Ulus Kaçağı – Niyazi Kızılyürek
Kıbrıs politikaları hakkında bir Kıbrıslı olarak konuşan Niyazi Kızılyürek, İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı Ulus Kaçağı’nda kendi hikâyesi ile milliyetçiliğin böldüğü Kıbrıs’ın hikâyesini iç içe anlatıyor. 2019 yılında Avrupa Parlamentosu’na da seçilen Kızılyürek’in anlattıkları, adanın bölünmüşlüğünün insanları da nasıl böldüğünü, onların nasıl hep yarım kalmalarına sebep olduğunu gözler önüne seriyor.
Niyazi Kızılyürek, Ulus Kaçağı’nda, ülkesi milliyetçiliğin bölücü çağrısının peşinden sancılar içinde sürüklendiğinde, bu çağrıya uymayan, bu nedenle iki yanda hep öteki, başka, yabancı kalan bir bölünmüş kimliğin hikâyesini anlatıyor.
“Hayat beni iki toplumlu, iki dilli, tek bölgeli kıldı. Kıbrıs’ın bütününün insanıyım. ‘Biz’ dediğimde Mehmet ile Yannis, Ayşe ile Maria aynı anda aklıma düşer. Onların hassasiyetleri, özgüllükleri, kültürleri ve çıkarları bende ortak ve birdir. Fakat benim kendimden saydığım insan toplulukları, ‘biz’ ve ‘onlar’ karşıtlığı içinde yaşıyorlar. Birbirini değersizleştirmeye, kavga ve rekabet etmeye devam ediyorlar. Benim aynı anda hem içlerinde ve aralarında olmam, hem de ‘biz’ ve ‘onların’ ötesini aramam, bu sürtüşmeden fırlayan kıvılcımların üstüme sıçramasına yol açıyor. Ve biliyorum ki, Oliki Kipros/ Bütün Kıbrıs aşamasına geçilmedikçe, bu durum devam edip gidecek… Avrupa Parlamentosuna seçilmem (2019) bu açıdan fazla bir şeyi değiştirmedi. Kıbrıs’ta olduğu gibi, Uluslar Avrupa’sında da varlığımı ulus-ötesi çıplak bir vatandaş olarak sürdürüyorum…”
Büyük Plan – Wolfgang Schorlau, [Hulki Demirel (Çev.)]
Dünya Edebiyatı – Polisiye,
Almanya’da olduğu kadar Türkiye’de de merakla takip edilen Dedektif Dengler’in yeni macerası Büyük Plan, siyasi polisiye seven okurlarla buluşuyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan bu yeni kitabında yazar Schorlau, Yunanistan’ın Nazi dönemindeki işgalinin kalıntılarıyla bugün tetiklenen olaylar arasında bağlantılar kuruyor ve “Avrupa Birliği yardımları”nın arkasında nelerin var olduğunu kahramanı Dengler vasıtasıyla bir bir bulup çıkarıyor.
Çok zengin siyasi, toplumsal ve tarihî arka plan bilgisini hikâyelerine yedirerek siyasi polisiyeyi “iyice siyasileştiren” Schorlau, bu defa Yunanistan iktisadi krizini konu ediyor. Özel dedektif Georg Dengler’in bu defaki vakası, Avrupa Birliği’nin iktisadi krizdeki Yunanistan’a son derece ağır şartlar dayatan bürokrasisi içinde yer alan bir memurenin esrarengiz biçimde kaybolması. Dedektifimiz, Almanya’daki ve Yunanistan’daki araştırmalarında, görünürdeki birtakım şüpheli kişilerin ve ilişkilerin berisinde, iki derin kuyuya iniyor. Birisi, Nazi işgalinin Yunanistan’daki hesaplaşılmamış korkunç hatırası… Bu hesaplaşılmamış geçmişin Yunanistan’ın kolektif hafızasında bıraktığı travmatik etki. Diğeri ise, Yunanistan’la ilgili iktisadi “kurtarma” operasyonu vesilesiyle, Avrupa Birliği’nin büyük mali kaynaklarının aslında kimler tarafından, nasıl “kullanıldığını” ucundan gösteren kirli bir yapı. Arka planda Yunanistan’da iktisadi krizin gündelik manzaraları, Nazi işgali döneminin olayları, Avrupa’nın mali “oligarşisinin” mahreminden sahneler… Dedektif Dengler, “dünyanın en güzel kadını” dediği sevgilisi ve bayıldığı blues müziği eşliğinde, iz peşinde… “Schorlau, siyasi gerçeklere bakışımızı keskinleştiren angaje bir roman yazmayı başarmış.” Crime Magazin
“Sıkıntı Var” ( Sıkıntı Üzerine Denemeler) – Aylin Kuryel
Aylin Kuryel’in derlediği Sıkıntı Var – Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler’i yayımladı. Son yıllarda dillere iyice pelesenk olan “sıkıntı” kelimesinden yola çıkarak bu kavramın günümüzde zaman/mekan, siyaset, edebiyat ve sinemayla olan bağlantısını sorgulayan metinler, “taşra sıkıntısı”ndan “her şeyden ve herkesten sıkılma”ya, sıkıntının politik ve duygulanımsal izdüşümleri üstüne düşünmeye çağırıyor.
Son yıllarda Türkçenin en yaygın kullanılan sözcüklerinden biri, “sıkıntı”. En yaygın kullanım şekli de: “Sıkıntı yok”! Kalıbın bu kadar çok tüketilmesi, sıkıntının, sıkıntıların varlığına işaret ediyor olsa gerek. Zamanımızın kronik kriz hali, sıkıntıyı “toplumsal ortak duyu” haline getirmiyor mu? Elinizdeki derleme mekâna/zamana, siyasete, edebiyata ve sinemaya odaklanan dört bölümde, sıkıntının toplumsallığını ve potansiyelini inceliyor. Yani sıkıntının toplumsal nedenlerini, görünümlerini ve sıkıntı deneyiminin doğurabildiklerini… Zira sıkıntı, kimi kuramcılar veya ’68 hareketi “sıkıntı karşı devrimcidir” dese de, isyana da sevk edebilen bir insanlık durumu. Taşra sıkıntısından, “sıkıntı” diye hashtag açmaya uzanan gerçeklikleri var sıkıntının. Orhan Koçak’ın kitaptaki yazısında dikkat çektiği gibi, “hazza karışmış iç sıkıntısı”ndan, “bildiğimiz düpedüz can sıkıntısı”na, “herkesten ve her şeyden sıkılma”ya, “sıkıntıdan patlama”ya uzanan bir duygulanımsal yelpazesi var. Nelerin “sıkıcı” bulunduğu da, çok şey anlatır bize. Sıkıntı, ondan sıkılmazsanız, çok şey anlatır. Aylin Kuryel’in derlemesi, Senem Aytaç, Barış Bıçakçı, Sevinç Çalhanoğlu, Ayşe Çavdar, Begüm Özden Fırat, Emre Tansu Keten, Orhan Koçak, Beno Kuryel, Efe Murad, Pınar Öğünç, Osman Özarslan, Necati Sönmez, Asuman Susam, Uğur Tanyeli, Mehmet Fatih Uslu, Sezen Ünlüönen, Nalan Yırtmaç ve Fırat Yücel’in katkılarıyla.
“Sıkıntının temelde bir anlam krizine işaret ettiğinden yola çıkarak, sıkıntı mekânlarına ve zamanla ilişkisine, bir estetik kategori olarak kullanımına, siyasette uç verdiği anlara, edebiyat ve sinemadaki temsillerine ve ona karşı sunulan panzehirlere bakmak, bu coğrafyaya özgü anlam arayışlarına ve çatışmalarına dair kışkırtıcı sorular ortaya atabilir.” Aylin Kuryel, “Sunuş”tan
Düello Öyküler • Cilt 6 • Anton Pavloviç Çehov [Mehmet Özgül (Çev.)]
Çehov’un öykülerini yayımlamaya kaldığı yerden devam ediyor. Düello adını taşıyan serinin altıncı cildinde, Çehov’un 1890-1892 yılları arasında yazdığı öyküleriyle buluşuyoruz. Rusça orijinal metinlerinden Mehmet Özgül’ün çevirisiyle sunulan, önsöz ve sonsözlerle, yazar ve dönem kronolojileriyle zenginleştirilen Düello, tüm Çehov hayranlarının kitaplığında yer alması gereken bir eser…
Mehmet Özgül çevirisi, Alexander Chudakov’un önsözü, Charles Du Bos’nun sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle. 1890-1892 arasında yazılmış öykülerden oluşan Düello, modern öykücülükte bir ekol oluşturan Çehov’un olgunluk dönemine ait kısa ve uzun öykülerinden her zamanki gibi lezzetli bir kitap. Çağdaşlarının görkemli başyapıtlarının aksine ölçeğine insanı alan mütevazı yapılar kurarak Rus toplumunun yalın hakikatlerini betimleyen Anton Çehov, Düello ’da kısa öykü ile uzun öykü arasındaki sınırları gevşetip yazarlık yaşamında yeni bir atılım yapar. Kısa öykülerindeki duru gerçekçi tutumunu Düello gibi uzun öykülerinde insanın iç dünyasındaki sorunlarla karmaşıklaştıran Çehov, doktorluk mesleğinden edindiği anatomi bilgisini adeta edebiyat alanında uygulamaya koyar. Düello , bağnaz ve ahmak, acımasız ve merhametli, çapkın ve sofu, kavgacı ve barışçıl karakterleriyle insanlığın çeşitli hallerine açılan bir sosyal ve edebî panorama sunuyor. 1890-1892 arasında yazılmış öykülerden oluşan Düello , modern öykücülükte bir ekol oluşturan Çehov’un olgunluk dönemine ait kısa ve uzun öykülerinden her zamanki gibi lezzetli bir kitap.
“Anton Pavloviç balık dişlerinden, horoz tüylerinden, gösteriş budalalarının alacalı bulacalı, göz alıcı, çalımlı süslerinden hoşlanmazdı… yaşamı boyunca içinden geldiği gibi yaşamış, hep kendisi olmuş, ruhça özgür kalmıştır.” MAKSİM GORKİ
Robin Hood – Howard Pyle [Murat Başekim (Çev.)]
Yüzyıllardır anlatılagelen Robin Hood ve adamlarının maceraları, İletişim Yayınları tarafından tam metin çevirisiyle okurlara sunuluyor. Bir halk efsanesine dönüşen ve zihinlerde yer edinen Robin Hood, zengin ve gaddar derebeyleri, şatafat içinde yaşayan din adamlarına karşı giriştiği mücadelede yaşadığı serüvenleriyle çocukları olduğu kadar büyükleri de etkileyecek.
Howard Pyle’ın kaleminden, zenginden alıp yoksula dağıtmasıyla ün kazanan halk kahramanı Robin Hood’un kâh eğlenceli, kâh tehlikeli maceraları. Kendisine saldıran bir ormancıyı kazara öldüren Robin Hood kanun kaçağı olarak yaşamaya başlar. Etrafına yavaş yavaş toplanan adamlarla birlikte bir çete oluşturur. Bir yanda gaddar Nottingham Valisi, gözü dönmüş kral ve pahalı cüppeler içindeki rahipler; diğer yanda Sherwood Ormanı’nın derinliklerinde yaşayan, insanlara iyilik yapmak için maceradan maceraya koşturan Robin Hood ve onun şen adamları. Çetin okçuluk müsabakalarında, çayırlardaki koşuşturmacalarda, çevik adamlarla tutuşulan değnek ve kılıç dövüşlerinde bakalım kazanan kim olacak?