Fatma Karagülle
Sanatta ilkleri gerçekleştirmek hep güç iştir. Yazınımız için de böyle olmuştur. Roman türü düşünüldüğünde doğallıkla bir roman geleneğimizin olmadığı görülür. Çünkü roman fertlerin özgürlüğünü, insanlık durumlarını, toplumsal-ekonomik üretim ilişkilerini oluşturma çabasıyla doğrudan ilişkili bir tür olarak çok yenidir.
Yazınımızda roman yeni olmasına karşın öykü türü çok köklü ve güçlü bir birikime, geleneğe sahiptir. Öykünün, romanımızın doğuşunda etkili olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
İlk köy romanı ya da öyküsü olduğunda karar verilemeyen bir yapıtımız var ki yazınımızda etkili olmuş, bir sürecin başlamasına neden olmuştur. Bu yapıt aynı zamanda gerçekçi-doğalcı (realist-natüralist) akımın da Türk yazınındaki ilk örneği olarak bilinen, Nâbizâde Nâzım’ın “Karabibik” (1890) adlı kitabıdır.
Karabibik’in türünün ne olduğu sorusu bir yana bırakılırsa köy yazınının ilk örneği olduğu kesindir.
Karabibik’teki olaylar Antalya’nın Demre ilçesinin (Karabibik’te Temre köyü) Beymelek köyünde geçer. Roman kahramanı Karabibik, borçlu ve yoksulluk içindedir. Elinde kalan sekiz dönümlük toprağı işleyebilmek, Yosturoğlu’nun toprağı olmasını önlemek çabasındadır. Karabibik, tarlasını sürmek için öküzler kiralamaktadır. Kızı Huri’yi her yıl öküzlerini kiraladığı Koca İmam’ın akrabasına vererek öküzleri bedel ödemeden kullanmayı tasarlasa da o akraba başka bir kızla evlenince amacına ulaşamaz. Bir çift öküzü ancak Temre köyündeki Rum Bakkal Yani’den yüksek faizle aldığı borçla edinir. Tarlası ve öküzleri olduğu için nasıl olsa kızına bir kısmet çıkacaktır. Kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüsey Huri ile evlenince Karabibik çok mutlu olur.
Nabizâde Naâzım, Karabibik’i yazmadan önce Antalya’nın köylerine gidip araştırmalar yapmıştır. Anadolu’yu ve Anadolu’da yaşayan kişileri yakından bilen yazar, doğallığı bozmamak için köylülerin konuşmasını romanında da olduğu gibi vermiştir. “Andalya’dan çağırmışla, muavna olacâmış.” cümlesi bunlardan biridir.
Köy yaşamı doğal bir şekilde yapıta aktarıldığından yapıtın olay örgüsü okura köy yaşamının bütün doğallığını, köy yaşamında insanlar için nelerin önemli olduğunu ve köy yaşamının nelere göre biçimlendiğini duyumsatır.
Karabibik, yazınımızda realizmin başarılı bir örneğidir. Yapıtta yer yer natüralist etkilenmeler de görülür.
NABİZÂDE NÂZIM:
1862 yılında İstanbul’da doğan sanatçının, otobiyografik yapıtı Yadigârlarım’da anlattığı kadarıyla çocukluğu ve ilk gençliği sıkıntılarla geçmiştir. Kara Askeri Mühendis Okulu’nu bitirmiş ve 1884’te topçu üsteğmen olarak mezun olmuştur. Başarılı bir öğrenci olduğu için bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamış, “keşif ve araştırma” yapmak üzere Suriye’de görevlendirilmiştir. 1890’da İstanbul’a dönmüş, kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalanmıştır. Haydarpaşa Hastanesi’nde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşememiştir; 6 Ağustos 1893’te vefat etmiştir.
Edebî Yaşamı:
Nabizâde Nâzım’ın ilk yazısı 1880’de Vakit gazetesinde A.Nâzım imzasıyla yayımlanan “Esaret” başlıklı denemesidir. Nabizâde, 1880-1890 yılları arsında çok verimli bir yazın adamı konumundadır. Daha çok romantik etkiler taşıyan şiirlerini, bilimsel konuları işleyen makalelerini, öykülerini Hazine-i Evrak, Mir’at-i Alem, Rehber-i Fünun, Afak, Berk, Manzara gibi dergilerle Tercüman-ı Hakikat, Servet, Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır. Şiirlerinde ölüm, doğa, tanrı gibi temaları işlemiştir. Şiirde çok başarılı olduğu söylenemez. Zaten kendisi de bunlara “Heves Ettim” adını vermiştir.
Karabibik adlı uzun öykü de denilebilecek romanı, edebiyatımızda ilk köy romanı olma özelliğini taşır, kendisinin “hakikiyyun” dediği realist bir eserdir. Zehra romanı da ilk psikolojik roman denemesidir.1891’de çıkmaya başlayan ve o sırada bir bilim dergisi niteliğinde olan Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandır.
Yapıtları:
Roman: Karabibik, Zehra
Öykü: Yadigârlarım, Haspa, Hala Güzel, Sevda, Zavallı Kız, Bir Hatıra
Şiir: Heves Ettim