O gölü oradan çektim, yerine seni koydum. O dağı oradan çektim yerine seni koydum. Her yan eksikti her şey eksik. Tamamlandıkça yeniden eksiliyordu her şey, tamamladıkça yeniden. Yap boz parçalarını her gün kaybeden, bir adam düşün. Hep bir yanı eksik bir fotoğraf, hep bir yanı eksik bir anlam.
O ovayı oradan çektim, yerine seni koydum. O kiraz ağacını oradan çektim seni koydum yerine. O kirazdan daha iyi çiçek açacağını biliyordum bir kere. O kirazdan daha beyaz bakacağını, bembeyaz. O kirazdan daha kırmızı atacağını kalbinin. Ah o çekirdek işte, içindeki, o çekirdeğe daha çok sahip çıkacağını. O çekirdeği tek diş darbesiyle bir sabah kıracağını ve içini feraha çıkaracağını bir sabah, biliyordum.
O akşamı oradan çektim, seni koydum yerine. Bir günden daha güzel batırıyordun güneşi, bir güneşten daha iyi giriyordun denizin içine, batıyordun suların kalbine.
O gülü oradan çektim, seni koydum yerine. Sen her gülden daha çok sahip çıktın tomurcuğuna. Bir dolu tanesi gibi, bir gözyaşı damlası gibi. Bir misket gibi. İçiçe geçmiş o tomurcuk. Bir bordo kuyusu. Baktıkça içine aktığın, bir su kuyusu. Herkesin kendini doldurduğu bir coğrafya bu. Herkes boş, herkes ve her şey başıboş. Sen dolu hem de dopdolu. Taşmak için sana geldim ben. Bendeki söğüt altında yarım kalmış bir uyku. O dere kenarında yunmuş bir tutku. Unuttu, umuttu.
O kulübeyi çektim oradan, o kulüp rakısını, o göğün balkısını, o denizin balkızını, o ateşin karartığı kayayı, seni koydum, alnına zamanın, bendeki yarayı, sen bildim, sendeki yarayı ben. Kapandık birbirimize. Kapanmazdı başka türlü bir yara.
O kamaşmayı çektim oradan, o yalnızlığa kamplaşmayı, o kavuşmamayı, o kavuşamamayı çektim oradan, seni koydum yerine. Koy koy, kum kum, deniz deniz gezdim. Seni koydum hepsinin yerine, yedeminine, yeminine.
O şehri çektim oradan, seni koydum yerine. Küçük bir balıkçı kasabası diye. Uzun uzun balık tuttum, uzun uzun Sait Faik okudum, uzun uzun ağladım, uzun uzun kirpiklerin gibi. Uzun uzun baktım, uzun adamlar gibi, İlhan Berk gibi. Ben seninle şehirleştim, köyden çıktım, ben seninle yeniden yapılandım. O şehri çektim de, denizi koydum, ayazı koydum, yazı koydum yerine. Upuzun bir yazı. Şiir geçe.
O çekememezliklerin hepsini çektim de dün, seni koydum yerine. O çekinmemezliklerin hepsini, o çekilmezliklerin hepsini. Mesela külü, mesela örsenlendikçe dağılan taşı, mesala akmaktan yorulan gözyaşını, mesela yaşlanmayı, mesela sessizliği, mesela sürekli kendinde kalmayı.
Sonra bir sigara yaktım kendime, sonra uzun uzun baktım kendime. Sonra yanmak neymiş onu anladım, sonra gittim bir ateşe yanmayı anlattım. Sonra bir ara Sivas baktım sana. Sonra bir ara taşra. Bir ara Altıok saplandı kalbime. Geldin, hep en olduk zamanlarda gelirdin, tek tek çıkardın okları. Hedef ne sendin ne bendim. Hedef insanı anlamayan taşlaşmışlıktı. Birer keski birer çekiç aldık elimize. Yontmak dedik devrimdir. Yıkmadan şekillendirmek. Taşa bile şeklini veriyor da insan, insana veremiyor şeklini işte!
Bizim kimsesizliğimiz birbirimizden gelir. Bizim kimsemiz birbirimizdir. Fazla şiir oldu buralar, bugünler fazla şiir oldu.
Ben şiiri çektim ve seni koydum yerine. Ah hiç çekilmezdi şiir bugünlerde. Ben öyküyü çektim, ben romanı çektim dert diye içime. Ben seni çektim uzun uzun. O sigaranın son fırtı vardır ya, o rakının son demi, ben onu çektim. Ama hayat o sigarayı küllüğe basamamaktı işte. O sigarayı küllükte bırakmak ve yanmasını izlemek ve külünü dökmesini beklemek, içine, kendi içine!
O kayığı çektim oradan, bazen kayık dediğin bir deniz hastalığı, bir gökyüzü rahatsızlığı. O köyü çektim oradan, o kenti. Sen gelmiştin. O memleketi çektim oradan. Yeterince demlenmişti. O şiiri çekme sebebim mi? İşte bu dem meselesi. Ben çay yapmayı sende öğrendim. Ben demlik demeyi senden öğrendim. Çaydanlık derdim bana kalsa. İşte hayat burada. Ki nüans farkında. Sen demlik ben çaydanlık. Sen taze çay yaprağı. Ben o yaprağı çektim oradan. Kendimi sürgüledim o yeşilliğe. O yeşermeyi bağırdım ben. O çiçek açmayı ağardım. O günü…
Ben o O’yu oradan çektim. Çektiğim bir harf olsa keşke. İnsan bazen boşluğunu çekiyor da bir yere. Sonra dolduramıyor o boşluğu. En zoru insanın boşluğundan kurtulması. Sonra hiçbir şey koyamıyor boşluğunun yerine. Çünkü herkes gidicidir bu evrende. Her şey gidici. Ama o boşluk senindir, ona sahip çık. O, üçüncü tekil şahsındır senin. O sendir. O senin için. O senin içindeki boşluk. Onu, O’nunla doldur!
0’nu çektim oradan, 0 işte en tehlikelisi. Beni 0’nunla karıştırma dedi bana. Ben O. Gel tanışalım. O, 0.
Sıfırı çektim yerinden, sayı doğrusunun en başından. Artık hayat birden başlayacak. Artık hayat hemen başlayacak! Artık hayat senden başlayacak. Artık hayat o elinde tuttuğun leylaktan başlayacak. Artık hayat o leylağın kokusundan yola çıkacak. O leylağın solma korkusundan yola çıkacak.
Şimdi söyle bana, ben sen değilsem kimim? O aşk değilse ne? Onca yerinden oynattıklarım hayatta, taş değil ki! Yukarıda tek tek saydım işte. Her şeyi senin için oynattım yerinden, kafamı dahi! Dahi dedimse, kim kimin için geçerli, kim kime akıl, kim kime gövde ve ruh demlemeli?
Şimdi söyle bana, ben sen değilsem kimim? Çektiğim her şey AŞK değilse ne? Neden çektim bunca şeyi? Yerinden!
Bir tek sen olsan benim yerim, herkes yerini bilse, her şey. Bir tek sen olsan benim yerim ve hiç çekmesem yerimi artık yerinden!
Ey benim yerim, yurdum. Sende durdum, bir tek sende. Tüm lambalar yeşilken hem de, geç dedi kalbim, geç artık kalbine!
*Senin boşluk sandığın onun içine dünyayı sığdırdım işte!