Şeyma Akyürek
İsmail Cem Doğru’nun Mühür Yayınları tarafından okurla buluşturulan kitabı Bay Aksi, edebiyat ortamına ilginç bir giriş yaptı. Şiir ve mizah arasında bir örtüşme arayışı olmaksızın edebiyat ve şiir vurgusunun öne çıkarıldığı kitap ister istemez edebiyat ortamının bir eleştirisi olarak algılandı.
İçerik olarak farklı çağrışımlar ve izlenimler bırakan kitabın her aşamada tasarlanarak ortaya çıkarılmış bir proje olduğu açıkça görünüyor. Ancak bilindik mizah anlayışından farklı bir tarzın benimsendiğini söyleyebiliriz. Çünkü geleneksel anlamda Aziz Nesin ya da Rıfat Ilgaz gibi mizah ustalarının öyküler yoluyla anlattıkları eleştirel bakışı daha çok izlenimler yoluyla ve deneme diyebileceğimiz yazın türüyle ortaya koyuyor yazar.
Bay Aksi’yi okumadan önce edebiyat ortamının eleştirisi olarak algılamış ve bu şekilde değerlendirip merak etmiştim. Okumaya başladığımda bir yazarın hayat hikâyesi gibi görünmeye başlamıştı gözüme. Bitirdiğimde ise yazarın edebiyat ortamı ve kendi yaşamı üzerinden yaşadığı topluma ayna tutmaya çalıştığını düşündüm.
Kitap mizahın amaçladığı karikatürize etme eylemini başarıyla ortaya koyuyor. Dersler ve Anadolu adını taşıyan yazıda “yanlış anlaşılan şarkılar” kişisel gelişimin önemine vurgu yapıyor ve burada yazarın kendiyle alay ettiği bölüm aslında amaçsız yaşamanın tüm ülke sathına yayılmış kötü bir alışkanlık olmasına vurgu yapılıyor. Genel olarak insanın topluma ve yaşadığı dünyaya hiçbir şey katmadan, bir asalak gibi ömrünü tüketmesinin eleştirildiği kitapta gereksiz uzamış gibi görünen ayrıntılar her seferinde bir yere bağlanıyor aslında. Yine de bir kadın olarak Tolstoy’un Vasiyeti betimlemesinden hiç hoşlanmadığımı belirtmek zorundayım. Kanımca yazar burada biraz bencil bir tutum sergiliyor. Bu ifadenin biraz ağır olup olmadığını düşünmek için yazıyı birkaç defa okudum. Ancak düşüncem değişmedi. Yazarın burada kadın ve erkek arasında oluşmuş ve toplumun kanıksadığı ayrımları meşrulaştırmak gibi bir düşüncesi olabilir. Bunu doğrudan konuşmak için yazarı aradım. Erkeklere “yaşadığınız hayatı çok da sorgulamayın. Kadınların gönlünü hoş tutun.” gibi bir mesajın altında erkeklerin bu hayatın mağduru olduğu mesajını vermeye çalışıp çalışmadığını açıkça sordum. Beni dikkatle dinledikten sonra Tolstoy’un Vasiyeti adlı yazı üzerinden kurgulanan modern yaşamın insanı bir araç haline getiren yanlarını anlattığı açıklamasını yaparken bu fikrimi yeniden düşünmemi önerdiğini belirtti. Bu açıklamadan sonra yazıyı tekrar okuduğumda yazarın belirttiği düşüncelerle yolumun kesiştiği yerler oluşsa da genel anlamda erkek egemen toplumun öğretileriyle büyüyen bir adamın gizli dünyasında baskıladığı arkaik bir karakterin öne çıktığı düşüncem değişmedi.
Yazarın insanı eğlendiren bir bakış açısı var. Herkesle ve her şeyle alay edebildiği açıkça görünüyor. Kısa konuşmamızda bile eğlenceli bir üslup tercih etmiş olması kişisel rahatlığından ve bir şeylere müdahale etme arzusundan kaynaklanıyor. Özellikle “şair ne demek istedi” bölümünü okurken gülme krizlerine de engel olamadım üzüntüme de. Çok karmaşık duygular altında yazıldığını düşündüğüm kitabı çok kısa süre içinde okudum ve sanki iki bin sayfa daha sürme elimden bırakmayacağımı hissettim. Ancak fuarda kitabı bana şiddetle öneren ve okumaya karar vermeme sebep olan çok kıymetli şair, yazar ve yayıncı Mustafa Fırat’a da yazara yönelttiğim eleştirinin bir benzerini yöneltmek istiyorum. Kitabı okurken beni tedirgin eden şey bende yarattığı algıydı. Kitabın kapağı üçüncü sınıf fıkraların anlatıldığı eski mizah kitaplarının kapaklarını andırıyor. Bu kadar derinlikli bir kitabın içerikle bağlantısı olmayan bir çizimden ziyade vektörel bir çizim olması gerekirdi diye düşünmekteyim. Bu durum kitaba biraz daha amaca uygun görünebilirdi.
Bay Aksi yazarın düşünce dünyasını merak edenler için cevaplarla dolu bir çalışma. Sağa, sola kızıp sürekli söylenen ihtiyar bir meddahın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle bir şeyleri düzeltme savaşını temsil ediyor. Umuyorum ki yazar belirttiği gibi Bay Aksi’yi sürekliliği olan bir çalışmaya dönüştürür.