Bülent Tüsen: Bu dünya, eskimez bir oyuncak mıdır kitabının gözünden?
Ömer Harmankal: Öyle değil mi? Her saniye, her yeni bir ömürde yeniliyor kendini. Eskimeyi bir kenara koyalım; yenilenip, tazelenip bir de değişiyor. Her bir canlının gözünde yaşam başka, her bir canlının düşünde ölüm başka… Hâlbuki bunları bir kılmak için ne kadar çok kitaplar yazılmış, öyle değil mi? İlahi dediğimiz kitaplar için ölüm tek, yaşamda amaç tek; peki bizim için böyle mi? Değil. Her insan kendi inancını, her insan kendi tanrısını, her insan kendi aşkını; her insan kısacası kendi yarattığı dünyayı yaşıyor. Bu dünya eskimez bir oyuncak.
B. T.: Yazdıklarına bir kapı açmak istersek, bilinmeyeni arama isteğini nereye koyarsın?
Ö.H.: Bir ağaç gibi düşünmeli. Yazdıklarımın köküdür ‘bilinmeyen’. O kökü zedeler, yok edersek geriye bir şey kalmaz. ‘Bir kadını neden sevesin ki her şeyini bilirken!’ diye bir dize yazmıştım. Aşk bile böyle değil midir? Dikkat edersen, sorduğun her sorudan sonra ben sizden daha fazla sorular üretiyorum. Bence, mesele soru sormakta.
B.T.: Alina Şirinoğlu kimdir? Şaplaklar nedir?
Ö.H.: Alina Şirinoğlu hakkını veren bir karakter oldu. Bu kitapla ilgili en çok gelen iki soruyu yönelttin bana. Başka bir röportajda da aynen şunları iletmişim soruya; “Alina Şirinoğlu; Yunus’tur, Yusuf’tur, Hallac-ı Mansur’dur, Mecnun’dur, pek çok peygamberdir ve daha çok çok şeydir. Yani bir düştür. Ama hayal değildir. Bu kitabın adı; ‘AYNAYA BAKTIM… YOKTU!’ olacaktı. Alina Şirinoğlu aynı zamanda, aynaya baktığında yok olan bir kişidir. Benim aynı zamanda.” Bunun dışında sorduğun bu sorudan sonra, Alina Şirinoğlu her değişen zaman dilimi kadar değişen bir şeymiş bunu anladım.
Şaplaklara gelirsek… Kitapta Alina Şirinoğlu Ölmüştür bilgilendirmelerinin altında iki parantez içi, başlık benzeri kelime bulunmakta; 1.Şaplak – 2.Şaplak… Ölümü anlatmaya çalıştığım bölümler, Alina Şirinoğlu’nun doğum anında bebek poposuna atılan iki şaplakla açılıyor. Şaplak sayesinde bebekler ilk nefesini alıyor, biliyorsun? Nefesle mi geliyor acaba ölüm? Cenneti mi yaşıyoruz, cehennemi mi; yoksa hiç yaşamıyor muyuz? Ölüm yaşanılır mı? Öldük mü, ölecek miyiz? Bi sorular kitabı yazmışım. Şairin de derdi cevap üretmek olmamalı. Bu cevabı da bire bir kopyalıyorum başka bir cevabımdan. Çünkü bu soruyu gerçekten değerli buluyorum. Gerçek okurun fotoseli benim için bu sorular.
B.T.: Dizelerinde, ‘aşkın olana’ olan uzaklığına, gizliden de olsa bir eleştiri var mıdır?
Ö.H.: Eleştirim, aşkın bir insana sunulmasıdır. Aşk insanda geri teper çünkü. Aşk bu kadar basite indirgenemez. Belli bir bölümde aşkı hak edene olan uzaklığıma eleştiri varken, bir bölümde de aşka hakaretler görebilirsiniz. Dedik ya oyuncak herkesin gözünde bir başka diye… Dönem dönem, yenilenmelerle değişebiliyor.
B.T.: Neden bir çocuğun elinde oyuncak?
Ö.H.: Merak… Meraklı insan her geçen saniye ölüme yürümez. Tam tersi doğuma ilerler, meraklı kişi. Ömrünü tüketmiş, bütün zihinsel fonksiyonlarını yitirmiş biri olarak dünyaya gelir meraklı insan. Zaman geçtikçe yaş almaz, yaş verir. Her bilgi, ondan bir zaman dilimi götürür ve bilgelik; ana rahmindeki kadar ‘tam olmamış’ aynı zamanda da saf olduğumuz zaman dilimlerinde saklı. Mezardan, ana rahmine giden birileri olmuştur, olacaktır da. Ve bu insanların elindeki oyuncaktır bilgi, felsefe, şiir, dünya vs…
B.T.: Eskimeyen Oyuncağı bu hale getiren nedir? Oyunun sebebi nedir?
Ö.H.: Eskimeyen oyuncak bir taneyse, bana düşen parçayı bu hale getiren benim. Hepimizin eskimeyen bir oyuncağı varsa, kendi eskimeyen oyuncaklarımızı bu hallere getiren bizleriz. Oyuncağın hali nedir? Hali iyi midir, kötü müdür? Bu şiirde her yönüyle anlatmaya çalıştım… Kırdığım oldu bazı zamanlar onu, onun beni kırdığı zamanlar da olmuştur; oyuncak da belki benimle oynuyordur! Oyunun sebebi, belki de oyuncağın benimle oynamak istemesidir. Bir soru daha Bülent Abi; Bir Oyuncağın Elinde Çocuk Hiç Yaşlanmaz mı?