romanında. O yolu bir kez daha almaya hazırım. (Barış Erdoğan)
ÖZNUR EREN KANARYA
ACI BİBER REÇELİ

ARKA KAPAK:
“Gün gelir, beni unutursunuz.” demiştin, gidişinden bir gün önce. Şiddetle reddetmiştim seni. Ben haklı çıktım. Önceleri, “Neredesin babam?” dediğimde “Buradayım babam.” diyen sesini unutmaktan korktum. Ama unutmadım, sesini de seni de. Unutmamak zorundayım, saklanması, sürdürülmesi ve gelecekte umudu yeşertmesi için bana gereken ne kadar güzel birikimim varsa, hepsini senin anına yükledim çünkü. “İşte bu yüzden, sırf bu yüzden.” Unutmadım, unutamam… Her şeyi satmak ve unutmak mümkün mü gerçekten? Ben unutmak istemiyorum baba… Seni de geçmişe dair biriktirdiğim güzel anları ve anıları da hatırlamaktan vazgeçmek istemiyorum. Çocukluğumun beni ben yapan her ayrıntısını özenle saklıyorum. Anıları da sevgileri de… Bana bunu da sen öğrettin, bilmem biliyor musun? Her çocuk benim gibi midir? Ben çocukluğuma özel bazı anları, fotoğraflar halinde, belleğinde tutuyorum. Her piknikte, çakını kullanarak söğüt ağacı dalından düdük yaparken ıslıkla çaldığın o türküleri senden dinlerken ya da sana acemice eşlik etmeye çalışırken birlikte çekilmiş hiç fotoğrafımız yok, örneğin. Ama o anıların bendeki izi öylesine canlı, öylesine bugüne ait gibi…
“Söğüdün yaprağı dal arasında…” Pencere açıldı, Bilal Oğlan” “Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun…”
Dostlara sormak istiyorum şimdi:
“Sahi, albümdeki resimlere –hiç olmazsa ara sıra – baktığınız oluyor mu?”
MEHMET BİNBOĞA
EFELYA

ARKA KAPAK:
Quasimodo’nun, “Ben senden geri kalanım acılar içinde.” sözü her okuru yaralamıştır. Efelya romanı için de bir cümle yazmam istenseydi bu, “Efelya, ben senden geri kalanım acılar içinde…” olurdu.
Elinizdeki bu kitap, eğitimci şair ve yazar Mehmet Binboğa’nın ilk romanı. Şair’in şiirlerindeki o ince hüzün ve coşkulu söylem, öykülerinden sonra romana da taşmış görünüyor. Özgün bir üsluba sahip olan Binboğa, dile hakim bir yazar. Mehmet Binboğa öykülerinde hep var olan hüzünle karışık o ince mizah, bu romanda da bir üslup çeşnisi olarak kendini hissettiriyor.
“Her insan birinin incisidir, o inci insana hayatta bir kere denk gelir; çamur içindeki istiridyeyi görüp içinden inciyi çıkardınız çıkardınız, aksi halde bir daha ne mümkün rastlamak ona koca okyanusta…” diyen Binboğa, bu romanla bizi alıp onulmaz bir aşkın izleğinde; Trakya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Eskişehir’e, oradan da İtalya’ya; kâh Roma’nın haşmetine kâh Milano’nun ışıltılı caddelerine kâh Toscana Vadisi’nin çimen yeşili doğasına kâh Venedik kanallarının büyülü atmosferine götürüyor. Bunları yaparken de hiç zorlanmıyor yazar; rahat, duru ve şiirsel bir Türkçeyle içimizdeki kanayanlara değinenerek bir dil senfonisiyle sunuyor tüm bu güzellikleri.
“Efelya” romanı, destansı bir söylemle kaleme alınmış olmasıyla da bir ilk kitap. Yazarın aynı zamanda şair oluşu ve zaman zaman metni kanatlandırmak için kullandığı şiirleri, roman türünün klasik kalıplarını zorluyor. Son yıllarda okuduğum en eli yüzü düzgün roman diyebilirim “Efelya” için. Okuyun bana hak vereceksiniz… (Barış Erdoğan)
NACİ BAHTİYAR
KENDİNE ZALİM

ARKA KAPAK:
Her şiir, şairinin aynasıdır, derler ama şiire bakan okur olursa aynada ne görecekti? Asıl ile suretin, hayal ile gerçeğin ayrımını aynadaki sırrın insafına mı bırakacaktı? Şiirin yurduna ayak basmanın heyecanını duyan dizelere eşlik etmek her okurun hakkıydı elbette. Sözden içeri girmek, aynadaki görünene yaklaşmak, onu anlamak, onunla kelam etmek için sözün perdesini açıyor Naci Bahtiyar.
NECDET ARSLAN
ÇOK SABAHLAR EFLATUNDUN

ARKA KAPAK:
Gökte ve zindanda
ey mavi sonsuzluk / ey koyu kara
rüzgârları saran yeryuvarlığında
ey doludizigin parıltı
MUSTAFA SEZER
BENDE BİR ŞEY YOK

ARKA KAPAK:
Sağanak hâlinde şiirler yazdım da sana
Hâlâ şemsiyesiz dolaşıyorsun!
Şunu mu anlamamız gerekiyor acaba
Ya edebiyattan anlamıyor
Tufana hazırlanıyorsun ya da?