Hülya Deniz Ünal
Eylül, titrek ve solgun tüyleriyle hüzne kanat çırpar. Bir eliyle ağustos sıcağına, bir eliyle ekimin üşüyen tenine dokunur. Eylül ayı belki de sanatçılar için var olmuş, onlara ay’rılmıştır kim bilir? Yazarlar, ressamlar, şairler, müzisyenler, lirik eserler versin diye “Eylül” diye bir ay olmuştur.
Alpay’ın “Eylül de Gel” şarkısı, çocukluğumun, ilk gençliğimin masumiyetini anımsatıyor. Kalp çarpıntılarımı, utangaç, ürkek hâllerimi, hayallerimi… Bu şarkı haziranda gel, ekimde gel, şubatta gel olmazdı, olamazdı. Şayet olsaydı da benim şarkım olmazdı. Bülent Ortaçgil ile Teoman’ın söylediği “Eylül Akşamı” şarkısı ise daha yakın tarihten sesleniyor.
Vincent van Gogh, ünlü sarısının ruhumuza işlediği “Ayçiçekleri” tablosunu da muhtemelen eylülde yapmıştır, en azından bana öyle geliyor. Kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta, “Her sabah şafakla birlikte bunun üstünde çalışmaya başlıyorum, çünkü çiçekler çok çabuk soluyor ve her tabloyu bir oturuşta bitirmek gerek.” diyor. (Theo’ya Mektuplar, Çev. Pınar Kür, Dördüncü Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006).
Sara hastası olan Vivaldi, yaz aylarında hastalığı nedeniyle çok zorlanmaktadır. Rahat ettiği için sonbahar ve kış aylarını sever, hiç bitsin istemez. Benim de “Dört Mevsim Konçertosu”nda en çok sonbaharı seviyor olmam bir tesadüf olamaz, belki de avcıların kovaladığı ceylan bölümü yüzündendir. Bilindiği üzere sonbahar her zaman eylül ile başlar.
Beni daha çok edebiyattaki yeri ilgilendiriyor. İlk psikolojik roman kabul edilen “Eylül’de imkânsız bir aşk hikâyesine sıkışıp kalmış olan çaresiz âşıklar; Süreyya ile Suat, başka bir ad ve yangında buluşamazlardı.
İlhan Berk, “Otağ” şiirinde, “Sevgilim, işte eylül / Ve işte senin usul usul seğiren yüzün/ Zamanki sonsuzdur/ Bitmemiş şiirler gibidir.” der. Ömür sona yaklaştıkça eylül, soluklanmak için bir ara, dingin bir durak olarak yaşamın içinde kalma hâlini temsil eder. Kışa daha çok zaman vardır.
Ya Turgut Uyar’a ne demeli: “Eylül toparlandı gitti işte / Ekim filan da gider bu gidişle” Hayatın avucumuzdan akıp gittiği gerçeği, böylesine olağan bir durum ancak şiirle bu kadar yalın, bu kadar güzel anlatılır, anlatılabilir.
“Eylül’e girdim, Eylül’e girdim / Her ömrün bir Eylül’ü vardır / Onca yaşadım / Şimdi bildim” Sanırım şimdiki yaşım ve ruh hâlimle en iyi örtüşen Murathan Mungan’ın yukardaki dizeleri olacak. İlkbahar, yaz, sonbahar; kışa gelmeden (Kötülere inat!) eylülde birazcık duraklamak hatta uzunca bir süre kalmak istiyorum.
Hamiş:
Etimolojik olarak Eylül, Süryanicede “Aylul” (üzüm), yani “Üzüm ayı” anlamına gelir ve yeşermeyi temsil eder. Mezopotamya dillerinde hep ortak isim olarak kullanılır.
Coğrafi açıdan ise, ekinoksun gövdesidir. Gece-gündüz eylülde eşitlenir, mevsimler onda değişir. Kuzey Yarımküre’ de 21 Mart ilkbahar, 23 Eylül sonbaharın başlangıcıdır. Güneş, Ekvator’a dik gelir ve Aydınlanma Çemberi kutup noktalarından geçer. Güney Yarımküre’ de ise, 21 Mart’ta sonbahar 23 Eylül’de ilkbahar başlar.