Geçmişten günümüze Türk edebiyatına baktığımızda Elif Şafak’tan Orhan Pamuk’a, Dranas’dan İlhan Berk’e , Cahit Sıtkı’dan Cemal Süreya’ya, bir çok yazar-şair (yabancı yazarlardan yaptıkları intihallerle) zan altında kalmıştır. Yumuşak anlamıyla edebiyata yakışır bir naiflikle yapılan hırsızlık diye nitelediğimiz intihal bazen boyutta değiştirmiştir. Yine kendi edebiyatımızda Murathan Mungan’ın Melih Cevdet’ten, Ahmed Arif’in Enver Gökçe’den, Behçet Necatigil’in Divan Şiiri’nden, Serkan Özağaç’ın Lale Müldür’den, Ersan Erçelik’in Veysel Çolak’tan aşırdığı söylenilen dizeler edebiyatımızda yer tutmuştur.
Günümüzde yeri olan önemli şairlerden Oktay Rifat, Melih Cevdet, İlhan Berk, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi şairlerin Fransız edebiyatında Verlaine, Baudelaire, Rimbaud, Apollinaire, Nerval, Mallarmé, Valery gibi şairlerden çokça esinlendiği, intihale varan çalışmaları olduğu bilinmektedir. Bana göre bu durum, T. S. Elliot’ın da dediği gibi “Olgunlaşmamış şair taklit eder, olgunlaşmış şairse çalar,” deyip işin içinden çıkılmasına benzemektedir.
Dünya edebiyatına bakıldığında da durum pek farklı değildir. Edebiyat dünyasının en meşhur çiftlerinden (büyük bir aşk serüveni yaşayan) Zelda Fitzgerald’ın F.Scott ile birbirinden sürekli beslendiği ve çalışmalarının intihal düzeyinde bulunduğu su götürmez bir gerçektir.
Yine, beş altı yıl önce çok konuşulan, 17 yaşındaki Helene Hegemann’ın kitabı Axolotl Roadkill, Der Spiegel’in çoksatar listesine girmişken intihal tartışmalarının odağına oturtulmuştur. Sonra yazar intihali kabul etmiş ve özür dilemiştir. Bunun bir harman yapma olayı olduğu söylenmiştir.
Bir alıntıyla devam edelim. “Önce bizde anlatılan efsane dedikoduyu anlatayım, edebiyat dünyasına kıyısından köşesinden bulaşmış hemen herkes bilir zaten. Ben burada isimleri X ve Y olarak yazacağım ama, başım belaya girmesin diye. Çapkınlığı ile ünlü şairlerimizden X bir gece hoş bir ortamda güzel bir kadınla tanışır. Gecenin hayli ilerlemiş bir saatidir ve kafalar da iyidir. Bir süre beraber eğlendikten sonra kadın şair X’i evine davet eder. Eve gidilir ve birer içki de orada içilir. Gece yatılır ancak alkolün de etkisiyle şairimiz yatakta başarılı olamaz. Sabah tekrar teşebbüs eder sevişmek için yine olmaz. Kadının, “Boşver, önemli değil” gibi teselli laflarına da iyice sinirlenen üstad kalkar ve bir hızla giyinir. Tam kapıdan çıkarken kadına döner ve “Bu gece seninle yatamayan kimdi biliyor musun” diye sorar. Kadın ne diyeceğini şaşırmıştır. Arasının iyi olmadığı kuşağının bir başka büyük ustasının adını vererek; “Türk şiirinin efsane ismi Y’yim ben” der ve çıkar gider.
Bu dedikodu yıllardır bir efsane gibi anlatılır dururdu. Meğer bu da Fransız edebiyatından çalıntıymış, yani edebi olarak söylersek çalıntı. Gerçek hikaye ise “Söylentiye göre Gide, Afrika seyahatlerinden birinde bir hamalla yatmıştı; seviştikten sonra hamala “Mösyö” demişti “Fransa’nın en mükemmel yazarını becerdiniz… Benim adım François Mauriac.”
Aslında yukarıdaki örneklerle başladı, dünyanın yüzölçümünün insan boyutuna indirgenmesinden sonra avuçlarına, parmak uçlarına kadar getirilmesiyle birlikte çok gelişti intial. Evrenin iyice ufalıp cebimize girmesi ve her saniye dünyada olup bitenlerin yanı başımızda bulunması ve bunları anlık yaşamamız gerçeğin şifresini bize verdi. Gerçek şudur; bilgiye, dizeye, şiire, romana, insana, resme bu kadar kısa zamanda ulaştığınız anda ve dünyada milyonlarca insanın aynı anda fikirlerini, dizelerini, aklından geçenleri, karalamalarını, söz dizimlerini, resim çalışmalarını, fotoğraflarını paylaştıkları bir ortamda; görüşlerin karışması, etkileşmesi, üst üste binmesi kaçınılmazdır! Artık ortam öyle bir çığrından çıkmıştır ki; süreç içerisinde herkes benzer şeyleri düşündüğünü, yazdığını, yaptığını, gördüğünü, analiz ettiğini düşünmeye başlamaştır. Bu korkunçluğun, kaçınılmaz sonun geldiğinin göstergesidir. Bu kirlenmenin tam da merkezidir. İntihal de artık intihallikten çıkmıştır. Masumiyetini kaybetmiştir.
Eskiden intial denilen olaylar, kitaplar üzerinden derin çalışmalarla yapılırdı ve sosyal ağ bu derece gelişmediği için de ortaya çıkması zaman alırdı. Ve bunun da bir etkileşme ile meydana geldiği tartışılırdı. Şimdi çoğu yazar-şair! kendine has bir okuma kültürü edinmediğinden, kendine ait bir kütüphane geliştirmediğinden, kendine ait bir yazar-şair takibi sürdürmediğinden; yapılan işlem sosyal medya üzerinden kişi takipleri ve yazılanların okunması ile bir etkileşim içerisine girip, yaratma aşamasına evrilmesiyle geliştiğinden; çalmak daha alenileşmiş, sıradanlaşmış, çabuklaşmıştır. Bunu yapan için de netice artık doğallaşmıştır. Her şey pratikleşmiştir. Yazılanların bir çoğunun yazar ruhunu, bünyesini, edimini, eğitimini, kültür ve görgüsünü yansıtmadan kulaktan dolma sözlerle, kes-hafif değiştir ve yapıştır taktiğiyle ilerlemektedir.
Sanatçılar! artık yaratım dönemlerini sosyal ağ üzerinde yaşamaktadırlar ve her anlarını burada deşifre etmektedirler. Dize dize şiir yazan şairlerden tutun da, öyküsüne burada başlayıp bitiren yazarlara kadar uzanmaktadır. Roman pasajlarının bu ortamda yazıldığı ve her şeyin, herkesin elinin altında olduğu, anında okuma imkanının yarattığı içgüdüsel dürtülerle alıp, kendi içerisinde yoğurduğunu sanarak, kendininmiş gibi sunmaya çalıştığı bir kültür ortamda yaşamaktayız. Bunca şair, bunca yazar, öykücü ve romancı bu kadar kısa zamanda nasıl türedi sanıyorsunuz? İnternet ortamının bizlere hediyesidir bu. Bilgiye ve ürüne ulaşmak için herhangi bir çaba sarf etmeden, emek vermeden sosyal medyada karıştırılan yalan yanlış bilgilerden türeyen bir çağın çocuklarıdır bunlar. Ne okusak boş, ne yazsak nahoş artık. Edebiyat ortamı ciddiyetini kaybetti. Edebiyat uzun zamandır gözden düşmüştü de, ayağa düşeceği hiç aklımıza gelmemişti.
Bugün intial olayı, bir çorba haline getirilerek yapılmaktadır. Herkesten, her üründen az az koyarak bir aşure yapılmaktadır. Yazarı ve şairi bu aşurenin alıcısının ve okuyucusunun olmadığını bilmektedir. Onun için elzem mesele ve önemli konu yazdıklarının kitaplaşmasıdır. Ne yazıldığının ve ne yaşandığının artık önemi kalmamıştır. Önem arzeden konu kitap sahipliğidir. Sanat bir dolgu malzemesi yapılmıştır. Şişirilmiş metinler, ciddiyetsiz dizeler, derme çatma fikirler birleşip kitaplaşmıştır. Tüm bu ortam; sanal alem denilen yerlerden edinilen, alınan, değiştirildiği sanılan “şeylerin” edebiyatın bir parçasıymış gibi sunulmasıdır.
Çalmanın, alıntılamanın, alınanın hafif değiştilmesi ile edinilenin; kendisininmiş gibi davrandığı bir çağda yaşamaktayız. Geçmişte edebiyatımızda etkileşme vardı. Esinlenme ve esinlenerek yeniyi bulma ve geliştirme çabası mevcuttu. Şimdi sanal dünyada her şey mübah.
Almanın ve çalmanın çok normalleştiği yeni dünya düzeninde artık basılmış bir kitabın bir tek kapağı ve yazar adı değiştirilerek bir başka isimle basılması bile sıradan karşılanmaktadır.