Göksu N. ÇAKIR– 1994’te Dip Sevgi adlı şiir kitabınız çıktı. Bu kitabınızda Can Yücel, Edip Cansever, Behçet Aysan, Nazım Hikmet, Yahya Kemal, Goethe, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bedri Rahmi gibi ustalar çıkıyor karşımıza. Bu usta şairlerin Dip Sevgi’de toplanmasının nedeni nedir?
Turgay Fişekçi– Dip Sevgi, dördüncü şiir kitabım. Bu kitaptaki şiirler bir çağ sorgulamasıdır. Yaşadığımız çağın korkunç yanlarını ve aynı zamanda güzelliklerini arayan, sorgulayan bir kitap. Dünyanın güzellikleri denildiğinde doğanın yanı sıra insanlığın bütün kültürel güzelliklerini de anlıyorum. Şiir de yeryüzü güzelliklerinin önde gelenlerinden biri. Bu yüzden şiirlerimde açık ya da örtülü sık sık başka şairlere ve şiirlere göndermelere rastlanır. Şiir sanatı bütün boyutlarıyla benim için yeryüzünde yaratılmış güzelliklerin önde gelenlerinden biri.
G.N.Ç: 2012 yılında son on yıla ait şiirlerinizde gerçeklik duygusundan uzaklaştığınızı, bu şiirlerin bir değeri olmadığını dile getirdiniz. Sizi bu özeleştiriye iten nedir?
T.F: O döneme özgü özel nedenler diyebilirim.
G.N.Ç: Nâzım Hikmet’i anlatan Sevdalara Doyulamadı kitabını çıkardınız. Nâzım Hikmet’in şiiriniz üzerindeki etkilerinden bize bahseder misiniz?
T.F: Nâzım Hikmet’in yalnız benim üzerimde değil, bütün çağdaş şiirimiz üzerinde büyük etkisi var. Bu etki yalnızca şiirleriyle de sınırlı değil. Siyasal tutumundan insani değerlere, özür kişiliğinden yaşama sevincine dek pek çok yönüyle insanlarımız üzerinde etkili oldu, olmayı da sürdürüyor. Nâzım, tek başına büyük bir kültürel mirastır. Araştırmakla, incelemekle tüketilemeyecek kadar büyük bir miras. Ona giderek böyle bir gözle bakmamız gerektiğine inanıyorum.
G.N.Ç: Günümüz şiiri üzerine bir eleştiri yazınız var. Yazıda 1980’den bugüne çok sayıda ve çok farklı anlayışlarla şiir yazılmasına karşın, bu şiirler eleştiri sürecinden geçmemesi üzerinde durdunuz. Günümüz şiiri neden eleştiri süzgecinden geçmiyor?
T.F: Günümüz şiiri üstüne sık olmasa da tartışma gereği duyuyorum. Bunun başta gelen nedeni günümüz şiirinin, şiir sanatının beş bin yıllık geçmişinden uzak bir noktaya evrilmesi. Şiir yazanlar, şiirin bir insanlık hâli açıklaması olduğunu unutmuşçasına insana uzak şeylere yönlendiriyorlar kalemlerini. Fantezi de şiir olabilir ama yalnızca fantezi yapmak için şiir yazılması anlamlı gelmiyor bana. Yine anlatılamayanı anlatmayı umarak imge kuyularına düşmesi de kurtarmaz şiiri. İmge karanlık bir anlamı aydınlatabiliyorsa anlamlıdır.
Bu konuların eleştirmenler ve şairler arasında tartışılması gerekiyor ama böyle bir tartışma ortamı da yok. Ne berrak bakışlı bir eleştirmen ne de tartışmak isteyen şair var. Herkesin kendiyle mutlu olduğu ve bununla yetindiği bir dünyada yaşıyoruz. Oysa en başta şairlerdir dünyanın her köşesinin sorumluluğunu duyması gerekenler.
G.N.Ç: 1978’den bugüne neredeyse hiç aralıksız edebiyat dergiciliği yapıyorsunuz. Dergicilikte dünden bugüne bir bakış attığınızda neler değişti?
T.F: Evet, dergicilikte kırk birinci yıldayım. 80 öncesi dergileri fazla politikti, şiir de öyle. 80’le birlikte politika neredeyse yasaklanınca, çok çeşitli yazarların aynı çatı altında toplandığı Yazko Edebiyat deneyimi yaşandı. Aynı yıllarda magazin eğilimler de öne çıktı. Hürriyet Gösteri, Sanat Olayı gibi dergiler edebiyatı böyle bir çizgiye çekmek istediler. 90’lardan bugüne daha da dağıldı dergicilik ortamı. Adam Sanat, 1986’dan 2005’e dek yirmi yılda önemli tartışmaların odağı oldu. Ancak bu tartışmalar verimli sonuçlara yol açmadı. “Koyver gitsin” anlayışı genele egemen olmuştu. Kimse tartışmak istemiyor, “iş”lerinin sürmesini istiyordu.
G.N.Ç: İlk şiirlerinizde daha sade bir üslup göze çarpıyor. Aile, anne, baba, özlem imgeleri arasından çıkagelen doğanın ferahlatıcı serinliği var. Şiirlerinizi okuduğumda mutlu bir çocukluk geçirdiğinizin kanısına varıyorum. Yanılıyor muyum?
T.F: Evet, mutlu bir çocukluk geçirdim. Bugünlerde yayımlanan “Unutulmaz” adlı kitabımın ilk sayfalarında da bu çocukluğu anlattım. Hayatımın sonraki dönemlerine ve şiirime de güçlü biçimde yansıdı bu mutlu çocukluk dönemi.
G.N.Ç: “Ben gözlerimin renkleriyle boyarım/Her sabah karşımdaki simsiyah duvarı,” diyorsunuz Duvar şiirinizde. Kaleminize renk katan nedir?
T.F: Aşk duygusu elbette. Hayatım boyunca aşk duygusu içinde yaşamak hep mutlu etti beni. Bu duygunun sarhoşluğu içinde oldum hep.
G.N.Ç: Şiirleriniz yalın gibi gözükse de aslında anlamsal olarak çok katmanlı şiirleriniz var. Görselliğin yanı sıra koku duygusu da devreye giriyor zaman zaman. “Kuzu kestanesi kokuyor yüzün,” dizesinde olduğu gibi. Aynı zamanda şiirlerinizde birkaç sesin iç içe geçtiği lirik şiirleri nerede bırakacağınızı iyi biliyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
T.F: Açıklaması zor bir soru. Siz soruda çok güzel söylemişsiniz şiirde yapmaya çalıştığım şeyi. Sanırım şiir yazarken akıl, bilgi, duyarlık vb. unsurların yanı sıra içgüdü de devreye giriyor. Şiirde kimi biçimlendirmeler güdülerle yolunu buluyor.
G.N.Ç: Yaşamöykünüz üzerinden evrensel bir bakışla yazıyorsunuz şiirlerinizi. Üstelik bunu bir yapaylığa düşmeden nerede durmanız gerektiğini iyi biliyorsunuz. Şiirde şairin durması gereken bir durak var mıdır? Varsa şair nerede durmalıdır?
T.F: Elbette her şiir yazan insanın bir şiir kültürü olması gerektiğidir. Şiir kültürü geçmişin bütün şiirinin yanı sıra şairlerin hayatlarından şiirlerin yazılış serüvenine ve daha başka alanlara uzanan geniş bir bütündür. Şiir kültürü insana şiirden anlamayı sağlar. Bu yalın cümlenin altı çok geniş bir boşluk barındırır. Bir insanın şiirden ne kadar anladığını da en kolay şiirlerinde görebiliriz sanırım. Bu sorunun yanıtı sanırım böyle bir şey.
G.N.Ç: Doğa olaylarına, ülkemizin sorunlarına karşı kayıtsız değilsiniz ama ağaçlar birçok şiirinize girmeyi başarabiliyor, ya bir dalını uzatıyor, ya yapraklarıyla hışırdıyor. Bir şekilde ağaçlar giriyor şiirlerinize. Bu ağaç sevgisi nereden geliyor?
T.F: Doğa sevgisinin kaynağı çocukluk yıllarım. Ancak şiirlerimde doğa, insan ve üzerinde yaşadığı yeryüzünün bir toplamı olarak ortaya çıkıyor. İnsan doğanın küçük bir parçası ve insan hayatı da doğa içinde düşünüldüğünde anlam kazanıyor. Şiirlerde anlatmaya çalıştığım sanırım bu birlik duygusu.
G.N.Ç: Yazarlık hayatınız boyunca öğrendiğiniz en büyük hayat tecrübeniz nedir?
T.F: Yazarlık hayatım tümüyle edebiyat dünyası içinde geçti. Dışarda bir hayatım olmadı. Bu da bana çok renkli kişiliklerle tanışmamı, arkadaş olmamı sağladı. İsmet Özel’den Ataol Behramoğlu’na, Ülkü Tamer’den Gülten Akın’a, Yaşar Kemal’den Cevat Çapan’a, Memet Fuat’tan Vedat Günyol’a, Fethi Naci’den İlhan Berk’e o denli çok insanla yakın arkadaş oldum ki, böyle bir zenginliği dünyada hiçbir şeye değişmem. Bu zenginlik bana aynı zamanda bütün bu kuşakların hayat deneyimlerinden de yararlanmamı sağladı. Hayat bana böyle büyük bir zenginlik bağışladı. Ben de bu zenginliğin içinde yaşama mutluluğunu her ânımda hissettim.
Türk edebiyatına katkılarınızdan dolayı ve bu güzel röportaj için size çok teşekkür ederim.