Mustafa Kömür Türk şiirine ışık tutan Nazım Hikmet ve Ahmed Arif’in biyografik Romanlarını yazan Erhan Sunar ve Mazlum Alptekin’le konuştu…
1.Biyografik romandaki karakterinizin, roman kurgusu içerisinde yazgısını değiştirme arzusunda olmak isteseydiniz nerede müdahale etmek isterdiniz?
E:Sanırım Nâzım’ın Piraye’ye ayrılık mektubunu ya yazdırmaz ya da, ileride belki kararından cayar diye, geciktirirdim. Bu haliyle, bıçağı sadece Piraye’ye değil kendine de saplamış olduğunu ileri süren Nâzım’ın, hatta ikisinin, yakın dostlarından biri olan, ayrılık mektubunu Piraye’ye taşıyan Rasih Güran’ın da en azından duygusal olarak sarsılmasının önüne geçilmiş olurdu. Tabii bu da romanın tarihi serüveninin bambaşka bir düzlemde seyretmesi anlamına gelirdi ki, sonrasında Nâzım Münevver ile evlenmemiş olsa bile hiç olmazsa yeniden büyük bir pişmanlığa kapılmamış olur, Piraye’yle son karşılaşmalarına dek her şey daha az keder verici olurdu.
M:Sorunuzu önce okuyucu açısından, sonra kendi açımdan değerlendireceğim. Sanırım romanı okuyanlar Leyla Erbil konusunda bir yazgı değişikliği olsun isterlerdi. Yani bunu genel anlamda, bana iletilenler açısından değerlendiriyorum. “Keşke kavuşabilselerdi.”, “Leyla Erbil’de ne kadar zalimmiş.” … Gibi serzenişler duyduğum için bunu söyledim. Fakat ben yazgı değişikliğini bu olay üzerinde kullanmazdım diye düşünüyorum. Ahmed Arif’in yaşamını, kişiliğini, sahip olduğu değerleri ne denli koruyup, kolladığını bildiğim için eşi Aynur Hanım’ı da ne kadar çok sevdiğini anlayabiliyorum.
Yazgı değiştirme arzuma gelince, kitabı dikkatli okuyanlar fark etmişlerdir. Romanda Ahmed Arif’in ağzından, kanımca en sevdiği tarihi karakter olan Spartaküs’e tamamen kurgusal bir mektup yazdırmıştım. Usta Spartaküs’e Mektup’ta “… Binlerce yıl önce, seninle aynı zaman diliminde yaşayıp, sana destek olabilmeyi ne kadar isterdim biliyor musun? Bunun için canımı verirdim.” dediğim bir pasaj var. İşte sorunuzun cevabı bu pasajdır. Ki Ahmed Arif’i Spartaküs’ün olduğu milat öncesi döneme götürme şansım olsaydı, sanırım kendisinin adını şimdilerde Homeros’un adının yanında söylerdik.
2. Biyografik romanlarda yazarların kendi kurgularıyla doldurdukları bölümler vardır, etik olarak yazarın suç işlediğini düşündüğümüzü varsayarsak, romanınızı yazarken suç işlediğiniz hissine kapıldınız mı?
M:Sorunuzu sadece kurgulamada suçluluk hissi olarak değil de, genel anlamda bir pişmanlık, suçluluk olarak ele alıyorum.
Bilirsiniz ki Ahmed Arif’in yaşamına ilişkin elimizde pek fazla bilgi yok. Bu durum haliyle beni fazlaca kurgulama yapmaya itti. Şairin siyasi hayatına roman serimizin ilkeleri gereği giremediğim için bir suçluluk hissine kapılıyorum. Keşke o yaşadıklarını, sıkıntılarını da yazabilseydim dediğim çok oldu. Onun dışında yaptığım kurgulamalarda elimden geldiğince Ahmed Arif’in bilinen hayatına sadık kalmaya çalıştım. O nedenle kurgulamalarımda herhangi bir pişmanlık duyduğumu söyleyemem.
E:Açıkçası pek kapılmadım çünkü daha en başından kurgu ile gerçek ilişkisini yoruma çok da açık tutmamaya karar vermiştim. Romanın gerçek anlamda başladığı kısımdan sonrası, yani şairi onu tanıyanların anlattığı bölümler yoğun bir biçimde tarihsel bilgi ile karışıktır ve müdahale ettiğim alanlarda da ruh hallerini bir miktar esnetmek dışında pek bir kişisel iz yoktur. Bu kısımlarda daha çok, kişiler arası ilişkilerin alttan alta seyreden gerilimini ya da bunların Nâzım (o da konuşur) üzerindeki etkilerini işlemişimdir. Ama bir de tüm bunlardan önce bir giriş bölümü vardır ki, kitabın yazarının hayatından izler taşıyan samimi kısımlarıyla belki bir ölçüde Nâzım’ın dünyasına daha öznel bir müdahale sayılabilir. Bu anlamda romanı yazarken belirgin bir suçluluk hissine değil, keyfe varan bir unutkanlık ya da oyun hissine kapıldığımı söyleyebilirim.
3.Biyografik romanı yazma sürecinde ve sonrasında yepyeni bir kurgusal metin yazma isteğiniz oldu mu?
E:Karakteri Nâzım’a benzeyecek bir şair yaratma hayali şöyle bir canlansa da bunun olanaklarından çok tehlikeleri daha büyük göründüğü için üzerine pek gitmedim. Biyografik romanda gerçek kişiliklerle istediğiniz ölçüde yakınlık kurabilirsiniz, ama söz konusu daha kurgusal bir eser olduğunda, okur eğer fazlasıyla kurmaca dışı, gerçek bağlantılarla yaklaşırsa metniniz hem çok şey kaybeder hem de almış olduğunuz bütün zevk bir kaygıya dönüşebilir. En derinde, karakterin özgünlüğünden sizin kendi sesinizin özgünlüğüne varana dek her şey –yanlış bir algılamadan kaynaklı – bir tartışma vesilesine çevrilmiş olur ki, niyet ettiğiniz daha derin edebi ikinci dünya epey kan kaybeder.
M:Evet. Biyografik roman çalışmama başlamadan önce kafamda yazmayı tasarladığım iki farklı roman projem vardı. İlkiyle ilgili çeşitli okumalar ve araştırmalar yaptığım sıralarda bu projeye başladım. Bu romanı yazarken haliyle biraz uzak kaldım fakat şimdilerde kaldığım yerden devam ediyorum ve öyle umuyorum ki çok uzun bir zaman geçmeden ilk projemi okuyucuyla buluşturacağım.
4.Alakarga yayınları, biyografik roman projesini başlatmasaydı, siz müstakil olarak aynı romanı yazmak ister miydiniz?
M:Çok güzel bir soru bu. Ağabeyimin beni Ahmed Arif şiirleri ile tanıştırdığı çocukluk yıllarımdan itibaren, istisnasız her günümde bir Ahmed Arif şiiri okurum ya da sesinden şiirlerini dinlerim, hiç olmadı kimi mısralarını kafamdan geçiririm. Gerçi küçükken pek anlamıyordum okuduğum şiirlerini ama yine de bir değişik tat vardı. Bir yakınlık. Hele kendi sesinden şiirlerini dinlerken dalar giderdim. Bence Ahmed Arif şiirlerini, dinlenebilir tarzda ve şiir gibi okuyabilen tek şairdir.
Kendisiyle çok erken yaşlarımda tanıştığım için Ahmed Arif her zaman evimizin bir bireyi gibi gelmiştir bana. Bu sebeple kendisine büyük bir vefa borcum olduğunu düşünürdüm. Bu proje olmasaydı, yazmak istediğim kendi romanlarımdan sonra, çok büyük hayranı olduğum Ahmed Arif’in hayatını kesinlikle yazacaktım.
E:Galiba yazmayı düşünmezdim, en azından şu sıralar. Projenin daha çok gençlere yönelik oluşundan kaynaklanan bazı problemlerden ötürü de heves etmezdim. Kurgunuzun, üslubunuzun, karakterlerinizin ve romanı yapan diğer unsurların önünüze bir engelin içinden çıkarak gelmesi demektir bu aynı zamanda. Görünürde gençlik romanlarıyla yalınlık, sadelik hatta basitlik çoğu zaman bir arada düşünülür ama bunların da ne zorluklar taşıyabileceğini kurmaca eserler yazan biri bilir ancak. Kendi yazarlık dünyam üzerinden daha yakından bakacak olursam, romanlarımdaki içsel sesimden, yazınsal kişiliğimden epey bir uzaklaşmam gerektiğini söyleyebilirim.
5. Biyografik roman yazarlığının, yazarlığınıza katkıları neler oldu?
E:Okuma kısmı Nâzım’ı daha yakından tanımamı sağladı ve bunları yazıya aktarırken onu önceleri hep saf bir okuru olarak düşündüğümden daha derin, kimi zaman merhametli kimi zaman da biraz acımasız yollarla hayal edebilmemi mümkün kıldı. Her haliyle daha özel bir temasa dönüştü diyebilirim. Roman bir yönüyle genç kuşağa dönük olduğundan, yalnızca kendi romanlarımdaki anlatım biçimlerinden uzaklaşmanın bilgisini değil, aynı zamanda uzak bir anıya dönüşmüş olan kendi ilk gençliğimin –okumalarla, yazı hayalleriyle şekillenen- dünyasını hatırlamanın güvenini de verdi. Daha saf, daha hayalci, Nâzım’ın kişiliğinden de ilhamla daha alçakgönüllü birkaç on sayfa yazmanın mutluluğunu getirdi diyebilirim.
M:Romanı oluştururken kurgulama ve yazma etiği konularında bana çok fayda sağladığını söyleyebilirim. Ayrıca zamanı planlama ve değerlendirme açılarından da çok olumlu katkıları oldu. Her kesime hitap eden ve daha önceden bir benzerinin olmadığı bu toplu biyografik seride yer alabilmek ve Ahmed Arif’i yazabilmek bana derecesiz onur verdi.