Dünyanın en çok izleyici çeken etkinlik alanları, bu çalışmaları paraya çevirirken uygulamanın ürettiği verimlerle yetinmiyor. Bu çalışmaların değerlendirildiği metinler ve konuşmalar da çok ilgi çektiğinden bu alanda da yüksek bir rant oluştuğunu söylemek mümkün.
En çok izlenen etkinliklerden biri olan spor, bu duruma en doğru örneği teşkil ediyor. Spora ait her ayrıntının pazarlanabildiği bir dönemin içindeyiz. Hatta sporun dışında kalan diğer çalışmalar ekonomik veriler üretmek anlamında spor etkinliğinin de önüne geçmiş durumda. Bir spor karşılaşması bir birim izlenme ve finansal veri üretiyorsa karşılaşma öncesi ve karşılaşma sonrası yaratılan ortam yarattığı değerler itibariyle belki de esas konudan birkaç kat daha fazla değer üretiyor.
Ülkemizde en çok teveccüh gösterilen spor dalları futbol ve basketbol. Bu alanların asıl yıldızları sporcular… Hatta sadece sporcular… Ama ülkemizin spor algısını incelediğimizde spor yorumcularının sporculardan daha önemli yıldızlar haline geldiğini görüyoruz. Bu durum da farklı özellikler ve donanıma sahip, farklı ayrıntıların altını çizen konuşmacılar ve spor yazarları yaratıyor kaçınılmaz olarak.
Seksenli yıllardan sonra eski futbolcular, muhabirler, gazeteciler, spor spikerleri, iş insanları ve bu saydığımız özelliklerin hiçbirini taşımadığı halde spor yazıp yorumlayan insanlar izledik. Zaman zaman dünyayla bütünleşmiş ve sporun toplumsal açıdan yarattığı etkiyi, diğer alanlarla ilişkisini, sosyolojik, felsefik, sanatsal ve siyasal açıdan ele alan, bu katkılarıyla spora derinlik katan yazar ve yorumcularla da tanıştık. Ama ağırlıklı olarak sığ, neden konuşulduğunu anlamanın mümkün olmadığı konularla saatler geçiren, sınırlı sözcükle ve aynı cümlelerle sürekli olarak spor izleyicisini, okurunu oyalayan bir yorumcu-yazar kitlesiyle tanıştırdı bizi bu süreç.
2010 yılına kadar her kültür seviyesinden insanın beklentilerine göre yorumcular ve yazarlar üreten spor alanı bu yıllardan itibaren entelektüel yazarları yavaş yavaş tasfiye etmeye başladı. Özellikle ntvspor kanalının satılıp ekibinin tasfiye edilmesinden sonra o kanalda izlediğimiz Mert Aydın, Kaan Kural, Mehmet Demirkol gibi entelektüel spor insanlarının ekrandan uzaklaştırarak sporun yaşamla bağının, tarihsel ilişkilerin, dünyanın farklı ülkelerindeki spor eğilimlerinin, insanların sporla ilişkisi üzerinden toplumsal gelişimin formülize edilişi ile ilgili düşünsel süreçlerin yerini bir spor karşılaşmasında olabilecekleri tahmin ederek saatlerini geçiren, sonrasında da o gün uygulanmayan ayrıntıları yücelten sığ, analitik düşünceyle hiçbir ilişkisi olmayan ve dilin sınırlarını daraltmak üzere kurgulanmış bir mekanizma aldı.
Bir spor karşılaşmasında uygulanabilecek birden fazla seçenek vardır. Her geçen gün bu seçeneklerin artması da kaçınılmaz. Yapılan tercih iyi sonuç getirdiğinde bu tercihi öven, kötü sonuçlar ortaya çıktığında geride kalan tercihlerin daha doğru olduğu konusunu konuşarak ekranları ve sayfaları işgal eden kesim daha iyisini yapabileceği halde bundan imtina ediyor değil. Ama bu kadar sınırlı kapasitesi olan insanların boşlukları kuşatması ve olaya derinlik kazandıran insanların tasfiye edilmesi süreci elbette her alanda karşılaştığımız bilinçli niteliksizleştirme sürecinin bir benzeri.
Bu alanda bir yer kapmanın yüksek yerlerde tanıdığı olmakla, torpilli olmakla ilgisi olsaydı daha mutlu olmak için bir gerekçemiz olurdu. İşte sonunda bu hale geldik. Mutluluk devşirdiğimiz konular böyle. Ancak durumun iltimas olayıyla da ilgisi yok ne yazık ki. Çünkü insanların beynini kullanma kapasitesi metodik yöntemlerle küçültülüyor. Bunu da en çok ilgi gören alanlar üzerinden uyguluyorlar. Acaba bunun kültür sanat ortamı ve edebiyat açısından da bir karşılığı yok mu?