Nazlı Yıldırım, şair Özlem Tezcan Dertsiz ile Betik Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Sus ŞArkıları hakkında konuştu…
Nazlı Yıldırım
1) “… deli olacaktım,” / sözcükler yanaşınca adama, deli olacaktım, / cümleler sökerken ağaçlarımı. / kalemlerimi gömmüştüm çoktan arka bahçeye, / dönmeyecektim harflere, sözlere, hecelere / biz dize vermeyecektim / insanlığın berbat şiirlerine. Ada’dan Dönüş adlı şiirinizden aldığım bu kısım özellikle dikkat çekiciydi. Sus Şarkıları çıkana kadar geçen süreç hakkında sırlar veriyor. Bu sırları konuşalım. Neler oldu?
Herkesin bildiği sırlar bunlar aslında. Bir kadın daha öldürüldü, bir çocuk katledildi, savaşlar çıktı, masum insanlar öldü, doğanın kalbine bir kurşun daha sıkıldı, hırsın kölesi insanlar çoğaldı, sohbetler azaldı… Biz de seyirci kalmayı sürdürdük. Şiir? Edebiyatın dışına atılmak üzere. “Kime yazıyorum, niçin yazıyorum?” soruları kafamda dans etti durdu. Uzunca bir süre yazmadım, yazamadım. Sonra, “yazmasam deli olacaktım” dediğim bir çocuk ölümünü okudum gazetede. Tek silahım şiirimdi. Kimse okumasa da yazmalıydım. Kendimce sığındığım adadan döndüm bu yüzden.
2) Ev İçleri, insanın kuyusunu eşeliyor. Evin hâllerinde yansıyan bir gizem var. Kurduğunuz ilişkide hem rahatlatıcı yönüne hem de görülmesini istediğiniz sıkıntıya vurgu yapıyorsunuz. Bir nevi mutfak kutsal sığınak, oturma odası, bahara bir otobüs…, salon, şarap açtım sen de bir kadeh içsene…, yatak odası; kilitli günce –anahtarı herkeste-, banyo, büyük sırların eşiği…, balkon, kısa film mutluluk üzerine derken yüzleştiriyorsunuz. Ev İçleri’nde sancılarımız var.
Geçende bir yazı okumuştum. Kadınların ve çocukların en tehlikede olduğu yer kendi evleriymiş. “ Kol kırılır yen içinde kalır” algısı da var toplumumuzda. Evin içinde olan evde kalır deniyor. Ev cehenneme dönmüşse, neden kutsal olsun, neden yaşananlar konuşulmasın? Evlerimiz mutluluğumuz olduğunda kutsal bence. Bu zıtlığı dile getirmeye çalıştım Ev İçleri’nde.
3) Sus Şarkıları’nda endişe yoğun hissediliyor. Ancak şairin yaşadığı endişelerin ne olduğuna dair bir söz fısıldamayan şiirler ise ketum. Bu ketum hâllerden yola çıkarak günümüzdeki şiir yaşantısını, genç şairleri, geleceğe uzanan şiirin durumu hakkında söyleyecekleriniz bir ipucu verecektir. Şiirleriniz neden ketum diye.
Şiirini yitirmiş bir toplum en büyük endişemdir. Şiiri yitiren aşkı, özgürlüğü, hoşgörüyü, sevgiyi, dostluğu da yitirir. Sığ sohbetler, mekanik ilişkiler, şiddeti kabullenmiş bir toplum, şiddetine bahane arayan ve bunu genellikle kadınlar üzerinden yapan bir toplum, çocuğuna, kentine, köyüne, kuşlarına sahip çıkmayan insanlar benim distopyam. Sanatı hayata katamazsak bu distopyaya doğru da ilerliyoruz ne yazık ki. Genç şairlere kapkara bir tablo çizmek istemiyorum. Onlar yazdıkça şansımız var. Şiirleri hayata yenilmesin yeter ki.
4) Rüzgâr Dili, şairin haritası. Benlik durumu. Büyüme ve sızı. Hem benliğe yakınlaştıran hem şairin içini gösteren bir apaçıklık. Şiirinizdeki mayayı oluşturan ve bir Rüzgâr Dili yaratan etkileyici sebeplerini merak ediyorum. Ayrıntısında ne vardı?
İçimdeki rüzgârları, dışımdakilerle birleştirdim sanırım. Öyle acı, öyle insanlık dışı olaylar yaşıyoruz ki… Dışımızda olanlardan, kendimize bakmaya, benimizi anlamaya fırsat kalmıyor. Kendimizi çözdüğümüzde hayatın olmayacak bir yerinde özne olduğumuzu fark ediyoruz. Kendini deşmek zordur ama en büyük gerekliliktir. Kalbinizin örtülerini elbet bir rüzgâr savurur.
Tematik çalışma yapmak, beni bir disipline sokuyor aynı zamanda. Belli konularda yoğunlaşmamı sağlıyor.
5) En merak edilen kısım ise şairin neler okuduğudur. Ben de bu soruyu sormadan geçmek istemedim. Şiirinizi besleyen, verimli bir doğuma hazırlayan okuduğunuz kitaplar var mı? Hem genç şairlerin de mutlaka okuması gerektiği. Bununla birlikte şu an takip ettiğiniz genç şairler var mı? Dergilerde yayımlanan genç şairlerin şiirleri hakkında söyleyecekleriniz var mı?
İyi kitap her zaman besler şairi, içindeki külleri savurur kıvılcımı ortaya çıkarır. Okumayı hiç bırakmadım. Şiir, roman, öykü, deneme, mitoloji, masal… Yaş ilerledikçe seçimlerimde biraz daha ince eleyip sık dokuyarak okumayı sürdürüyorum.
Her genç şair birbirinden farklı. Onlara öğüt vermek istemem. Vaz geçmeyenlerin hepsi kendi yolunu bulacaktır. Ama şunu söyleyebilirim. Kendinden öncesini ve bugünü bilmeden ilerlemek mümkün değil. Benden önce nasıl yazmışlar, benim kuşağım nasıl yazıyor sorularına yanıtları olmalı. Şiir dergilerini takip etmek, önce onlarda görünmek çok önemli. Şiirin küpü ancak okumakla doluyor. Yazmak bundan sonra başlıyor.
İzlediğim dergilerde genç kuşağı mutlaka okuyorum. İsim vermek, unuttuklarım olacağı için çok kolay değil. Çünkü ben de o yaşlarda “beni de söylemişler mi?” diye bakardım. Onun için aklıma gelen ilk iki ismi söyleyeyim. Çağın Özbilgi ve Petek Sinem Dulun.