Yazar: Nazlı Yıldırım [Edebiyat Ekspresinde Okumalar]

Üç öyküden oluşan Athanatos, Mahir Ergun’un ilk kitabı Belge Yayınları’ndan çıktı. İlk başta kısa bir novela olduğu kanısına kapılsak da, birbirini kucaklayan üç öykü yer alır kitapta. Mahir Ergun, ilk öyküsü Zamanın Kuytusunda ile çocukluğunun dehlizlerinde gezdirir. Zamanı geri sararak, bir rıhtımda geçen çocukluğunu anlatması yazarı yakından tanımamızı içselleştirirken asıl hikâyeye sürükleyen nedenlerin ilk durağının çocukluğu olduğunu fısıldar. Çocukluğu üzerinden zamanı sorgulayan, denizi ve karayı birbirine bağlayan asıl şeyin ne olduğu merakını uyandıran akıcı bir üslubu vardır. Hayatın akışında yer kaplayan şeylerin zihnimizde nasıl imgelere dönüştüğüne dair güzel bir anlatım sunuyor yazar. Küçük yerleşim yerlerinde sıkışıp kalmış, kıyının ardındaki özgürlüğünün…

Devamını Oku

Sibel Oral’ın editörlüğünde hazırlanan bir konusuydu: #metoo İçeriğinde neler neler yok ki. Toplumsal bir yara olan bu konuya “yayıncılık sektörü” açısından değinilmesinde, yazılıp çizilmesinde neden bu kadar gecikildi? Dahası var çünkü. Dosyanın içeriğinde yer alan başlıklara şu linkten ulaşıp, okumak mümkün. Hazır mevzuya parmak basılmışken, benim de yıllardır biriktirdiğim söyleyeceklerimi söyleyivereyim. Biraz da güç ve cesaret aldığım için, bu güzelliği kendime yapmalıyım artık. Neden susuyoruz? Başına gelebilecek olaylar sadece, sıradan bir sokakta yaşanmıyor. Kendilerini “entelektüel” kesimin içinde tutan, sanat dünyasının her alanında da yaşanıyor. Çoğu sofralarda çerezlik hikâyeler olarak anlatılırken, bir kısmı masa altlarında, kapalı odalarda gizli tutuluyor.…

Devamını Oku

Denemelerin toplamından oluştuğu “Şairin Gölgeleri” Yasakmeyve’den çıkmıştı. 2017 senesinde. Araya birçok şey girince kitabın okunması da gecikmişti. Daha fazla arayı açmadan okudum. Ali Asker Barut’un kişisel bir yolculuğu aslında elimizdeki kitap. Türk şiirinin değerli şairlerinden bahsederek, Ali Asker’in şairliği ve şiirleri hakkında küçük de olsa bir haritanın çizgilerinde dolaşıyorsunuz. Şeyh Galib’ten, Memet Fuat’a, Enver Ercan’dan Süha Tuğtepe’ye ve Ali Asker’in rastlaştığı birçok şair var. Şairlerle olan münakaşalarını anlatırken diğer yandan şiir yazan, şair olmayı hayal eden genç şairler için de tecrübelerini aktarır. Örneğin “Şiir İnsanı Gösterir” adlı denemesinde, usta-çırak ilişkisine değinir. “(…) durumu, koşulları ne ise o durum…

Devamını Oku

Polisiye romanlarıyla tanıdığımız Suat Duman’ın yeni romanı Rakun, Alakarga Yayınları’ndan çıktı. İlk romanı Cinayet Mevsimi, avukat Mehmet Cemil karakterinin maceraları anlatılır. Avukat Mehmet Cemil’in maceralarına devam ettiği romanı Müruruzaman Cinayetleri’ni yayımladıktan sonra son olarak Dünyanın Leşleri adlı romanını yayımladı. Ve şimdi yeni bir polisiye romanıyla okurlarının karşısında. Suat Duman’ın diğer romanlarına kıyasla Rakun’u daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle bir öncesi romanı olan Dünyanın Leşleri’ne karşılık Rakun, okuyucusuyla daha iç içe. Ortada peşinden koşulacak bir cinayet olmasa da Can’ın başına gelenler, olayların akışını hızlandırıyor. Ezbere bildiğimiz klasik polisiye romanlarından ayrılarak kendi yolunu çiziyor Rakun. Alışkın olduğumuz bir cinayet olayı…

Devamını Oku

Uzun bir süre sonra yeniden burada olmak beni sevindiriyor. Ailevi ve sağlık sorunları nedeniyle ilgili kitaplarla ilgilenememiş, yazmak istediğim konulara yönelememiştim. Okumasını bitirdiğim Sebastiano Grasso’nun şiirlerini, Dilek Değerli’nin yeni çıkan Kozadan Karadeliğe şiir kitabını ve devamında gelen birçok kitabı sizlerle buluşturacağım. Sıcak Nal’dan çıkan Güven Pamukçu’nun anlatı ve öykü kitabı da diyebileceğimiz “Kuş Bir Cümledir Uçarken” kendi türünde verdiği bir ilk kitap. Küçük parça metinlerden oluşuyor. Kitabın kapağında tür olarak anlatı diye belirtilmiş olsa da, okuduğunuzda öykünün tadını da alıyorsunuz. Böylelikle iki farklı türün bileşiminden doğan lezzetli bir okuma sunuyor Güven Pamukçu. Güven Pamukçu’yu ilk Akköy Dergisi’yle tanıdım. Devamında gelen…

Devamını Oku

“her şiir geçecek bir gün hayal ettiği elden” Arkadaş Z. Özger şiir ödülünü alan “Aynadaki Çürüme” Narin Yükler’in ilk şiir kitabı. İlk kitaplara karşı bir ön yargı ile yaklaşılır. Acemiciliğin kırpılmış yanlarını görürüz en çok. Onlar üzerinden tartışır, eleştirir, bir iki cümle atarız ortaya. Perdeyi tamamen çekip sahneyi dolduranları apaçık görmek gerekir. Ve perdeyi çektiğimde gördüklerim hem acıtıcı hem de ümit vericiydi. Zamana dayalı bir içe dönüş hali olan “Aynadaki Çürüme”, dönüş yolculuğunda yaşanılanları, çoğalan bir acının çemberin içinden yahut kuyunun dibinden kulağımıza çalınan fısıltılardır. Duyduğumuz bu fısıltılar, dünyanın geçiciliğinden çok çürümenin sürekliliğini hatırlatır. Narin Yükler, bir hatırlatma notu bırakmış…

Devamını Oku

“Ama Ben İlkizim”in şiirlerini okuduğunuzda, öncelikle şairin algısındaki zenginliği ve imgesel yoğunluğu ile yarattığı sözcüklerin nasıl güçlü bir şiire dönüştüğünü fark ediyorsunuz. Yapıtın ilk yayımlanması, 1988 senesine dayanır. Ayrım Yayınları’ndan çıkar ilk önce. Aradan 23 yıl geçer ve genişletilmiş ikinci baskısı Yazılı Kağıt Yayınları’ndan çıkar. Geçmiş bir zamanın çokluğuna rağmen –hemen hemen 30 yıla dayanıyor- iştahla, tazelikle okutturuyor kendisini. “gölgeni yavaşça katlayıp kaldırırsın yaşın silinir önceden de yoktun, yanlış görülmüş bir düş gibi” Bir şiiri okumak zordur. Neyi söylediğinden ziyade neyi söylemediğini dile getirmektir asıl zorluğu, şiiri okumanın. Bunu yapabilmenin esasında köklü bir birikim gereklidir. Cesaret, bilmekten gelir.…

Devamını Oku

“Her zaman hayatta başıma gelen iyi şeyin okumayı öğrenmek olduğunu söylemişimdir,” diyen Mario Vargas Llosa’nın sözleriyle açılıyor kitap. Önsözünde okumaya nasıl başladığını ve bu okuma sayesinde dünyasındaki değişimlerinden bahsederek kütüphane ve kütüphaneciliğini anlatır. “Kütüphanelerin bana verdiği büyük zevki düşündüğümde ve bu milyarlarca kitap tarafından kışkırtılmış, yüzyıllar boyu edebi fantezi dolu kitapların hapsinde çalıştığımda; yeni nesil yazarların raflar yerine ekranlarla çevrili ve malzemelerinin kağıt yerine bilgisayarların likit kristalleri olması nedeniyle; benimkinin buna benzer bir deneyimi tadan son nesil olma ihtimalini üzüntüsüyle düşünürüm.” Yazar ve Cenneti’ni okuduğumda, özellikle Mario’nun önsözünü. Önce Türkiye’de bilinçsiz kütüphane personellerinin çoğalması ile bilgi ve birikimin muhafaza edilememesinin…

Devamını Oku