Bir çocuk yazarı yazdıklarıyla içine yaptığı yolculukta kendi olabilmeyi başarabildiği oranda okuruyla da bir yerlerde buluşabilecektir. Yani okurunu da bu istediği yolculuğa dâhil etmiş olacaktır. Birlikte aldıkları yol ve ruh hallerinin yazınsal alanda kesişmesi de diyebiliriz buna. Ancak kendine özgülüğü ile evrene bakış meselesi olan çocuklara yazma eylemine girişenlerin gücü yazdıkları metnin gücü kadardır. Okurun, bu yazı serüvenine ortak olma isteğini uyandıran etkin güç ise, hayal alemi yaratarak kendi iklimi, sınırları, koşulları, yeteneği ve çabası içinde olan yazarın, okurun soluduğu hayattan kesitler sunması çocuklara ait olduğuna inandığı bir coğrafyadan seslenerek onların gözündeki dünyaya ayna tutması ve yine çocukların dilinden yazmayı hedef almasıyla doğru orantılıdır.
Dil haritası, duygu haritası ne kadar sağlam çizilirse o denli sevecen bir işin titizliğinden söz edilebilir. Çocuk edebiyatı kendinden çıkıp gerisin geri kendine dönmektir bana göre. Oluşturulmaya çalışılan ise duyarlılığı ve sahiciliği olan bir dildir. Edebiyatın amacı, okurla yazanı el ele tutuşturmak ve büyük güneşin etrafında dönerek kendini o büyük güneşe atma arzusudur. Yazarın bulunduğu ortamla birlikte oluşturmaya çalıştığı hayat, ruhun sınırsızlığında can bulur. Karanlık bir odanın, mazinin isimsiz fotoğraflarıyla aydınlattığı, sorguladığı geçmiş ile gelecek, gerçek ile hayal arasındaki sınır ihlallerinin ilgi odakları içinde zihnin mekânla buluşmasıdır anlara tanıklık eden. Oysa herkesin tanıdık düşleri vardır bir yerlerde kesiştiği, çocuklukta dinlediğimiz hikâyelerden, masallardan kalma bir yerleri. Doğum, yaşam ve ölüm çizgisinde çalışmanın, üretkenliğin, yeninin, deneyim ve değişimin dönüşüme duyusal algıdan geçtiği yerleri. Belleğin geçmişe açtığı özlem yerleri. Duyuş ve düşünüşteki “âh şimdi orada olmak vardı” denilen, iç çekiş yerleri. Aklın iç dünyasında yer değiştiren mobilyaların estetize edilmiş dekorları. Yeni bir metin yaratma çabasının odalara sığmayan telaşıyla görünenin, görünmeyene karıştığı özgürlük alanları…
Çocuklar için yazan kişinin aslına bakarsanız hayal ettiği mekânları kendi mekânsızlığından başka bir şey değildir. Çünkü yazar yazdıklarıyla yarattığı dünya köşelerinde, evin ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu, fikirlerin, huzurun ve hülyaların birleştirici bir rol oynadığını ve değerlerin korunmasına olanak sağladığını düşünür.
Peki insan doğasını üretici doğaya sevk edecek ortamların var oluşunu nasıl gerçekleştirir? İçinde bulunulan yerin etkisiyle bir var olma tarzı nasıl gelişir? Sanatçının becerisinde yatan üretim sanatın hangi sahnesinde öyküleşir? Sanata mahsus bir çocuk evinin varlığı yaratıcılığın doğuşuna olanak tanır. İşte o zaman sanat ve mekân ilişkisini korumak en doğru yol haritasıdır. Düşünmek için, yaratılan ortamlar daha da tepede, ıssız bir noktada, parkta, okyanusta, ormanda, değişik kentlerde, sokaklarda hayal merkezlerini çağıran neresi varsa orada olan bu sonsuz boşluktadır. Tüm varlıkların içinde bulunduğu bu mekânsızlığı arayıp duran yazar biraz da böyle yaşayarak mutlu olur.