
Tarihin en güzel sorularından birini sorarken bunun yüklü olduğu anlamı hayatın her alanına yaymanın mümkün olduğunu bilmenin sorumluluğu pek huzur vermiyor. Hem fiziksel koşulları hem de zihinsel donanımı temsil eden sporcu karakteri, bir konuda insanın ulaşabileceği en yüksek noktanın sorgulanabileceği bir alana dönüşüyorsa ezberiniz bozuluyor demektir.
İzleyeni çok olan spor dallarından futbolun ve basketbolun yarattığı önemli sporcular, bir kartvizit olma özelliklerini zaman içinde geliştirerek birer kavramsal ögeye dönüşünce temsil ettiği değerler açısından ister istemez sporun sınırlarını aşıyor. Önce dile yerleşen kavramlar oluşuyor, ardından yarattıkları ayrıntılar bir kıyaslama cetveli olarak da kullanılmaya başlanıyor. En iyi olmayı tanımlarken, iki kişiyi kıyaslarken, hedef koyarken ya da dönemsel ayrıntıları anlatırken birer ölçüt haline gelen sporcular bu özelliklerini çok uzun süre koruyabiliyorlar.

Özellikle dört sporcuyu ele alarak hedeflenebilecek ve ulaşılabilecek sevilere dair somut veriler ortaya koyabiliriz. Futbol her dönem çok önemli yıldızlar yaratmış olsa da yüksek verim, dayanıklılık ve süreklilik unsurları açısından aynı dönem oynayarak birbirleriyle de kıyaslanma şansı oluşturan Messi ve C. Ronaldo ulaşılması çok zor bir seviyeye ulaşmış oldular. Onlardan önceki yıldızları bir anda alt seviyeye düşüren performanslarıyla herkese iyi, daha iyi ya da en iyi olmanın ne anlama geldiğini yeniden düşündürmüş oldu iki sporcu. Bu da yetmezmiş gibi sporcu kişiliği tanımını da yeniden yaptıklarını görüyoruz.
Futbolun iki yıldızı için yazdıklarımızın tümünü basketbol sporunu en yüksek seviyede icra eden Lebron James ve Michael Jordon için de söyleyebiliriz. Aynı dönemin sporcuları olmamaları, kimin daha iyi olduğu sorusunu gündemden düşürmedi; aynı dönem oynayan oyuncular açısından benzer kıyaslamaların bitmemesi gibi…

Bu kıyaslama sayısız parametreyle, her sporun gereksinimleri, teknik özellikleri ve sporcuların bireysel yetenekleri açısından defalarca yapıldı. Bu tartışmanın çok uzun yıllar süreceğini söylemek için de spor uzmanı olmaya gerek yok. Ancak bizi asıl ilgilendiren konu aralarındaki yapısal farklılık ve bu farklılıkların yarattığı değişim.
Bu anlamda C. Ronaldo ve Lebron James’i bir tarafa, Jordon ve Messi’yi diğer tarafa koymamız gerekiyor. Çünkü tüm zamanların en iyi sporcusunu geçmişte izlenmiş oyuncuların özellikleri üzerinden tasarlama ve mümkün olan en mükemmel sporcu şablonunu ortaya çıkarma imkânı olsa bir basketbolcu için Lebron’dan, bir futbolcu için de C. Ronaldo’dan daha iyisini tasarlamak mümkün görünmüyor. Fiziksel özellikler, mental özellikler, yapılabilen hareketler, alınacak sonuçlar için tasarlayabileceğiniz en mükemmel karakterler onlar. Ancak buna rağmen ikisi de en önemli rakipleriyle aynı konumda değiller. Bu birinin diğerinden daha iyi olduğunu anlatmaya çalışan bir tanım değil. Çünkü Ronaldo ve Lebron dünyanın en mükemmel sporcusunu tarifi olsa da Messi ve Jordon tarif edilemeyendir. Çünkü Jordon’un o fiziğiyle yaklaşık 15 yıl kimsenin durduramadığı bir oyuncuya nasıl dönüştüğünü açıklayabilecek bir parametre yok. Hiçbir özelliği rakiplerinden daha üstün bir görsel ayrıntı ortaya koyamıyor. Aynı şey Messi için de geçerli. Hiçbir özelliği bu kadar uzun yıllar, bu kadar etkili bir performansı gösterebilme gerekçesini açıklamıyor. Lebron ya da Ronaldo gibi iki oyuncu daha yetiştirmek isterseniz ne yapmanız gerektiği konusunda kendinize bir işletim tablosu çıkarabilirsiniz. Boy, fiziksel kalite ve yetenekle ilgili bazı özellikleri çalışmayla birleştirince ortaya bir sonuç çıkarabileceğinizi düşündürecek gerekçelerinizin olması mantığa uygun geliyor. Ancak diğer iki sporcu için bunu yapmanız imkânsız. Çünkü hiçbir özellikleri geliştirilerek tanımlanabilir seviyeye ulaşmıyor. Messi ve Jordon’u izlerken yaptıklarını herkes yapabilirmiş gibi bir hisse kapılıyor insan. Oysa Lebron ve C. Ronaldo her yaptıklarıyla imkânsızı başarmışlar gibi bir algı yaratmaktalar. Bu önemli fark birini diğerinden daha iyi ya da daha önemli yapmaz. Sadece insanın hedeflerini düzenlemesi konusunda yardımcı olabilir.

Lebron ve C. Ronaldo, çalışarak tüm zamanların en iyi işini çıkarabileceğimizi göstermiş oldu. Messi ve Jordon ise yeteneği çalışmayla destekleyince hayaller ötesine geçecek sonuçlar alınabileceği gerçeğini tüm dünyaya yaşatmış oldu. Kimin daha iyi olduğu sadece magazinsel bir içerik olarak karşımızda duruyor ve bu tartışmanın sonuç beklemediği gayet açık.
Bu anlamda sporcular mesleklerinde geleceğe dair bir izdüşümü oluşturduklarında diğer sporcuların da yeri belirlenmiş oluyor. Bu seviyelerde kendini gösteremeyen sporcular kendi dönemleri içinde birer dolgu malzemesi olarak kalmaktan kurtulamıyor. Çünkü belirlenmiş bir seviye vardır ve o seviyeyle kendinizi ölçmediğiniz sürece o günü dolduran bir ara unsur olmaktan kurtulmanız mümkün olmayacaktır. Bu oyuncularla aynı seviyelerde tanımlanma koşulu da artık belirlenmiştir. Onların yapabildiklerinin tümünü en azından bir süreliğine yapmak zorundasınız. Bunu tüm yaşamınıza yaysanız bile gelebileceğiniz en yüksek seviye de onların seviyesi olabilir. Ama onların yapamadığı bir şeyi de bu donatının içine katabilirseniz tarihte bir şeyi değiştirmiş bir karakter olarak özel bir yer edinme şansınız olabilir. Kendinizi içinde tanımladığınız süreç sizi bir dolgu malzemesine de dönüştürebilir, tarihe silinmez izler bırakan bir kahraman da olabilirsiniz. Ortaya koyacaklarınız hem sizin hem de o alanın geleceğini belirleyecektir. Çünkü sürekli yeni değerler üretemeyen bir platform zaman içinde yok olmak durumunda kalabiliyor.
Yukarıda anlattığımız bu ilişkilerin edebiyat ortamını da yakından ilgilendiren boyutları olduğunu unutmamak durumundayız. Ortaya koyduğumuz ürünlerle bir dolgu malzemesine mi dönüşeceğiz yoksa tarihi değiştirme derdimiz mi var. Yazdıklarımızı ölçebiliyor muyuz? Bilgimizi tarihi değiştirecek seviyelere çıkarmak için kendimize emek veriyor muyuz, yoksa sıradan yetkinliklerimizi büyük yetenek mi sanıyoruz? Kendimizde Messi’nin doğa tarafından bahşedilen muhteşem yeteneğini görüp onu kusursuz hale getirmenin savaşını mı veriyoruz, yoksa sınırlı yeteneğimizi Ronaldo’nun yaptığı gibi çalışarak tanımlanabilecek en mükemmel kalıba mı sokmaya çalışıyoruz?
Doğanın yarattığı büyük yeteneklerin tarihi görevleri vardır ve onların başarılı olması daha önemlidir. Çalışarak kendini geliştirmek durumunda olan kişinin sorumluluğu sadece kendisine karşıdır. Ama sonuç itibariyle ikisi de dünyayı değiştirebilir. Kimin daha iyi olduğu konusu dünyanın geri kalanının sorunu değildir. Dünyanın ihtiyaç duyduğu tek şey yeterince iyi olmalarıdır.
Özel yetenekleri olan bir şairseniz ve henüz bunu gösteremediyseniz ya tüm edebiyat ortamı size karşı birleşmiş ve sizi yok etmek için gecesini gündüzüne katıyordur ya büyük yeteneğinize rağmen çalışmayıp ihanet ediyorsunuzdur ya da özel yetenekleri olan bir şair değilsinizdir. Mesela çalışmak yerine başkalarını suçlayan ve ortalığı karıştırmaktan medet uman bir akımın etkisi altına girmiş olabilirsiniz. Biri sizi kandırmış olabilir ya da bizi kandırmanın derdine düşmüş bir yapıya eklemlendiğinizin farkında olmayabilirsiniz.
Başarıya dair tanımladığımız bu kıstaslar içine tüm dünyayı alan bir skala oluşturuyor. Bu skalada nerede duracağımızı biz belirliyoruz. Kendimizin farkındaysak büyük bir sorun yok demektir. Ama hiç çalışmadığımız halde kısıtlı yeteneğimizle kendimizi önemli sanıyorsak gerçekle yüzleşince büyük bir hayal kırıklığıyla tanışmak zorunda kalacağız demektir. Kişiliğimiz yardım ederse atlatmak mümkün olabilir. Ancak bir dolgu malzemesiysek ve kendimizi Jordon ya da Lebron sanıyorsak dünyanın başına bela olmak üzereyiz demektir.