Zerrin Saral, Aksisanat Portal için yazarlarla Öykü Zamanlığı‘nda Bir araya geliyor. Öykü Zamanlığı‘nda Zerrin Saral bu defa İlkay Noylan’a soruyor:
Dünya hızla değişirken, sanatın izdüşümü, sanatçının sanatını ortaya koyma şekli de aynı hızla, değişime/dönüşüme uğruyor. Böylesi bir çağda, veri tabanını koruyan, yaratım sürecinize katkı sağlamış, tüm zamanların öyküsü/öykücüsü dediğiniz öykü ve öykücü(-ler) kimler? Bu tercihi, yazınınızda neye/nereye dayandırıyorsunuz?
İlkay Noylan: Bir öyküyü okuduktan sonra bizde kalan; yazarın yazdığı cümlelerin birebir izdüşümü değildir. Bizde kalan okuduğumuz cümlelerle kendi zihnimizde yorumlayıp çoğaltarak kurduğumuz görüntü kareleridir. Okuyarak yeniden ürettiğimiz metin yani söylem evrenimizden hatırladıklarımız zamanla değişir. Bir edebi eser yayınlandığı andan itibaren artık okurun yorumuna sunulmuştur. Yazar noktasını koyup susmuştur. Şimdi eseri, okuyucu yeniden üretecektir. En azından sanatsal amaçla üretilen metinlerden bu bekleniyor.
Okuma deneyimimin başında beni zorlayan metinleri tercih etmiyordum. Kolaya kaçan okumalar yaptığımı fark edene dek bu böyle sürüp gitti. Şimdi geriye dönüp baktığımda zaman kaybı olarak nitelemiyorum o okumaları da. İyinin daha az iyiden ya da kötüden farkını anlamak için gerekliymiş. Ampirik okur olmaktan sıyrılıp örnek okur olma yolunda hatırı sayılır adımlar atmamda pek çok yazarın katkısı oldu. Artık seçerek, okuma listeme sadık kalarak sürdürüyorum okuma eylemimi.
Okuma uğraşı öznel bir çaba gerektirir. Başka okurların hazır bulunuşlukları yahut öykülerden, edebiyattan beklentileri, beğeni düzeyleri diğerleriyle örtüşmeyecektir kuşkusuz. Anacağım öyküler ve yazarlar için tüm zamanların öyküsü / öykücüsü diyemem. Yazımın çerçevesini kendi okuma çeperime göre oluşturacağım. Ancak onlar yazma sürecimde beni çok etkilemiş kıymeti bende baki kalacak öyküler ve yazarlardır.
Başlayalım o halde sayfaları çevirmeye. Ferit Edgü’nün Can Cep’ten çıkan “Binbir Hece” kitabını – o minik dev kitabı -okumasaydım küçürek öyküler yazar mıydım bilmiyorum. Küçürek öykülerimin temelini büyük oranda “Binbir Hece”ye borçlu olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Altmış öykü içimde bir fitili ateşlemişti. Ne diyor kitabın ilk sayfasında Ferit Edgü? “Başlangıcın başlangıcı yoktur, diyordu Aristoteles. Sonun da sonu yoktur. Ama orta’nın başı da vardır, sonu da. Yanlış anlamadımsa, yazdığım bu öyküleri tanımlıyordu Aristoteles. … Tam orta noktalara odaklanmış gibiler. Başını ve sonunu okura bırakmışım. Benzetmede kusur olmadığı doğru ise: Tanrı’nın bizlere yaşamı bıraktığı gibi.”
Mesleğim gereği çokça çocuk kitabı okuyorum. Çocuk ve gençlik edebiyatında öyle nitelikli yazarlarımız var ve öyle iyi çeviriler de yayınlanıyor ki çocuklarımız ve gençlerimiz için çok seviniyorum. İçimdeki iflah olmaz haylaz adına da tabii. Bu alanda öğrencilerimden önce onun için okuyorum, diyebilirim. Roald Dahl’ın dilimize çevrilen tüm kitaplarını okudum. Yetişkinler için yazdığı “Son Perde” Tomris Uyar’ın nefis çevirisiyle sıra dışı kurgularıyla alıştığımız korku öykülerinden farklı. Dahl’ın hınzır hayal gücünü sevdiğim kadar kendi okurumu şaşırtmayı da seviyorum.
Yazar takip etmek o yazarın üslubunu, dil özelliklerini, bakış açısını içselleştirmemde çok fayda sağlıyor. Tüm kitaplarını okuduğum Hakan Şenocak’ın “Naj”ının tadı herhalde hep damağımda kalacak. Kimi öyküler sözün büyüsüyle yer edip derinlerime, sonsuza dek orada kalıyor. Keramet yalnızca okuyanda değil elbet. Her okuduğumda gözyaşlarımı tutamadığım, birkaç yıl sonra okuduğumda ‘Bu defa ağlamam artık herhalde,” deyip yine sağanak yağışa geçtiğim öykü, kitaba da adını veren “Geyikler Annem ve Almanya”dır. Türk öykücülüğüne çok emeği geçmiş sevgili Nursel Duruel’i anmış olayım bu vesileyle. Bu öykü beni neden böylesine etkiliyor? Çocukluğumu bıraktığım Almanya ile anneannemin köy evinde duvarda asılı, bana hep hareket ediyormuş hissi veren geyik desenli halısı ve öykünün muhteşem kurgusu arasında bilinçaltımda çattığım bağlar gözpınarlarımı harekete geçiriyor olmalı. Her defasında…
Gülperi Sert’in hazırladığı, Alman edebiyatında adının altı çizilmesi gereken yazarların sıkı eserlerinden oluşmuş “Öykü Seçkisi”nde iki öykü var ki döne döne okuduklarım arasında. Wolfgang Borchert’in “Ama Fareler Gece Uyurlar” ve Bertolt Brecht’in “Köpek Balıkları İnsan Olsaydı” adlı öyküleri. Savaşın araçlarını, dinamiklerini kullanmadan, bombalar patlatmadan, silahlara yer vermeden, yazıklanmadan, duygu sömürüsü yapmadan savaşın tüm şiddetini zekice işlediği kurguya yükleyerek öyküyü inşa eden Borchert beni adeta çarpmıştı. Tam da edebi eserlerden beklediğim gibi. Ah, evet, güzelmiş demek yetmiyor bana, öykünün alışılageldik söyleyişle nakavt etmesini bekliyorum. Brecht’in öykü başlığının üzerine üç yıldız atmışım yıllar önce. Şu satırlara yıldız atılmaz mı? “Köpek balıkları insan olsaydı, yabancı balık sandıklarını ve yabancı balıkları ele geçirmek için kendi aralarında savaşırlardı. Fakat savaşları kendi küçük balıklarına yaptırırlardı. … Ayrıca köpek balıkları insan olsaydı, tüm küçük balıkların şimdi olduğunun aksine, birbirleriyle eşit olmaları son bulurdu. Bazıları bir takım makamlara getirilirler ve diğerlerinin üstünde olurlardı. Hatta birazcık büyük olanlar diğerlerini yiyebilirlerdi de.”
Öykülerle kitap bütünlüğü oluşturmak nedir, sorusunun cevabı bende M. Sadık Aslankara’nın “Uykusu Sakız” adlı öykü kitabıdır. Oradaki her öyküyü içselleştirdiğimi, ders kitabına çalışır gibi incelediğimi söylemeliyim. Belirli zaman aralıklarıyla ya da özlediğimde demek daha isabetli, bir daha aynı heyecanla, ilk okuduğumda aldığım hazzın aynısıyla sayfalarını çevirdiğim Ayşegül Çelik’in “Kâğıt Gemiler”i yazı tarihimde özel bir yer tutar. Bu derin kitabın her satırını yazmış olmayı isterdim. En azından Bugünden dergisi ilk sayısında “Kâğıt Gemiler” hakkında yazmış olmakla yetindim.
Dünyanın hızla değişmesi iyi bir şey mi bilmiyorum. Hız adeta bir yaşam tarzı haline getirilmeye çalışılıyor. Bu hıza ayak uydurabildiğim kuşkulu. O yüzden günlük hayatımda hızı yavaşlatan metinler ruhuma iyi geliyor. Aborjinler gibi ruhum bedenimi ancak yakalıyor. Ben hâlâ kâğıda kurşunkalemle yazanlardanım. Okuduğum kitabın arasına karton ayraç koyanlardanım. Dijital ortamlardan okuma yapamıyorum. Okuduklarımın iki kapak arasında bulunması beni daha mutlu ediyor. Yaratım sürecime katkı sağlamış yazarlar arasında Latife Tekin, Hasan Ali Toptaş, Mine Söğüt, Ursula Le Guin, Cornelia Funke, Truman Capote, Nezihe Meriç ve Hakan Akdoğan’ı saymazsam bu yazı eksik kalır.
Sevgili Zerrin Saral’a içten teşekkürlerimle.
Adı geçen kitaplar:
Ferit Edgü, Binbir Hece, Can Yayınları, Mayıs 2005
Roald Dahl, Son Perde, Can Yayınları, İstanbul, 1987
Hakan Şenocak, Naj, Can Yayınları, İstanbul, 2000
Nursel Duruel, Geyikler, Annem ve Almanya, Can Yayınları, İstanbul, Eylül 2006
Çev: Gülperi Sert, Öykü Seçkisi, İlya Yayınları, İzmir, 2004
M. Sadık Aslankara, Uykusu Sakız, Can Yayınları, 2001
Ayşegül Çelik, Kâğıt Gemiler, İstanbul, Mayıs 2010
İlkay Noylan:
09 Eylül 1971 tarihinde dünyaya geldi. İlköğrenimini Almanya’da tamamladı. Anadolu Üniversitesinden 1994 yılında mezun oldu. Sınıf öğretmeni olarak mesleğine devam ediyor. İki tane kedi çocuğu var.
Düşe Yazma, Kum Kültür ve Sanat, Kül Öykü, Aylak, Deliler Teknesi, maviADA, adımİZİ, Arkadaş, Patika, Bugünden Edebiyat ve Kültür, Kurşun Kalem, Öykü Gazetesi, Varlık, Berfin Bahar dergilerinde, Eskişehir Sanat Derneği Bülteninde, Mahal Edebiyat sitesinde yazı ve öyküleri yayınlandı.
Ödüller:
Eskişehir Öykü Günleri Jüri Özel Ödülü,
Özgür Pencere Edebiyat ve Sanat Derneği “Kadın Öyküleri” yarışmasında mansiyon,
Eskişehir Sanat Derneği 2005 Öykü Ödülü
Öykü kitabı “Dokunuşlar”, 2007 Naci Girginsoy Birincilik Ödülü (Figen Alkaç ile paylaştı.)
Bir dönem, Eskişehir Gelişim Vakfında (EGEV) Edebiyat Kulübünün metin çözümleme atölyesini yürüttü.
Bugünden Edebiyat ve Kültür Dergisi’nin yayın süresi boyunca, yayın kurulunda yer aldı.
Eskişehir’de farklı zamanlarda öykü günleri etkinlikleri, yazar atölye, söyleşi ve imzaları düzenledi.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Mürebbiye” adlı romanını Bilgi Yayınevi için günümüz Türkçesine uyarladı.
“Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü”nde özgeçmişi; “Öyküden Çıktım Yola”, “Ankara Öyküleri”, “Ölüm Vardiyası-2” adlı seçkilerde öyküleri yer aldı.
Türkiye PEN Yazarlar Derneği üyesidir.