Erdem Zaman
Geçtiğimiz günlerde şâir arkadaşımız Emre Şahin; nâm-ı diğer Nilgün Emre ilk şiir kitabını edebiyâtımıza armağan etti. Nilgün Emre’nin şiir dünyâsının yakın bir şâhidi olarak onun bir şiir kitabı çıkartması beni ziyâdesiyle şaşırttı çünkü Emre; şiir hususunda çok titiz ve müşkülpesenttir. Öyle ki evvela şiirinde kullanacağı kelimeleri büyük bir itinayla seçer. Sonra gelir o kelimelerle özgün tamlamalar ve edebî cümleler kurmaya… Bazen aylar, bazen yıllar sürer bu tamlamaların, bu cümlelerin tamamlanması… Üzerinde çalışır çalışır; en lezzetli ifâdeyi bulana kadar da bitti demez! Onun bu hususiyeti bende nedense Yahya Kemal gibi “kitapsız bir şâir” olarak kalacağı intibâı uyandırdı… Bu da edebiyât basınımızın Nilgün Emre’den mahrum kalacağı mânâsına geleceğinden ona arkadaşı olarak ısrar ettim: “Muhakkak bir kitap çıkarmalısın!” diye… Bu ısrarlarla başka yerlerde de karşılaşmış olacak ki kitap çıkarmaya karar verdi. İyi ki de verdi! “Melankolik Kahkaha” işte böyle bir lâcivert-pembe espri üzerine patlatılmış zekâ parıltısıdır…
Kitap üç kısımdan oluşuyor… İlk kısım “Fragmanlar”… İsmine aldanmamak lâzım çünkü nice filmle aşık atabilecek bir fragmana imza atmış! Hem de yerini ve kendini bilerek… Öyle olmasa, “Etindeki yıkıntıyım ben diyordum, Allah’ın avlusunda…” diyerek kitabına başlar mıydı hiç? Ya da kitabı ona edebiyât âleminin altın kapılarını aralayan “Nilgün Emre”ye kitabını ithâf eder miydi? Daha ilk kısımda onun mükemmeliyetçi hususiyeti öne çıkmakta çünkü şiirler kusursuz olması adına yer yer tadında; yer yer de kısa bırakılmış… Emre’nin daha evvel emsâline edebiyâtımızda rastlamadığımız imgeleri bu kısımda bize göz kırpmaya başlıyor… Tâ ki tarzını kendine misal olarak gördüğü Lâle Müldür’e ithâf ettiği ve kitaba da ismini veren “Melankolik Kahkaha” şiirine kadar… Bu şiirde Lâle Müldür’ü “dans eden bir kuğu ve fırtınalar kraliçesi” diyerek överken, ona meşhur kahkahalarından birini attırmayı da unutmuyor. Bu şiirden sonra göz kırpmalar yerini rüyâlara, şarkılara, sükûtlu seslere ve âhenkli danslara bırakıyor… İkinci kısım “Melankolya” Nilgün Emre’nin hayâlî coğrafyasında bir “masalistan”… Bu “masalistan”, ismiyle müsemmâ olarak “Black” isimli şiirle “hoş geldiniz” diyor okurlarına; “Kanlı Tango”yla allahaısmarladık… Her ne kadar “siyah”la da başlasa “Melankolya”; yeşil yüzlü aylardan, sarı ırmaklara; kırmızı yıldızlardan, siklamen rengi bulutlara kadar rengârenk bir âlem olduğunu haykırıyor “Saydam göğün aklığında…” Üçüncü kısım Emre’nin renk âleminin tesirinden kurtulamadığını tasdik eden bir ismi taşıyor: Oranj… Bu kısım, kısma da ismini veren “Oranj” şiiriyle başlayıp “Yükümüzü Boşalttık, Kan Nehirlerinden Geçtik” isimli benim destan-şiir-hikâye üçgeni çerçevesinde değerlendirdiğim bir şiirle hitâma eriyor. Diğer kısımlara nazâran hem kısa olmasına rağmen hem de şâirâneliği düşük olmasına rağmen; bu kısım, anlatımındaki destânî kuvvetle diğer kısımlarla arasındaki farkı kapatıyor.
Nilgün Emre’nin imgelerinin en mühim hususiyeti okuyucuya rahatsızlık vermeyişidir. Kanaatimce edebiyâtın “edep” hususiyetini iyi anlamış ve içine sindirmiştir. Mesela “Esmer Meryem Baladı” isimli şiirinde, “…kuyularda iskelet dölleri eşliğinde…” diye başlayan rahatsızlık veren bir imgeyi, “esmer Meryem bir geyiği öpüyor…” terkibiyle tatlandıracak şiir ustalığını gösteriyor. Öte taraftan mitolojiden, dine; coğrafyadan, sinemaya kadar birçok san’at sahâsında top koşturuyor. Ayrıca kitabın “Notlar” kısmında da ifâde ettiği üzere kendisine kitap kısımlarının isimlerini koyma noktasında ilham veren filmleri de okurlarıyla paylaşma cesâretini gösteriyor. Cesâret diyorum çünkü bir çok edipte, başka bir san’at eserinden aşırdığı ismin kaynağını göstermeyip, bu ismin özgün olduğunu söylemek bir alışkanlık hâline gelmiştir. Hülasa Nilgün Emre, bu küçük hacimli büyük kitabıyla şiir edebiyâtımızda gönül rahatlığıyla, “Ben de varım!” diyecektir. Aynı zamanda o sâdece “Melankolik Kahkaha” atacak minvalde bir şâir değil; “Neş’eli Somurtacak” çapta da bir şâirdir. Zamanla Nilgün Emre’nin titizliği, yaşın kemâle ermesinin getirdiği sabırla birleşince inanıyorum ki “Türk Şiirinin” güzide misâllerini vücûda getirecektir. Buna “Melankolik Kahkaha” isimli kitabındaki şiirler en büyük delildir.
“Hoş kitâbıyla ki Nilgün Emre
Armağan verdi bu âhir devre…”